Friday, July 16, 2010

Sarışın Sinema Yazarları ne işe yarar ?

Kıymetli Uğur Vardan'ın bugünkü Radikal'de yazısı enfesti..Kesip yapıştıracağıma Blog'a ekliyeyim dedim.


-SİYAD mı MİYAD mı ya da askere gitmek isteyen bir sinema yazarı üzerine...--

Uğur VARDAN/ RADİKAL
Bütün bir ülkenin silah bırakmaktan, ‘kirli savaş’ın bir an önce bitip gitmesinden, akan onca kanın iki tarafın annelerine de yaşattığı evlat acısından bahsettiği bir ortamda, bir sinema yazarının uyduruk bir mesele sonucu (mesele de şu; Jennifer Lopez’in, Kuzey Kıbrıs Türk Kıbrıs Cumhuriyeti sınırları dahilinde bir otelin açılışına, Rumların gazına ya da tehdidine gelerek katılmaması) ortaya atılarak, içindeki ‘militarist’ duyguların canlandığını, ‘sözde’ espri kalıplarıyla ifade etmesi neye sığar?
Suyu fazla bulandırmayayım, bahsettiğim kişi Ömür Gedik. Gedik, Hürriyet’teki 13 Temmuz tarihli köşe yazısında, ‘Jennifer Lopez’i protesto edelim’ başlığıyla şunları yazmış, önce bu ‘Her Türk asker doğar’ satırlarını kısaca alıntılayayım: “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gelmekten sözde ‘insan hakları ihlali’ni bahane ederek son anda vazgeçen Jennifer Lopez’in filmi bu hafta sonu Türkiye’ye geliyor. Susup oturmalı mıyız yoksa filmi ve J.Lo’yu protesto etmeli miyiz, işte şimdi bunu düşünme zamanı. Valla ben şahsen gelenin geçenin Türkiye üzerinde oynadığı oyunlara fena halde bozulur oldum. ‘Hadi kızlar askere’ deseler silahı alıp batıya, doğuya koşacağım şu ruh halimle. Jennifer Lopez’le ilgili her şeyi protesto edip diş göstermekten yanayım.... Bu kez sanata sansür olmaz demeyeceğim. ‘B Planı’ adlı filmi Türkiye’ye getiren Warner Bros.’a ilk ricayı buradan ben yapayım; koca bir ülkeye haksızlık yapan J.Lo’yu protesto ettiğimiz için onun başrolünde olduğu filmin -o kalkıp özür dileyene kadar- ülkemizde gösterilmesini istemiyoruz. Ve bunu tüm dünyanın aynen böyle bilmesini rica ediyoruz.”
Gedik aynı yazının son bölümünde ise üç günlük yurtiçi seyahatini yazmış ve bu gezinin son safhasında da ‘terör korkusu’na değinmiş. O satırları da alıntılayayım: “Ve son olarak terör korkusu. Şebinkarahisar-Giresun yolunda bir hafta önce bir terörist ölü olarak ele geçirilmiş, kaçanlar için yakalama çalışmaları sürüyormuş. Gündüz yeşilliği ve doğal güzelliğiyle hayran bırakan yol birden kâbusa dönüştü. Şoförümüz çok şeker, ben üç buçuk attıkça, ‘İşte bomba şurada patladı, teröristi şurada öldürdüler, burası yolun en tehlikeli kısmı, asker transferi yasak, kara yolunu değil helikopteri tercih ediyorlar’ gibi detaylarla yolu pek bir neşeli kıldı.”
İnsan öncelikle bir kalem erbabında tutarlılık arıyor. İlk satırlarında askerliğe özenen Gedik, son satırlarda da ‘üç buçuk atıyor’. Ayrıca bir filmi eleştirirken ikide bir ‘Hayvan hakları’ kriterine dayandırarak didiklemeye çalışan biri, iş insanlığa gelince niye aynı hassasiyeti göstermiyor, anlamadım.
Sinema yazarlığı mesleğine ilgi duyduğum dönemde kendime örnek aldığım kalemler aydındı, ülkenin dertleriyle ilgiliydi, belli bir tavırları vardı, meselelere tarihi bir perspektiften bakarlardı, gündeme ilişkin içi dolu fikirleri vardı. Evet, biliyorum o günler çok geride kaldı. Şimdi herkes sinema yazıyor. Burada bir problem yok. Ama yine de aynı meslek grubu içinde yer aldığım insanlardan biraz duyarlılık, biraz savaş karşıtlığı, biraz farklı bakma isteği bekliyorum. Bir yandan da şunu kabul ediyorum, isteyen istediğini yazar ve biliyorum ki basınımızda Gedik gibi düşünen çok sayıda isim var.
Benim derdim ‘Böyle bir yazı basında nasıl çıkar?’da değil. Benim derdim, bu isimle aynı derneğe üye olmamda. Dolayısıyla halihazırda üyesi olduğum SİYAD içinde, bu denli militer görüşlere hayat hakkı tanınmaması konusunda benim de sansürcü olmaya hakkım var sanıyorum. Lafı uzatmadan SİYAD Başkanı Murat Özer ve yönetim kuruluna seslenmek istiyorum; bu tür zihniyette olanların SİYAD’dan çok MİYAD’a (Militer Yazarlar Derneği) yakıştığını düşünüyor ve bu konuda gerekli işlemlerin başlatılmasını talep ediyorum. Çünkü ben bu denli ‘üfürük’ bir konuda bile sansüre yeltenen, askere gitmeyi çok isteyen bir zihniyetle aynı dernek çatısı altında bulunmak istemiyorum. Not: SİYAD içinde askerliği gelmiş birçok genç kalem (örneğin Erman Ata Uncu) var, Gedik eğer çok istiyorsa onlardan birinin yerine kışlanın yolunu tutabilir...


alkış istiyorum blog ahalisi..budur..aslan uğur...

Tuesday, July 13, 2010

Kahvaltı

Hala 1-2 katlı müstakil evlerin olduğu bir semtte çalışıyorum/yaşıyorum ben. Ofislerle evlerin iç içe geçtiği, dar sokaklı, yeşili henüz komple yok olmamış bir semt.

Odamın balkonuna çıktığımda yandaki evin arka bahçesini görüyorum. Bakımsız, dağınık, göze hoş gelebilecek her türlü detaydan mahrum. Ev sahibinin zevksizliği mi yoksa parasızlığı mı bilinmez tabii.

Havalar ısınalı beri bahçeye plastik masa ve sandalyelerini attılar. Masanın üzerine de muşamba bir örtü. Saat 10a doğru uyanıyor evin ahalisi, şöyle bir silip o muşamba örtülerini kahvaltılıklarını yığmaya başlıyorlar. Bir dede ve anneanne, 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu, 23-24 yaşlarında bir genç hanım.

Her gün 12ye kadar nerede ise devam ediyor kahvaltıları benim 4 dakikada yediğim sandviçe inat. Onlar uzun uzun konuşarak, bazen gülerek, bazen heyecanla bir şeyler anlatarak yapıyorlar kahvaltılarını. Ben ya maillerimi okuyorum o sırada ya da gereksiz bir sohbetin içinde oluyorum, şayet evde isem televizyona bakıyorum.

Ben ne kadar suskunsam, onlar o kadar çenebaz. Hep anlatacak bir şeyleri var, hep heyecanlılar bir şeyler için. Ben onlar kadar şaşıramıyorum oysa, heyecanla anlatamıyorum olan biteni.

Bir muşamba örtüm olsa, annemin kolaladığı örtülerin hatırasına inat çenem düşer mi benimde? Herşey ilginç oluverir mi?

Sadece ben bile olsam, yine örtümü sersem yemek yerken, kendi kendime konuşsam, ağzıma tıkıştırmasam yemekleri çiğnesem uzun uzun, çatalımın bıçağımın hakkını versem değişir mi bir şeyler?

Monday, July 12, 2010

En son

En son ne zamandı 4 başı mamur yaptığım tatil? Şöyle en az bir haftalık olanlardan bahsediyorum.
Sene 2002 veya 2003 olmalı

En son arkadaşlarımla dışarıda bir yerlerde yiyip içip iyi vakit geçirdiğim ve hatta biraz çakırkeyif olduğum zaman? Sanırım 2007 veya 2008

En son ne zaman dört başı mamur güvenmiştim insanlara? 1990 veya 91 olmalı

En son ne zaman güvenle bakıyordum yarına? 2007

Sanki tüm güzellikler bittiler, hiç biri tadını çıkar bak son bunlar demedi. Hoş deselerdi ne değişecekti ki?