Friday, May 28, 2010

Bir sonraki cuma akşamı

Evet geçen haftaki kasmış durumumdan şu anda bu yazıyı girerken ki buz gibi efes dark eşliğindeki yazı bittiğinde akmerkez'den alacağım şarapla gideceğim ev partisi modundayım.
Haftanın yorgunluğunu atacağım, birkaç saat önce gitmeyi düşündüğüm ama denyo boyfriend'in de orda olmasından dolayı göremeyeceğim bir kadını da bıraktığıma göre akabilirim artık..

Ohhhhh
Şu alttaki yazılara sonra yorumumu çakarım şu anda kendi bencil evrenimdeyim :)
Biraz eğlence, biraz dedikodu, biraz manzara, biraz kendimle başbaşa kalacağım..Akşam çok eğlencem hahahaha...

Düşün yırtık kotlarımı raftan çıkarttım o derece >:=)
Hak ediyorum be..hakkaten...
 Aha tam manzara tamı tamına budur..evin manzarası aynen buraya bakıyor..biraz daha yukarsı...ama bu salak tanker yok :)

Kadın milleti garip vesselam

önce suraya bakıyoruz:


e güzel kardeşim, Hülya ile aranın bozuk olma sebebi Dear Ömer'in hanımefendi ex-eşi ile arkadaş olması değil mi?
Ayartılma faslından rahatsız olması değil mi?

suları illa aleyhine kabartmak için neden çaba gösterirsin ki?
Bırak kendi yolunda gitsin su....

Ama şu yarım kalan hayatlar projesini alkışlıyorum, bir kaç kişi daha soyunsa keşke

Bir Türk Erkeğinin, Türk Kadınları İçin Üzülmesi

Efendim ortayı gördüm, göğsümde yumuşattım ve dahi dömi vole ile ağlara gönderesim var. Lakin Elixir mirim de aynı kaleye gol atmakta mıdır şu an bilmiyorum. Zaten kesin farklı goller atıyoruzdur ama neticede ikimizinki de buz gibi goldür. Bu kadar da yüksektir basenlerim, afedersiniz.

Genel toplum anlayışımıza baktığımızda görüyoruz ki; evlenen erkeklerdeki genel tutum, kerhanelere harcanan paraların tasarrufa dönüşmesi şeklinde ilerlemektedir. Kızı tavlayana dek binbir dereden su getiren, türlü şebekliği gözü kapalı yapan erkek şahsiyet, genelde bu salaklığının bedelini nikah masasına oyurup da “ulan ben ne imzalıyorum acaba?” diye sormayı akıl ettiğinde ödediğini çok geç anlayacaktır. O an gerçek ve mecazi anlamlarda nasırına basılan Türk erkeği, ömrün geri kalanında “Ulan ben senden bunun acısını çıkarmaz mıyım?” diyerek, gaflet anının faturasını “tapulu” karısına kesecektir.

Evlilik işlemi bittiğinde, nikah memurunun “Al kızım evlilik cüzdanı sende dursun” cümlesi ile uzattığı cüzdan, aslında artık evli kadının öyle ya da böyle terfi edeceği “bacılık” statüsünün pasaportudur. Erkek artık evinin kadını olacak biriyle evlenmiş, çamaşırlarının yıkandığı ve ütülendiği, yemeğinin hazır olduğu, taşaklarını yaya yaya TV izleyebileceği bir kanepesinin de konumlandırıldığı bir hayata dikey geçiş yapmıştır.

Evliliğin ilk aylarında eşlerde hala süregelen kör gözlülük zamanla düzelecektir ve kadının da erkeğin de göt-göbek salınımlarının birbirleri ile yarıştığı evlilik kurumu, tüm hızıyla ağlarını örecektir. Erkeğin gözü genelde dışarıda olacaktır. Bu kaçınılmaz birşey ne yazık ki... Zira karısının bedeninde merak edilecek bir yer kalmadığı gibi, üstüne üstlük evlendiği bu kadın ojelerini salonun ortasında çıkarabilecek ve kullanılmış pedlerini tuvalette rahatça açıkta bırakabilecektir. Herhangi bir gizemi kalmayan kadının özenle sakladığı evlilik cüzdanı da o andan itibaren işte bacı pasaportu haline gelmiş olacaktır.

Nitekim komşuların karılarından arkadaşların sevgili ve eşlerine, yolda taksi bekleyen kadınlardan pavyonlardaki yabancı uyruklu kadınlara dek herkes av sahası içindedir ve erkek artık avlanma sezonundadır. Av yasağı denilen şey ise sadece korucunun (adamın karısı ya da avlana kadının kocası-sevgilisi-abisi-babası) olaya uyanması ile gerçekleşebilecektir.

Erkeğin bu aç gözlü et düşkünlüğü; kadını her daim av pozisyonunda tutacaktır. İşin garibi; NG’de falan izlediğimiz gibi, avlanan genelde aciz olandır. 100 tane geyik, 10 aslanlık bir ordunun canına okuyabilir mesela... Ama kadınlar arasında böyle bir dayanışma asla olmaz. Var diyen çarpılır. Zira kadına sorsanız; kocasının gözü dışarda değildir ama o permalı orospu ayartmıştır gül gibi kocasını... Peh... Ulan bari kendini kandırma...

Neyse efendim; neticede kadın kendisine ne kadar bakarsa baksın, erkek etobur bir hayvandır. Her şekilde, farklı bir etin tadına bakmak isteyecektir. Kadınların otobur yaklaşımları sürdüğü sürece de her zaman içlerinden biri avlanacaktır.

Sonuç: Evlenmeyin. Evlenip ne yapacaksınız? Bırakın herkes özgürlüğün ve maceranın tadını çıkarsın. hahahahahhahahahahaha

Bir Türk Kadının Türk Erkekleri İçin Üzülmesi

Tamam canım, celallenmeyin hemen sütten çıkma ak kaşık değiller.

Ama bu kadarını da hak etmiyorlar be arkadaşlar. Kimsenin cinsel hayatını merak etmem, bana ne arkadaş, her koyun kendi bacağından.

Şimdi ben sportif manyak halime geri döndüm ya, meşhuuuur pilates derslerine e giriyorum, önceleri hadi len kadın işi ne işim var filan dedim ama esneklik mesneklik hadi hadi deyince hocalar, haftada 2 gün kuzu kuzu giriyorum derslerine. Adamlar haklı imiş, araya sıkıştırdıkları kegel hareketleri filan derken esneklikte muhteşem artışlar var. Son derece faideli, hatta Harun Tan şanslı adam vesselam diyeyim size, gerisini siz çözün. Zaten erkekler olayın bu yönüne uyansalardı, çoktan Ebru Şallı'yı daha da desteklerlerdi.

Neyse, hoca hareketleri yaptırırken arada böyle "faydalı" hareketler oldugunda aman bakın bu çok iyidir, mutlaka yapın, çok memnun kalacaksınız filan dedikçe, o sınıftaki kadınların amannnnn deyip geçişleri ister istemez dikkatinizi çekiyor. Dün yine eksantrik bir hareket vardı, kafamda hemen bir ampul yandı, aha da bunun yatak odası versiyonu şöyle olur, çok güzel lannnnnn deyu geçirdim kafamdan, hemen akabinde hocada hadi yapın eşleriniz pek mutlu olurlar deyip güldü. Arkadaş, bir kadında çaba göstersin değil mi?
sonra uuu rusa baktı, rusa gitti, aldatıldım....
Az bile size! Hem kendinizi, hem evlendiklerinizi neden mahrum ediyorsunuz arkadaş? Manyak mısınız siz? Sonra bir sürü aşırı sorunlu menapoz abla olarak dolanıyorsunuz ortalıkta, kızlarınıza da aynı haltı aşılayıp, kısır döngüyü sonuna dek destekliyorsunuz.

Araştırdıkça gördüm ki, bu kadınların çoğunun derdi çocuğu yapıp, adamı kapatmak. Her şey oraya dek. Sonra güzel bir nahhhhh çekiyorlar.
Göt göbek salmak normal, başım ağrıyorlar normal.
Ama adam dışarı kayınca şerefsizin önde gideni.
Ablacım sakın şerefsiz olan sen olmayasın?

Hamile kalmak zaten hepsinin nerede ise istediklerini yemek için özel izinli zamanları sanki. Amanın kıyametler kopuyor ebru şallı ya da x kişi ayda 1 kilo almış diye. Aman bebek parmak çocuk olurmuş, zartmış, zurtmuş.
bu tip kadınlarının topunun çocukları Tosun gibi oldu, Türk kadını hala bok atma derdinde.

Hamileliğin esası kendimiz değil, çocuğu beslemek, bunun içinde günlük kalori alımı 3. aydan sonra 200-250 kalori maksimum artmak durumunda. Okumaya ve doktorlara inanıyoruz tabii, kocakarı reçetelerine değil.
Her 7000 fazla kalori 1 kilo yapıyor ya, sizin ekstra kalori alacağınız gün sayısı yaklaşık 190.
190*200= 38,000 kalori 38,000/7000= 5,4 kilo en fazla alacağınız kilo, ki bu kadar bile olmayacak canlanan metabolizma falan filan derken. bu 5,4 kilonun 2 kilosunu da suya sayın
buna su mu bebeğin ağırlığı ekleyin eder size taş çatlasın 9 kilo
Doğum sonrası da 2-3 kilo fazla ile kalırsınız bir kaç hafta içinde.
E hanimiş sizin 30 kilo fazlalarınız, şişen ayaklar, kımıldayamama durumları?

Sonra süt sezonu başlayacak, doktorlar bas bas bağırıyor sütü yapan o yiyecekler değil, su içmek, bol bol su için. Dinleyen var mı? amannnn x Teyze'den iyi mi bilecekler, içelim lohusa şerbetlerini, aman sütlü tatlıları...

Hamilelik arkasına saklanacağımız bir durum değil, öz saygımız ya var ya yok.
Sağlığı düşünmek ya var ya yok
hamileyim diye o cipsleri tatlıları hüpletilirken bebeğe faydasını biri açıklasın bana, bilimsel bir kanıt sunabilirse tabii....

Sene 2010, biz hala harekete üşenen toplum... Hele hamile iken zinhar!!! Ayol 9 ay o kadınlar hükümdar olacak, kan kusturacak; ne sporu, dilimi eşek arısı soksun.

Bu dobi hal ve sekssizlikle, beyin hiç yok değil ya, çalıyor alttan alttan, adama bi kıskançlıklar, bi çemkirmeler, bi kan kusturmalar, bi büyücüler, bi psikologlar
Yazarken ruhum daraldı....

Şerefli ülkenin, şerefli bir erkeği de olayın erkek versiyonunu yazsın bi zahmet.
Uruk Bey, Elix Bey
Söz sizde efenim


Thursday, May 27, 2010

Editor yoksa işin çocuklara kalır...Haberturk web sitesi

Böyle SAKANDAL yazar debelenirsin..Bi de şöyleyiz böyleyiz diye etrafta hava atıyosun..Ohoo..Paşam önce adamlarını eğiteceksin, editorlere nasihat çekeceksin..Skandal ve Sakandal arasındaki farkı öğreteceksin..
Sonra hava atacaksın...

Günahım kadar haz etmiyorum ama...

Ebru Şallı'dan günahım kadar haz etmem.
Sonuçta arkadaş değiliz, ikimizi de bağlayan bir durum yok.
Ama bugün şunu okuyunca yuh arkadaş dedim:

Arkadaş, hareket etmek kötü bir şey değildir, hamile sakat değildir, belli şartlara dikkat ederek her şeyi yapabilir. spor yapması kendi için iyidir. Fazla kilo almayarak akıllı bir iş yapıyor kadın.
Hamilelikten duba gibi çıkmak, ancak cahilliktir. Muhim olan kendimizi değil, bebeği beslemek.
Kadın gayet sağlıklı bir çocuk doğurdu, ikincisi yolda.
İlk hamileliğinde ne yaptı ise, onu yapıyor.

Milletçe hareketli hiç bir aktiviteyi sevmeyiz, eyvallah.
Ama bari yapana cak cuk ötmeyiniz.
Boş işler bunlar

Sınırlar & Saygı


Tek çocuk olmanın getirisi midir? Yoksa kişilik özelliği midir? Çözebilmiş değilim.
Ama benim sınırlarım var. Mesela kimsenin çantasında bir şey almam, al dese dahi almam.
Götürürüm kendisine ne verecekse verir. Ben elimi içine sokmam. Kimsenin evinde bir yeri karıştırmam. Kimse adına gelen paketi aç demediği sürece açmam.

Ama bizim ofiste bir alışkanlık gidiyor ki...
Adınıza bir şey geldiğinde, siz eğer orada yoksanız hemen biri açıveriyor paketi.
Adıma gelmiş, belli ki şirketle ilgili değil. Neden elliyorsun?
Ki başkalarına yaptıklarına şahit olduğumda da ellerinden alıp ilgili kişinin masasına koymuşluğum vardır, ayıp açılmaz diye.
Bu konuda rengim, tutumum gayet belli. Sinirlenince susmadığımı da biliyorsunuz. Tepkimi aynen içimden geçtiği gibi duyacağınızı da. Daha ne demeye açarsın ve ofise adım atar atmaz sinire kesmek durumunda kalırım?

Her şeyimi neden herkesle paylaşmak durumunda olayım? Ancak kendi istediğim şeyleri paylaşırım. Çok merak ettiysen ne geldiğini bana sor. Özel bir şey ise kusura bakma gösteremem derim, göstermek isteyeceğim bir şey ise zaten sana telefon açar gel bak ne aldım derim.
Aramızda samimiyet gelişti ise, her şeyimiz teklifsiz olacak değil ki? Ben bugüne dek ne babamın ne kocamın bir eşyasını ellememişim, adına gelen zarfları açmamışım.
Sevgilimle kendime tüylü kelepçe ısmarladım ve sen ben yokken açtın. Eeeee? Bilmek zorunda mı herkes bizim ne fantezi kurduğumuzu? Bütün gün ofiste iken ev adresini veremem hali ile, istediğim şeyler buraya gelecek.

Biraz evvel açtım telefonu aynen anlattığım gibi söyledim. Ses birden bozuldu. E bu kadar samimi isek bunu söyleyeceğimi biliyor olman lazım. Annem olsa aynı şeyi söylerim, sevgilim olsa aynı şeyi söylerim. Çok şükür hepsi saygılı ve benim bu cümleleri kurma ihtiyacım hiç olmadı şimdiye dek.
Hoşlanmıyorum cıvık ilişkilerden, sınırlarımın talan edilmesinden...

Wednesday, May 26, 2010

Böyle özgürlük olmasın

Bu ara özgürlüğe taktım, eşitliğe taktım...
Aslında daha çok kuralların gerekliliğine taktım.

Blog işi iyi hoş, hepimiz fikir beyan edelim, ama en azından kelimeleri doğru yazıyorsak yazalım.

"Akçiğer eksersizi" yazabiliyorsan, Allah aşkına yazma arkadaşım.
İlla yazacağım diyorsan, lütfen, yalvarırım önce eski kitaplarını bir çıkar, az bir şey dil bilgisi çalış, www.tdk.gov.tr yi elinin altından eksik etme. Yazdığını kontrol et.

Kibarca bir uyarı mesajı attım, bakalım nasıl tepki gelecek.
Benden başka 6 kişi yorum yazmış, biri bile mi fark etmedi Allah aşkına?

Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı...

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı; farklı sokaklarda, farklı noktalarda bir açıkhava tanıtım çalışması yaptı. TBWA ile ortaklaşa yürütülen projeden elde ettiğimiz veriler, Türkiye'de erkeğin anasına, kızkardeşine, karısına nasıl baktığının net ve çıplak kanıtıdır. İlgili çalışmayı, yazının başlığına tıklayarak görebilirsiniz.

Çok eleştirdim, hala da eleştiriyorum; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü gibi bir günün, çam sakızı çoban armağanı şeklinde kutlanmasını... Eline karanfil tutuşturulan adamların, kadınların; birbirleri üzerinden yaptıkları her türlü masturbasyonu...

Kadın bugün; "Benim hakkım var, bana haklarımı verin" diye seslendiğinde, seslendiği merci, kişi, kurum nedir, kimdir? Kadın, haklarını, insan olduğu ayrımına varılması gereğini kimden talep ediyor? Neden talep ediyor? Bu nasıl bir aymazlıktır?

Bu proje de açıkça gösterdi ki; kadınların yaşam hakkı, nefes alma aralıkları istediği kişilerin davranışları, "ben ne kadar özgürlük verirsem, o kadar özgürsün" düşüncesinin bir adım ötesinde değildir.

Bugün kadını döven, öldüren, tecavüz eden, aşağılayan, hor görenlerin oluşturduğu bir toplumsal dünya düzeni içinde, kadının yerini doğru belirleyecek olan da işte yine kadındır. Kolay para kazanmak, şöhret olmak ya da sebebi ne olursa işte onlar için; kendi bedenini bir meta olarak benimseyen kadın, kadının en büyük düşmanıdır. Bugün dondurma reklamlarında çubuk yalayarak, cips reklamlarında bedenini sergileyerek, fuarlarda göz doldurarak toplum içinde varolmaya çalışan kadın zihniyetini de empoze eden, totaliter erkek zihniyetidir.

Cinsiyet ayrımcılığını sadece erkeğe yüklemeden, onurlu bir kadın duruşu sergileyerek ve "ben kadınım" değil, "ben insanım" diyerek ancak, bu şiddeti ve aşağılanmayı durdurabilir kadın...

Seksist yaklaşımlardan arınmış, düşünce, zeka gibi kavramlara, erdemlere odaklanmış, göğüs çatallları, bacak araları, kalçalar arasına sıkışmamış bir toplum düşlüyorum. Bu aralar sıkça kullandığım bir alıntım gibi: I have e-dream

Tuesday, May 25, 2010

Kadınlardan bir cacık olmaz

Hiççççç itiraz etmeyin ve bana başarı örnekleri ile gelmeyin.
Ya da gelin, zira kısa sürede tükenecek örnekleriniz.

Haşema - Gereklilikler




Şer'en caiz mayo...
Bu kardeşlerin büyük bir kısmı zaten denize girmiyor
Bir kısmı kadınlar havuzuna giriyor
Çoğu zaten yüzmeyi bilmiyor
Hem yüzme bilmeyip, hem haşema giymenin sonucu boğulmak oluyor genelde, vadesi dolmamışsa etrafta yüzenlere işkence dönemi başlıyor kendi ile beraber

Bir kaç tane, gerçekten yüzmeyi seven, dinini de elinden geldiğince uygulamaya çalışan kişiyi yazacaklarım bağlamaz. Zaten sayıları elimin parmaklarını geçmez, bunu okusalar da manasız yorumlardan kaçarlar.

Hastasıyım bunların "her yerdeyiz" mesajı vermelerinin.
Bu dingillerden bir tanesi acqua gym dersine girmiş.
Kılık şu:


biraz daha bolunu hayal edin.
Ders zaten sadece kadınlara özel (bayanlara değil, sıkıcıları ayrı yerde topluyoruz biz)
Abla bununla suyun içinde hareketleri yapmaya debeleniyor. Yapamadığı bir yana, üzerine bir de dikkat dağıtıyor, çünkü o aptal kumaştan haşır huşur sesler, gereksiz sıçrayan sular falan filan.

Geçenlerde de bu durumu bir mail grubunda konuşuyoruz, üçü beşi atladılar, aman biz de giyiyoruz, dinimizin gerekleri böyle, biz sizin gibi organ sergilemiyoruz falan filan.
Orada aman biz cumhuriyet çocuğuyuz diye dolanan bir sürüsü gık demiyor arkadaşım. Alooo dün sizle bikinileri konuşuyorduk, remember?
Herkes bir anda müslüman. Utanmasalar aslında bizde kapalıyız filan diyecekler.

Akşam babamla konuşuyoruz, durumu özetledim, hiç hamam örneğini vermek gelmedi mi aklına dedi. Dedim haklısın baba, halifelik bizde iken hamamlar mı kapanmış, yazıklar olsun tarih bilgine de muhakemene de dedi... Çok haklı idi....
Bu teyze ile ben daha geçen gün salonun hamamında karşılaştım, benim altımda vardı bikini altı, teyze gayet üryandı...
Ne perhiz? Ne lahana turşusu?

Hastasıyım bu yeni, nesil mesaj kaygılı Recep'çilerin...

Ellerinden öperim Kemal Bey, pek sevdim ben bu Recep işini

Gourmet Garage - Antre Gourmet

Öncelikle fotoğrafsızlık için özür dilerim efenim, teknik yeteneksizliğim...
Webde düzgün bulamadım, kendim ise çekemedim.

Avrupa ve Asya yakasındaki best oflarım
Önce Antre, tamam iş ilişkim de vardı onlarla, az bir şey taraflı olabilirim ama ben çok seviyorum o kadınları ve sattıkları peynirleri. Makul fiyata, üst kalite, bol çeşit işte o kuş kadar dükkanda. Güler yüzlü servis orada, bilgili personel orada, istediğim her şey orada. Sürk, mimolette, parmigiano hepsi ama hepsi orada.
Adres ver kardeşim derseniz işte: http://www.antregourmet.com/
Antre Gourmet Shop

Geçelim Anadolu yakasına:
Yeni açıldı Kozyatağında, eski OKKO'nun yerine.
Hem gourmet market hem de yemek servisi var. İçeride Maple Syrup'tan (fiyatlar 20-45 arası, oha evet) bresaolaya kadar her şey var. Peynirler ve şaraplar için ADCO ve Mania ile çalışmışlar, başka kim var tabii çalışacak artık :)) Peynirler için adını hatırlayamadım ama Rani çiftliği yanılmıyorsam, onlar ile de çalışıyorlar.
Mezelerini Kelem Bey mırmır ederek yedi ama ikinci alışımda yine yedi, dibini gördü. Demek ki sadece söylenmek için söylendi. Kendi adıma ben hem servislerinden, hem içerisinin dizaynından, hem bulduğum çeşit açısından pek beğendim.

Şimdi, okuyup yorum yazmak istediniz diyelim, bana aman da Doğa Şarküteri, aman da Kardeşler diyecekler için kızılcık sopam hazır ve nazır, hiç acımam... Doğa nazarımda zevksizlik abidesidir, para kazanacağı her şeyi satar. Bana kendi de yemekten anlayan Gourmet House lazım. Chesse House'u ağzına alacaklar için çift kızılcıkla beklemedeyim...


Alternatif tatlı rehberi






İşbu rehber, geliştirilmeye açık ve anonim olarak kurgulanmıştır. Yeni tatlı tanımları ekleyebileceğiniz gibi, var olan tanımları da gönlünüzce değiştirebilirsiniz. Haydin gurmeleeer, yiyin gari!

Ekler:
Hem tatlı hem de acı yenmesi için tapılan türleri vardır. Tatlıları ender bulunur. Süregelen görevi “eklemektir.” Tatlı olarak hayata katılanları, gün içinde bir el, bir omuz, bir söz ile konuk olur yaşamınıza. Sizi hisseder ve duyumsar. Bazen tatlı ihtiyacınız tam belirmeden bile gelip kan şekerinizi yükseltebilir. Acı olanları ise çokçadır. Serseri mayın gibi dolaşır. Bazı bazenlerde, size ihtiyacı olsun diye komplo kurduğu bile olur. Acı kalmak ve var olmak için size bağımlıdır. Mutsuzluğunuzdan güç alır.

Şekerpare:
Yöresel olarak ortasında bir sürprizle ya da sürprizsiz çıkagelir. Bazıları çok cıvık olur. Başta sevseniz bile iki sohbet sonra içinizi bayabilir. Bazıları ise yavandır. Ama zararsız olduğundan, atıp atmamakta hep kararsız kalırsınız. Tam kıvamında bir şekerpare bulmak, bazen yıllar sürebilir. Bu kadar geç bulunduğunda ise bulan kişi, kıvamında şekerpareyi dibine dek bir seferde bitirmek isteyebilir. Sonuç karın ağrısı ve yitirmektir.


Sütlü Nuriye:

Hafiftir. Ağırlığını omuzlarınıza vermez. Sohbetinizden ya da paylaştıklarınızdan aklınızda kalan, genelde hoş bir seda olur. Bilmediklerinizi öğretmez. Ya da yeni ufuklar açmaz. Amacı sizi onarmak, yaşamınıza tatlı bir iz bırakmaktır. Sizi büyütmez ama olması haz verir.

Revani:
Ona ne kadar şerbet kattığınız ile doğru orantılı olarak haz verir. Herşey sözleşme usulü gibidir. Aza az, çoğa çok tepki verir. Haytınızda olması ya da olmaması, sadece sizin isteğinize bağlıdır. Bağımlı da yapabilir sizi, bağımsız da... Garip olanı; sizden bir şey katılmazsa, tatlı olmayı başaramamasıdır. Yani aslında tatlı değildir, siz çevrenizde tatlı olmadığında, ihtiyaçtan onu tatlı yapmaya çalışırsınız. Sonuç genelde tatmin edici değildir.

Güllaç:
Öyle her dakika yapış yapış dalıvermez hayatınıza... Size tat vereceği bir zaman vardır. Bir an... O an geldiğinde siz de hazırsanız, nirvanaya ulaşabilirsiniz. Ama değilseniz, ya fazla gelecek ya da hiç tat vermeyecektir. Böyleleri; genelde kalıcı, daimi tatlılar değildir. Çabuk bozulur ve hızla verim almayı gerektirir. Anı yakamayı bilmiyorsanız, hayatınıza katamazsınız.

Kadayıf:
Son derece gereksizdir.


Baklava:

Size her şekilde, her sıfatla ulaşmaya çalışan bir çeşitlilik sunar. İçinizi baysa bile karşı koyamayabilrsiniz. Bir çeşit şeytan tüyü bulundurur bünyesinde... Zaman zaman keyifli, zaman zaman sıkıcı anlara gebedir. Ama kalıcıdır. Yanınızdadır. Cankurtarandır, tatlı krizlerinde...

Sütlaç:
Ekstra olarak çifte kavrulmuşları (fırında) makbuldür. Kıvamı iyi ayarlanırsa candır. Ayarlanmamışsa sadece karın ağrısını giderecek kadardır. Nefsi köreltebilir çok çok... Ama bir de böyle tam tadında çıkarsa karşınıza, ömrünüzün geri kalanını ona adayabilrsiniz.

Sufle:
Zordur. Nazlıdır. Ama nazını çekerseniz, doğru noktasına dokunursanız; sizi yaşamın gizli kalmış, kuytulara saklanmış tatları ile öyle bir tanıştırır ki... Özellikle bu blogda yer alan sufleleri ayrı bir yerde tutarım.

Melody Gardot - My One and Only Thrill

Geçen Cumartesi Fulya'daki Media Markt'ta gezinirken Hi-Fi reyonunda bir plak çalıyordu..Yıllardır plak da dinlememişim..hışırtısını özlemişim..Öyle güzel bir ses eşlik ediyordu ki dayanamadım ve plağı kapıvermişim..Üstündekini okuyup not alınca, haliyle biraz bilgi sahibi olmak faydalıdır dedim ve..

Melody Gardot 25 yaşında, 7 yıl önce bisikletle gezinti yaparken kırmızı ışığı görmeyen bir cip tarafından kaza geçiriyor.

İskeleti ve kafatası ağır hasar alıyor, kalça kemiği iki yerinden kırılıyor, aylarca sırtüstü yatmaya ve yeniden hayatı öğrenmek durumunda kalıyor, bu esnada gözü aşırı hassaslaştığından gözlük takmaya başlıyor, doktor tavsiyesi ile terapi için müzikle tedavi oluyor.
Kazadan sonra kendisine gitar alıp, sonrasında bir albüm dolduruyor ve Bingo...
Sesi gerçekten temiz ve tane tane..yumuşak ve dinlerken huzur veriyor..Bu üçüncü albümü ..sanırım pek yakında grammy'de alır..
Albüm hakikaten şahane..Diyecek laf yok..
Tavsiyedir.

Sunday, May 23, 2010

Everything comes with a price

Sunday, Bloody Sunday and guess what ? I'm in the office for 5 hours!
Probably it would be end in 40 minutes or so..But I am happy..