Saturday, August 21, 2010

Kelimeler ve Gazeteciler 1

bundan böyle yakaladığımı af etmeyeceğim.
Bilmediğiniz kelimeleri kullanmayın kardeşim!!!
Editör kimdir, necidir ayrıca meraktayım:

GÜNDE ÜÇ DOĞUMA GİRİYORLAR
Peki kim bunlar? Başta Şengül Pallı. En eskisi. Günde üç doğuma girdiği bile
baki.

Baki nedir? Daimi, kalıcı

Arkadaşın demek istediği? vaki
yani: olan, olmuş

Komik aslında

Evrim yazmış ya annesinin sen eskiden annesinin küvet doldururdun sen demesini, ben eskiden neler yapardım neredeyse hiç hatırlamıyorum, çok zorluyorum hatırlamak için kendimi ama bir dönemi silmişim nerede ise.
Ne yaptığım yemekler geliyor aklıma, ne de alışkanlıklarım. Tabiidir yaş aldıkça gelen değişimler, ama kalmaz mı hiç akılda? Kalmayabilirmiş.

Boş kalmayı severdim hatırlıyorum, ama ne yaptığımı hatırlamıyorum.
Bugün ödüm kopuyor bir saniyem boş kalacak diye. Atom karınca gibi kendime iş çıkarma derdindeyim. Daha 2 gün oldu ya yeni işe başlayalı, eve getirecek iş buldum kendime.

Sabah Bosch bayilerini delirttikten sonra, işimi hallettim neyse. Hem süpürge, hem çamaşır makinesi halloldu. Yeni nesil kurutucularda ise aklım kaldı ise de kaşınmam gerektiğini kendime zor olsa da hatırlatıp eve döndüm.

Zeytinyağlı yemekler tamam, enginar ve barbunya. Mantarlar fırına girmeye hazır, püre yapıldı dolaba kalktı, hafta içi yenecek etler soslandı poşetlendi, salata malzemeleri yıkandı kurutuldu, günlük poşetlendi, haftanın yemek programı tamamlandı böylece. Saatler sıkışınca, ve her gece düzenli yemek yenen bir evde olunca alışkanlıklarımı kaybettiğimi fark ettim. Neler pişirirdim eskiden gelmiyor aklıma. Alışkanlıklar sıfırlanmak durumunda kaldı zira. Bambaşka 2 yemek düzeni. Her sabah kahve yapmak benim işim mesela artık, senelerce ben yapmadım mı o kahveleri?

Hoş tutulmuyorum desem Allah çarpar. Ama boşluk var, ne işle doldursam kendimi kapanmayan boşluk. Tazeliktendir demeyin, tarifini bulamıyorum ama başka bir şey. Ağızda sürekli bir acılık. Ağzıma çalınan ballar gidermiyor o acılığı. Hep bir eksiklik hissi. Ofise girip çıkana dek sadece sızlıyor, geri kalan zamanlar orada olduğu çok net.

Aklımdan ne geçse yazıyorum diye deli demeyin bana, tutamam içimde. Atmam, çıkarmam lazım aklımdan her şeyi. Acısı varken insanın ana dil başka önem kazanıyor, her hangi bir zamanda kulağınıza çalındığında pas geçtiğiniz sözler, şarkılar, göz dolduruyor. Ah o Nev... Ah o Nev...

Bunca sene sonra zamanımı idi albümün... Aşk olsun...

Friday, August 20, 2010

Takıldıklarım Ver. bilmem kaç

İmla vs hak getire bugün
Takılmayın sakın

akşam tutmadı uyku. aslında cok yorgundum, ilk gün filan demeden deli gibi çalıştım tüm gün. Sabah 9du girdigim, 7 idi çıkarken. hiç anlamadım zamanın nasıl geçtiğini. Bizim adamlarla bile yazışamadım, uzun zamandır çalışmadığım kadar çok çalıştım. Ne ispata çalışıyorsam...

Evde yolunda idi her şey, gir, yemek yap, yiyin beraber, bulaşıkları topla, kedilerin kumunu temizle, çamaşır koy, bulaşık makinesini çalıştır, çocukların sularını tazele, sabah için kahve makinasını hazır et, spor çantalarını hazırla, şakacıktan toz al, yarın için buzluktan et indir... Popom yer gördügünde saat 11di. Hadi dedim ben yatıyorum. Yatakta tvyi açtım, gözlerim iyice kapansın diye. Bir filme takıldı gözüm, bütün uykumu bitirdi film. Bildiginiz basit bir tv filmi, ah seyrettim hayatım değiştilerden değil. Ama gel gör ki beynimi alarma geçirdi.

Nasıl bu kadar kolay diye düşündüm yeni hayatlara adapte olmak, güya sevdigimiz seyler hiç olmamış gibi davranmak, mesafeli ses tonları ile konusmak. Kolay mı sahiden? Hadi ben iyi oyuncuyum, mış gibi yapabilirim kolaylıkla. Herkes mi usta oldu artık? yoksa gercekten sıkıntı veren mi idim?

Sorular döndü dolaştı kafamda, en son saate baktığımda 5ti. 2 saat uyuyup ofise geldim.

Geldiğimden beridir de konuşuyorum, sürekli etrafımdakiler bir şeyler anlatsın ben cevaplar vereyim istiyorum. Artık konuşmamak canıma yetmiş olmalı. Ya da yaşlanma alametleri başladı. bilemedim.

yeni ofiste masamızda sigara içebiliyoruz, hem iyi hem kötü...

daha var yazıp, söyleyeceklerim ama işe dönmek gerek.
sınırlı değil ya post yazmak, bir tane daha yazarım sonra.

Hayat!...

Ana caddenin üzerinde, gecenin yarısına yakın bir saatte, kaldırımı voltalayanların arasından ağır ağır yürüyordum. Üzerimdeki gömlek, sabahtan bu yana beynimi de kaynatan sıcağın, gün boyunca bedenimde açtığı yaraların izlerini taşıyordu: Beyaz ve tuzlu... Kotum yer yer erimiş, rengi kaçmış ve paçaları iplik iplik... Sırtımdaki çantanın içinde sadece cüzdanım, telefonum ve sigaram var.

Gecenin bir saatinden sonra rengi değişir Şişli’nin... Şişli’den Taksim’e kadar olan güzergahın yeni kaldırım sahipleri, gündüz kolay kolay rastlamayacağınız, geceye ait yaşamların temsilcileridir. Gündüz avlanan, gün ışığında görünmekten çekinmeyen vahşi hayvanlarının yerini; gece avlanan, hayatta kalmak ve avlanmak için gizliliğe ihtiyaç duyan vahşi hayvanları alır. Gündüz avcı olanların artık av haline geldiği zamanlardır, bu zamanlar...

Dudağıma bir ıslık yerleştirip yürüyordum bu tehlikeli yolda... Ana cadde üstünde yaşanan et pazarlıkları aşırı sıcağa rağmen tüm hızıyla devam ediyordu. Yüksek olasılıkla, caddenin alt sokaklarında da devam eden pazarlıkların sonunda, birileri avlanacak ve birileri av olacaktı. Av olanlardan bir kısmı, bunun acısını bir sonraki gündüzden çıkaracak, bir kısmı da belki bir daha aynı insan olarak kalamayacaktı. Akan salyalar, havanın nemini daha da artırıyordu.

Şişli-Taksim arası; tempolu bir yürüyüşle en fazla 30 dakika çeker. Gidiş-dönüş bir saat... Arada Taksim’de; Taksim’e gelmiş olmanın gerektirdiği ritüeller gereği, hiç olmazsa bir soğuk meşrubat ya da bira zamanı kadar takılmak gerekir. Yani maksimum 1.5 saat içinde başladığınız noktaya geri dönebilirsiniz. Hayatın farklı akışlarını gözlemlemek için yeterlidir bu bir buçuk saat... Anahtarı çevirip içeri girdiğinizde ya daha kirlisinizdir artık ya da daha umursamaz... İyi bir çıkarımınız yoktur bu yolculuktan... İyi bir çıkarımınız olmaması daha iyidir zaten...

Yaşamınız içinde kendinize yönelik kurduğunuz dengeleri sorgularsınız. Arındırılmış bir hayat yaşama çabanızı... Sanki o bir buçuk saat içinde gördüğünüz av sahası hiç olmamış gibi davranmak istersiniz. Sanki hiç böyle zamanlar yaşanmıyordur. Sanki herşey gündüz yaşananlar gibidir. Geceye huzur yüklemek istersiniz. Alışkanlıklarınızın sarsılmadığına, yaşamınızın içi boş bir hayal olmadığına, gerçeklerin sizin bildiğiniz gerçekler olduğuna inanmak istersiniz.

Sonra kaparsınız gecenin seslerine kulaklarınızı... Sizin avlanacağınız zamanlara hazırlanırsınız. Yem olmayı sevmemek, yem olmayacağınız anlamına gelmez. Buna rağmen, içinizde didik didikleşen bir caddenin izlerini silmeye debelenirsiniz.

Hayat hiç adil değil. Bunu kabullenmek de hiç adil değil ne yazık ki...

Tuesday, August 17, 2010

Böyle böyle..

Nerede ise yapılacak her şeyi bitirdim...
Eski işyerinden parayı bekliyorum hala, aklımı o kurcalıyor vık vık.
11 ay her kuruşu gününden önce ödediler de, bu sefer neden bu gecikme almadı aklım.

Ve bugün final temizlik günü iken elektrik süpürgesi bozuldu en şahanesinden. Servise gitti, bekliyoruz. 2 kedili bir evde elektrik süpürgesiz kalmanın manasını ancak çeken bilir, hele kedilerden biri uzun ve beyaz tüylü ise.

Gelen kadınları sevdim, terbiyeli, temiz, becerikli kadınlar.
Hangi bezle nereyi sildiklerini anlattılar ve siz silerken de bezleri karıştırmayın diye tembihte bulununca kadınları bağrıma basasım geldi. Kulakları çınlasın, Aynurum'dan beri böylesine rastlamamıştım.

Dolapların hepsi düzeltildi, mutfak ve büfe komple yıkandı, yerleştirildi. Kütüphanede ayıklamalar yapıldı. Göze fazla gelen ne varsa atıldı, kadınlar abla evin yarısı gitmiş dediler :)
Evet gitti, artık her şey son derece yalın, dolaplar hafif. Sadece ihtiyacımız olanlar var. Kadınlar ben yokken sabah 9da girip akşam 8 de çıkıyorlarmış, evin yeni hali ile 6da çıkabilecekler. Pek sevindiler :)

Yapacak 2 büyük işim kaldı, biri pasaport, diğeri altunizade'den son eşyaları almak. Ayağım, elim gitmiyor gerçi. Hazır günlerdir zırlamamışken, kapıdan girip ağlamayı hiçççç gözüm kesmiyor.

Evim demeye başladım yine, kabulleniyorum her şeyi. Evin dağılmaması da güzel geldi, eskiden dikkat etmezdi hiç. Sanırım 1,5 sene yalnızlık çözüyor çok şeyi. Arada gelip 8 ay burada yaşayıp sadece eşyalarımın bir yere atılmasını talep edenlerle farkım da sebep olmuş olabilir bu duruma :) Umarım böyle gider hep, unutulmaz.

Cumartesi güzelimle buluştum, anneyi görmeye cesaret edemedim daha. Telefonla konuştuk biraz, çok sevinmiş geri döndüğüme, çok özlemiş. Bende özledim gerçi. Çok kişinin sorunu vardır kayınvalide ile, bense hep çok şanslı oldum bu konuda. Her ikisi de doğurmuşçasına sevdiler, her koşulda yanımda oldular, destek oldular. Hele güzelim, hep kardeş oldu; nasıl abla demeye başladı ise hep abla gördü, hep gerçek kardeş oldu. Olmadığı zaman eksiklikmiş gerçekten.

Önümüzdeki hafta teyze, kardeş, anne, yarı kardeş eskisi gibi içmeye çıkacağız. 3 farklı yaş grubu, beraber nasıl bu kadar güzel eğlenir, anlaması zor. Buraya dönmenin en güzel yanı onlara yakın olmak, onlarla gülmek.

Daha annem var sırada, ona nasıl anlatmak lazım bilmiyorum. Yavaş yavaş Altunizade'den ayrılabileceğim sinyallerini veriyorum. Çok hoşnut değil, görüyorum. Umarım benim seçimim olduğunu farz edip bana saldırmaz :) Hala ergenmişim gibi bazı şeyleri onu üzmek için yaptığımı düşünebiliyor.

Önümüzdeki hafta küçük odamdaki kolilerin atma tarihi geliyormuş, odanın nerede ise yarısını kaplayan koliler gittiğinde, aklıma takılan tek şey badana olacak :)
Tam çok şükür tamircilerle işim bitti derken, balkonların giderleri sorun çıkardı, kesinlikle önümüzdeki haftadan önce bir tamirci daha göremem, tamirci görebilirim ama poposunu görmeyi midem kaldırmayacak. Kıllı popo limitim sonuna dek doldu çok şükür.
Temizlik bitmek üzere, her yeri mis gibi sabun kokusu sardı.

Balkona masa çıkardım, sandalyeleri yaklaşık 1 saat çamaşır suları ile ovmam gerekti. Beyaz oldular mı derseniz, eh işte diyebilirm ancak. Bir kaç tur daha geçmek lazım bence. Kurumuş çiçeklerimi attım, bir de hava az bir şey serinlese. Eskiden severdim akşamları balkonda bir şeyler içmeyi. Belki yine başlarım.

Yarın artık dinlenme günüm. Havuz ve spor... Günler sonra yine hazırlayacağım çantamı. Hayat yavaş yavaş normale dönecek.

Sahi normal ne idi?