Friday, December 28, 2012

pek zaman geçmiş

ohooooo
kasım nire sene sonu nire
pek zaman geçmiş
ölmedik
yaşıyoruz
hadi bye :)

Tuesday, November 13, 2012

Ohannes Burger , Alsancak, İzmir

Ohannes Burger, kendi deyimleriyle hamburgerin anası değil, babası..Bu söylem kağıt üzerinde güzel görünüyor da, iş lezzete gelince ?
Notlarımı toparlıyayım hemen, Öncelikle hamburger konveyör'den geliyor, yani burger king'in de kullandığı yürüyen, altında ateş olan düzenek.Haliyle de pişimi standart, haliyle gurme edasıyla girip bana az pişmiş, eti sulu bir et pişirin dediğinizde siparişi alan çocuklar suratıma bakıp içlerinden eğlendiler :)
Durum böyle olunca et pişmiş geliyor, kötü mü ? Fena değil hakikaten, en azından Burger King ve McDonalds'ta yiyeyeceğinize gidin burda yemek yiyin ama beklenti çıtanızı özel hamburgerler gibi yükseğe çıkartmayın.
Yediğim burger, Cheese Burger 2X etliydi, peynir vasat üstelik gramajı da az o yüzden ara ki bulasın!
Kullandıkları yeşillik de 4.5'dan geçer..Hani kötü değil ama çok da istikrarlı değil, zira Ohannes Burger'e bir şans daha tanıdım, birkaç gün sonra tekrar gittim ;)

Gelelim Sidedish dediğimiz Burger yanında ısmarlayabileceklerimize, Combo tabak alıp, menüye 2 sos, 1 patates kızartması 1 de Onion Rings (Soğan Halkası) da aldım..

Onion Rings dondurulmuş ve soğuk geldi, bu kadar reklam yapınca insan istiyor ki elde kızarmış lezzetli soğan halkaları...Dondurulmuş yapıyorsan çok da lazım değil yemeseniz kaybınız yok.

Patates kızartmaları lezzetli ama yine dondurulmuştan yapıldığı için yağ çekiyor, üzerinde de güzel bir baharat karışımı var, sevimli..

Salsa sos ve Yoğurt/Mayonez karışımı sosların bu combo'ya en ufak bir lezzet katkısı yok, yemeseniz de olur.

Standart olarak Heinz Ketçap ve Mayonez kullanıyorlar, beğendim.

Sonuç: Gurme hamburger arzulayanlar için hayal kırıklığı ama Hamburger Zincirlerine çok iyi bir rakip.

Dikkat: Gerçekten dükkan içerisinde yapılan müzik yayınının sesi gereksiz açık.Misafiriniz olsa birbirinizi duyamazsınız.


Sunday, October 28, 2012

bayram

adı üzerinde: bayram
çağrıştırdığı mutluluk, neşe, gülümseme, kalabalık olmalı
ister dini, ister milli, ister şahsi
bayram işte

şehrin ortasına mezbahaya çevirirken de bayram, elimizde bayrak ile sokakta iken de bayram
evde yapayalnız otururken de bayram,sokakta tanımadıklarımla aynı hislerle yürüdüğümde de bayram

son 4 gündür aynı dine inananlarla paylaştığım da bayram, yarın her dinden kişi ile paylaşacağım da bayram

10 senedir, böle böle parçalamaya çalıştınız ya, kanıma dokunuyor
içimi acıtıyor
sizden nefret ettikçe, baktım ki kendimden nefret eder olmuşum, insanlığımı unutturmaya başlamışsınız bana
İlber Ortaylı dedi ya, bu gidiş büyük bir iç savaşa doğrudur, o an içim cız etti
Ben sen bunlar onlar diye ayırdıkça bizler, içime nefreti aldım.  bugün o nefreti temizleyemezsem içimden, beni de kendinize benzetmiş olacaksınız, sizden biri yapacaksınız beni.
Oysa bana size benzeyeyim diye emek verilmedi.  Ben kendime verdiğim emekleri sizden biri olayım diye vermedim.
Asırlarca süren bir imparatorluk sizin kadar bizler/sizler ayrımı yapmadı, siz nasıl bir öfke ve hınç ile geldiniz ki bu kadar hain olabildiniz? siz bugun yaptığınız/yapmaya çalıştığınız kötülükleri yapasınız diye mi bunca insan hayatını, kanını, evini, oğlunu, kocasını, kızını, karısını kurban verdi?
işin içinde pek kıymetli dininiz ve paranız olmasa ne var kavga edecek? ne var sizi bu hainliğe sürükleyecek?
10 senedir her kazanmanızda balkonlara çıkıp hepiniz benim vatandaşımsınız, hepinizi özgürlüğünü ben koruyorum dediğinizde hiç mi utanmadınız?
Ben sizin vatandaşınız değilim beyefendi, siz benim ülkemi bölen, siz vatandaşlarını yandaşları ve karşıtları olarak ikiye bölen, sizden olmayanı dışlayabilen ve ezebilen, zorla din aşılayan, zorla özgürlükleri elden alan kişisiniz.  Tarih elbette beni hatırlamayacaktır, ama Almanlar nasıl Hitler'den utanıyorsa, bir gün bizim çocuklarımız da sizden utanacaktır, sizi kınayacaktır.

Umuyorum ki yarın için yaptığınız rezillikler, sizin sonunuzun başlangıcıdır, umarım bu ülke gerçekten birlik ve beraberlik içine girecektir tüm yaptıklarınıza rağmen.  sürüden farklı tek bir kişi olduğunda dahi, o kişiye saygı göstereceğimiz, huzurla yaşamasını sağlayacağımız günler gelecektir.  Umarım bu ülkenin başına sizden sonra gelecek kişi, her televizyonda gazetede rastladığımızda küfredip kapatıp/kanal değiştirip geçeceğimiz kişi değil, bizleri bir araya toplayacak, hedeflerini gönülden kabul edeceğimiz bir kişi olacaktır.

içimdeki nefreti yenmeye çalışırken, bilmeden bana yardım eden olacaktır.
Yarın cumhuriyet bayramını sokakta kutlayacağım ben, tanımadığım bir sürü kişi ile yan yana aynı şeye sevinip aynı şeye üzülerek, hepimizin ailelerinden birilerinin bugunler için olduğunu bilerek, yarınlar için de bizlere ihtiyaç olduğunu bilerek, oturduğumuz yerde vah vah etmenin işe yaramadığını bilerek yürüyeceğim.

Tarih sizi silse bile, içime kendi vatandaşım, ülkedaşım, milletdaşım için ektiğiniz düşmanlık tohumlarını unutmayacağım, unutmayacağım ki kendi çocuklarıma, küçüklerime, allah kısmet ederse torunlarımın arkadaşlarına bile anlatayım ki gözleri açık olsun, içinde bu kadar düşmanlık olanları hemen tanıyabilsinler, nasıl uçurumun kenarından döndüğümüzü görsünler.  siz beyefendi, bizi uçurumun kenarına getirdiniz ama biz ellerinde 3 mermi ile bu toprakları ve özgürlüklerini korumuş dedelerin/ninelerin torunlarıyız, biliriz uçurum kenarlarından dönmeyi.

Thursday, October 25, 2012

Zor

Bazi gunler pek zor
Gecer deyip kuyrugu dik tutmaya calissak bile, pek yorucu bazen.
Gececek! Bitecek!

Monday, October 15, 2012

New Balance Road to London Limited Edition 576

Yaklaşık 3 ay oldu kendisini göreli, o an elime alıp evirip çevirdim, pek hoşuma gitti.Alsam mı almasam mı ikiliminde kaldım (sürekli yaşadığım için bilen bilir) Sonrasında web üzerinde araştırmaya başladım, pek sevgili kadim dostum Zoban'ın sayesinde bu tip ayakkabıları burdan edinmektense yurtdışından getirtmenin daha akılkarı olduğunu öğrendim.Araştırmalarım sürdüğünde farkettim ki kendi ayağıma uygun numarayı bulmak deveye hendek atlatmaktan da zormuş :/
Neyse bir pazar gezmesinde kendisini gayet uygun koşullarda keşfedip aldım.
Mutluyum.

Tuesday, September 18, 2012

14 Eylul 2012 Stevie Wonder Konseri Istanbul - September 14th 2012 Stevie Wonder Concert

Aralıklı olarak konsere giden biriyim, hem severim hem de uzak durabilirim gerekirse.Fakat gelen belliyse ve o Steve Wonder'sa kaçmaz diyip konsere gittim, hem doyurucuydu hem de çok keyifliydi.
Playlist lezizdi, arzuladığım bir şarkı haricinde hepsi çaldı, üstelik Marvin Gaye ve Michael Jackson repertuara dahildi ki bu hakikaten konserin çıtasını bi tık daha yukarı çıkardı.
Gelen seyirci sayısı çok fazlaydı, açıkcası şaşkındım. İlaveten konser sırasında alanda bira içilebilmesi daha hoştu ve bir sıkıntısı da olmadı. Demek ki olabiliyormuş. (isteyince)

Yılların yorgunluğu palavra yine belirtmekte fayda var.

Videosuz olmaz di mi ? Bende aynı fikirdeyim ;)

ilk video "The Way you make me feel" Bir Michael Jackson Klasiği..Stevie Wonder farkıyla




 İkinci video Signed, Sealed, Delivered ...Stevie Wonder


 Üçüncü Klip, Happy Birthday - Stevie Wonder



 Son video da Isn't she lovely- Stevie Wonder



Wednesday, September 12, 2012

Oldest unsolving problem, what he said, what she said...

I remember those days, while i was a kid , how  untolerable and irresistible kid i was..I was stubborn and doing things that i should not to allow..(shit i am still the same)

Those days were way over..Today is something different ..The idea is different, people are different, interaction are different..but there is only one shit is the same..

What i said..What she said..

This is not a trouble hence not a problem to struggle with. But people can't always realize the picture what they are actually looking.

Opinions and ideas may encounter somehow but when people are joking it's often to put third partys in it to make more laugh..This is not a coincidence afterall ..or just a coincidence ?
Or should we be more objective that this is an actual joke ?
Jokes make people laugh ? But some jokes don't..

What i said..what she said...

Surely i am not a kind of man who don't like jokes, i actually like it but...but when i listened a joke, actually if i am in this subject of the joke, i may be would like to be a part of it or not..
But it depends involving the third party playing in it..

Sometimes when you listened to jokes, you don't want to feel the disturbance of third parties actually listens jokes about you..it is your life c'mon ..jokes has to be tolerated somehow..but some jokes hurts..

Of course it's not the greatest humiliation but why involving third parties ?
What i said..what she said..


Hard times, harsh times...

Monday, September 10, 2012

sıkıcı? istikrarlı?

geçenlerde bir şeye şahit oldum ve dedim ki kendime: hep aynı, hiç değişmiyor

istikrarlı insanları severim sevmesine de, gönül ilişkilerinde hep aynı seyri kafam almaz.  hayatımıza her giren aşk, birbirini kopyası olmasa gerek.  evet bazı temel birlikler mutlaka vardır ama, değişik yönleri de vardır, olmalıdır sanki.

bende ortak payda genelde boy.  hiç biri kısa değildi.
ama biri evcimendi, diğeri düzenli, bir öteki fazla rasyonel, bir diğeri aşk adamı.
dolayısı ile hiç biri ile olan ilişkim diğerini kopyalamadı.
ve dolayısı ile hangisine sorsanız, muhtemel bir kaç ortak özellik sayarlar, ama hepsi aynı kadını yaşamadı.
biri daha naif yonume rastladı, diğeri hardcore.  kimi için kavgacı şıllıktım muhtemel, diğerine vur enseye al lokmayı.
ve dolayısı ile biri ile yaptıklarımı diğeri ile yapmadım.  kimisi ile çok opusmekten keyif aldım, kimi ile sadece el ele oturmaktan. opusmeyi severim diye hepsi ile aynı opusmeleri yasamadım, içimden gelmedi en başta.

ayrıldıktan sonra, kendi ilişkimizin kopyasını yaşadığını düşünmek önce bir kahkaha krizine sürükledi, ardından düşüncelere.  hangimizin ki doğru? kafada bir ilişkide olmalılar listesi yaratıp ona bağlı kalmak mı, yoksa içinden geldiği gibi yaşamak mı?

mr. B ile olan zamanlarda daha sakin sevişmelerim vardı, daha bir aşk adamı oldugu için, o romatizm halini devamlı yaşadığı için ister istemez sakinleşme geldi.  mr. K ile per hard core başlamış olsak ta tanıdıkça gördüğüm naif, kırılgan, temiz hali beni şirret ev kadınına çevirdi :) Aralarında en uzun süreli olan mr BA ile mesela belli saatlerde opusup koklasan, belli saatlerde uçurumların kenarlarında dolaşan halim var, dengesizliklerle besleniyoruz, ama arka planda evin korunaklı haline vurgunuz.

biri ile yağmur altı opusmeleri başımı dondurdu diye, hepsi ile aynı opusmeyi yaşamayı hayal etmedim.  Edemem, o zaman ben elimdeki ilişkiyi yaşayamam ki.  Ben karşımdakini elimdeki resme oturtmaya çalışırım.  sonucu da yürümeyen ilişkiler silsilesi olur.

her ilişki farklı bir yoğurmayı hak etmez mi? Makarna hamuru ile borek açılır mı? Poğaça hamurundan pişi olur mu? koydugumuz malzemeler her seferinde aynı değil ki! köy yumurtası kullandığımda, otomatik unu arttırmak gerekecek, daha fazla sıvı demek hamurda. ya da ne bileyim, elimde 2 kaşık tuz varsa ve karşıdakinin yüksek tansiyonu varsa hepsini kullanamam ki.

bu yüzden ben buyum, yerse diyen insan tipini anlamamam.  ilişki için kıvraklık lazım, bazen bonkor olup, bazen cimrileşmek lazım.  yoğrulabilmek lazım, değişmeyi kabul edebilmek lazım.
kişilikte istikrarlı olmak adına, kalıplara saplanmak bana göre değil.  oynayabilmeliyim ben, değişme özgürlüğüm olmalı.  İleri gitmek faydalıdır, yararlıdır ama bazen eksilmekte güzeldir be yahu.


Sunday, September 9, 2012

Baski


Sanki tonlarca agirlik uzerimdr
Kahve, cay, kola, simdiden 2 litreye yakin su... Ancak tuvalete gidecek kadar kipirdayabiliyorum. Muzik rahatsiz ediyor, televizyon azap, sigara bile keyifsiz
Zamani olsa pms e cuk oturacak
O da degil
Cikip yol yapayim biraz dedim, direksiyondan geri dondum
Biraz dergilere bakayim dedim, her sey tanidik geldi. Azicik yuzmeye bile mecal kalmamis.  o da zor geldi.
Simdilik coktum koltuga ve kabul ettim baskinin ustunlugunu, sikilip gidecektir diye umarak

Friday, September 7, 2012

üzülmek

bazı şeylerin ters gittigini bilir insan
uzakta da olsa, uzaktan da seyretse bilirsin, bir şeyler eksik, bir şeyler yanlış
ama kulak duymadıkça, yokmuş gibi yaparsın
öncelikli üzülme sıranda olmaz
ama dün akşam, saatler süren konusmalarda, sabah devam eden uzun yürüyüşte, belki bilmesem güne cok daha mutlu baslayacagım detaylarla gördüm tüm o ters gidenleri.
eskiden saatler süren yeşilköy yeşilyurt turlarında konusurduk dertleri, bu sefer mekan boğazdı, o senelere göre altımızda daha iyi arabalar, daha çok para, canımızın istediğini alma yapma imkanı kısaca hayal ettiğimiz her sey fazlası ile elimizde iken, daha çaresiz dertler, daha çok elimizi kolumuzu bağlayan koşullar.  Daha şık bir sahnede, daha komplike bir oyun.

en kötüsü, karşıdakinin tüm olanların kendi yuzunden olduğunu bilmesi, en azından sorumlulugun %80inin kendisinde oldugunu bilmesi
mantıkla yapılan secimlerin de bir süre sonra elde patladıgını bilmek, ne duyguya ne mantığa güvenebilmek, ideal karışımlarının da işe yaramadığını bilmek...

peki hayata nasıl devam etmek lazım? her yol aynı kapıya mı çıkıyor? eğer öyle ise yaşamanın anlamı ne?
her şey rayına oturdugunda mutluluk elden kaçmak zorunda mı?

bugune cok fazla soru ile başladım.. yorucu, üzücü

Wednesday, September 5, 2012

bazen

çok komik şeyler oluyor
çok gülüyorum
ama kıs kıs

Yolda giderken görülen lezzet işletmeleri serisi / Basrioglu Ciftligi Pilic Cevirme / Yalova yolu üzeri

Mini görünümlü bence büyük tatilin ilk sekanslarından biri açlıkla mücadelede kazandığım lezzetli zaferler!
28 Ağustos Salı akşamı Yalova'ya yaklaşırken midemden çıkan seslerin ışığında ilk gördüğüm yere girmek niyetindeydim.
Tam da öyle yaptım açıkcası, giderken çok aracın ve çok insan'ın olduğu ilk yere daldım.
Daldım dalmasına da meğer orası 1968 yılından beri işletmede olan lezzet ötesi muhteşem bir yermiş.
Dükkanımızın adı Basrioğlu Piliç Çevirme..
Sadece Piliç Çevirme yok, diğer et çeşitleri de mevcut :) yummy!

Kömürde Piliç Çevirme yanında köfteler de mevcut..
Benim aldığım menü'de yarım piliç, yarım bademli iç pilav, yarım kasap köfte ve çiftlik yoğurdu vardı.
Bunların arasına bir de salata ekleseydim masada yığılırdım ki çok methettikleri tatlı için oraya tekrar gidesim var.
Tavuklar bu görünümlerine rağmen kuru değildi ki bu kömürde ızgara yerken en dikkat edilesi durum.


Servis gerçekten temizdi, Gelen tavuk lezzetli ve doyurucu idi.
İç Pilav tam kararındaydı, içinde bolca da badem vardı yani malzemeden yana sıkıntı yok.Tadı desen cennetlik..
Kan şekerim yükselip uykum gelmesin diye yavaş gittim, tadını çıkardım.Kesinlikle çok sık gelinmesi farz mekanlardan.Talihim varmış görüp durup keşfetmişim.

Köfte fotosu biraz aceleye geldi mi ne :) Tadı göründüğü gibi..Hızlıya geldi az pişmiş isteyemedim zira açlıktan son nefesimi veriyordum :/
Tüm bu ahval ve şerait içinde yoğurdu atlamayalım. Ünal Çiftliği'ne tebrikler..Yoğurt inanılmaz! Lezzet ararken bulmak kadar keyiflisi var mı..
Masadaki tüm yemek için 17 TL ödedim.
Basrioglu Pilic Yalova'ya girmeden 10 km kala..Tavsiye ederim, deneyin memnun kalacaksınız.
Serviste çalışan insanlar ve işletme sahibi çok tatlı insanlar onları da atlamayayım.

Afiyet olsun!

Tuesday, September 4, 2012

Hayatın sürpriz detayları

Bugünkü sürpriz'in biraz tarihçesi var..
Yıl 1984, babam yurtdışında çalışıyor, şubat 15 günlük tatilde Annem ve ben ona ziyaret yaptık..Babam tabii o zamanlar çok sevinçli..Ben desen zaten keyfim gıcır, ne istersem alınıyor, ne istersem yiyebiliyorum.
Çocukken nasılda herşeyi kendime yontuyorum..Müzik marketleri var, içeri girip kasetler seçiyorum..
Bir kasedi alıyorum..Rastgele..Sonra o kasedi çok seviyorum..
Kasedin B yüzünün kapanış şarkısı hızlı bitiyor..Şarkının devamı kasede sığmamış..Aklımda, zihnimde sadece şarkı çınlıyor..Ne vakit dinlesem şarkı hep 2 dakikada bitiyor..kesilip duruyor..bitişini bilmiyorum..

Çok seviyorum ..Ama yıllar gecince kimin olduğunu bile bilmediğim zihnimin bir köşesinde "sevdim" diye işaretlediğim şarkı tesadüflerle dolu hayatta bir kez daha çıktı karşıma..
Hemde olabilecek en tesadüf şekilde...

1 Eylül gecesi, gece saat 2..Otelde manzaraya karşı oturuyoruz...müzik olarak da bir iphone içerisinden rastgele şarkılar çalıyor..Bir müzik dinlemeye başlıyorum, çok seviyorum..Sonra o müziği yapan müzisyenin aslında Japon olduğunu öğrenip hafif yollu şok geçiriyorum..
Peki..Buraya kadar tamam..Sonra o japon'un diskografisini incelerken tamamen mucizevi bir rastlantı eseri aklımda kırıntı kadar kalan şarkıyı buldum..
En son 1984 yılında dinlediğim o şarkı..o tınıyı buluyorum..Tesadüf giderek keyifli hale geliyor..

Uzattım değil mi..
Şarkı bu.. Adı Merry Christmas Mr. Lawrance - Ryuichi Sakamoto

Hayat bazen tesadüflerin toplamından ibaret..bazen
Tesadüflere sevinmemek elde mi ? 
Hoşgeldin..

Monday, September 3, 2012

Seyretmek

bu aralar ne seyredelim diyorsanız:

- The Newsroom

- Political Animals

- Black Mirror

içerik bilgisi verecek zamanım yok, araştırın canım az biraz.



Saturday, September 1, 2012

Paylasmak

Kucuk detaylar var ediyor
Kucucuk sohbetler buyutuyor
Ben fikir vermenin empoze etmek olmadigini ogrendim zaman icinde, o soz dinlemenin onu etkisiz hale getirmek olmadigini anladi
Ben uysalliga daha cok yaklastim, o ozur dilemeyi ogrendi
Ben kavgada cekip gitmemeyi ogrendim, o bir adim karsiligi cok adim yaklasabilecegimi hatirladi
Ben bugun derdini paylastim, o bana guzel sabahlar verdi
Ben sukrediyorum, o aklini kullanip kazandigi icin mutlu
Ben nihayet doydum, o surprizler icin daha yaratici
Paylasiyoruz bir seyleri
Ust uste koyup insaat yapiyoruz
Win win galiba

Bir de corap sezonu acildi:) terlemek yok, daha cok efor var :)

Bir nevi mutluluk :)

Friday, August 31, 2012

bazen

sabah dediğin güzel oluyor
hem de cok asık suratlı, pms kurbanı uyansan bile
mesela biri saçlarını okşuyor
adi bir kedi ayaklarına saldırıyor
evde kahvaltılık filan olmuyor
hatta tüm telefonlar aynı anda çalıyor
herkes ayrı bir ateşli konuşmada
ama sesler çıksa, yatakta keyif yapan 2 kişi kalıyor geriye
sonra an geliyor çıkmak gerekiyor o yataktan
kahveler çıkıyor piyasaya, sonra yine herkes bir köşeye geçiyor telefonlar yüzünden
sonra evden de çıkmak gerekiyor
o gri ayağı sakat kedi çıkıyor piyasaya
yakalama çalışmaları, nafile!
haydi yola
saat altı bucuk oluyor, karnın hala acıkmamış
akşam kızlar eşliğinde geçen gece ile sabah birleşince ruh doygun, mide depodakilerle idare ediyor, umursamıyor.

sonra, biri, hatta epey önemli biri, ona diyor ki su topraklarda tek sen yapabilirsin bunu, gurur duyuyorsun o noktada, oluyor diyorsun, piştiğini goruyorsun.
hatta aptal genç kız gibi diyorsun ki:

galiba yaz güzel kapanıyor

bazen

 komik şeyler çok seksi

Monday, August 27, 2012

Bergama / Pergamon / Acropolis /Akropol Bölüm I / Part I

Ayvalık son seyahatimde pazar günü tekneye binip biraz da koyları dolaşırız diye düşünmüştüm.Cumartesi günü kaydımızı yaptırıp,kaporayı yatırdık.Bu arada aklınızda olsun üzerinde "Jale" ibaresi taşıyan teknelere binerseniz bonus olarak gürültü,sağır edici müzik vs. ile yolunuza devam edebilirsiniz, dikkat..
Neyse sabah kalkınca görüldü ki bırak tekneyi yürümek mümkün değil..
Alternatif üretirken Bergama lafının arasında kayboluverdik, o vakit Bergama tamam deyip yola koyulduk. Ayvalık-Bergama arası çok mesafe değil, Otobüs veya Araçla gitmek mümkün.
Yaklaşık 65 km olan yol, çift şeritli fakat yol yapım çalışmaları devam ettiğinden sürekli tek şeride düşüp duruyor.

Bergama'ya girişte direkt Acropolis'e çıkalım dedik.Acropolis'e hem araçla çıkabilir hem de teleferikle çıkabilirsiniz. Teleferik leziz, adambaşı 10 lira ama her kuruşuna değer bir manzara var.

Çıkarken dibinizdeki DSİ barajı tüm görkemiyle sizi karşılıyor.Tabii bu görkemin altında sulara gömülmüş antik şehir Allinoi var ama olsun değil mi ..Mazallah devletimiz su konusunda tarihten daha hassas.
Teleferik yükseldikçe manzara daha da güzelleşiyor.
Teleferik ne çok hızlı, ne çok yavaş, kararında tırmanışına devam ediyor.
Nihayet tepeye varıyoruz. Tepedeki durum şu şekilde, Turistler için Hediyelik eşya dükkanları, Bir çay bahçesi, Su ve İçecek satan ufak dükkanlar ve Acropolis'e giriş klübesi.Hatta bu kulübeden müzekart bile çıkartmak mümkün.Size tavsiyem aşağıdan gelirken yanınızda 1 litrelik soğuk su bulundurun, minimum 1.5 saat süren Acropolis'te yazın çok ihtiyaç duyuyorsunuz.Acropolis girişi 20 TL, tabii müzekart aldınızsa ücretsiz.
Bu kısım acropolis'in üst kısmından burası gayet açık bir alan, hatta şuraya tam halini koyayım da güzel olsun.
Bu kısım Athena Kutsal Mahalli olarak geçiyor.
Eğer orjinalde bakarsanız tam orta kısım.
Aşağıda Bergama Akropol'ün orjinaline sadık şeklinde yeniden ölçekli hali.


Bu noktanın sol alt kısmında tiyatro alanı var. Tiyatro alanı gerçekten inanılmaz, zira eğimi o kadar dik ki, inmek için 2 kişinin bile zor sığacağı kadar ufak merdivenlerle buranın başına çıkıyorsunuz, eğer yükseklik korkunuz varsa buraya dikkat..Fakat Tiyatro da sizi tüm heybetinle karşılıyor.
Merdivenlerin görüntüsü aşağıda
 Merdiven inişinin video'sunu aşağıya yerleştirdim, biraz titreme, görüntünün çok da iyi olmadığını söyleyeyim.

Tiyatro alanıyla ilgili bilgi levhası:


 Merdivenden indiğinizde şehir (Bergama) solunuzda kalıyor ki farkettiğiniz gibi epey yüksektesiniz :)


Tiyatro'ya biraz daha uzaktan bakınca ne dediğim daha netleşiyor :)
Tiyatro'nun arkasında görülen 2 tane ağacın olduğu yer ise Büyük Sunak, Agora Altar'ı..
Burayı sonradan daha kapsamlı göreceğiz fakat şimdilik Tiyatro'dan görünüşü aşağıdaki şekilde...
Merdivenlerden tekrar yukarı geldiğimiz alana çıkarken ne kadar karanlık olduğunu da görebilirsiniz:

Tiyatronun sağından gidildiğinde.Traian Kutsal alanına giriyoruz. Bu alan, çeşitli odalardan oluşuyor, odaların çoğu tapınma amaçlı.
Odaların mimarisi hakikaten muazzam, özellikle yıllar boyu süren inşaatı sırasınca kaideleri oynatmadan tekrar etrafını kuvvetlendirip yapıyı yıllar boyu ayakta tutabilecek şekilde inşaat yapmaları inanılmaz.
Bunu fotoğraflardan da görebiliyoruz.
Aşağıda görebileceğniz bu uzun kısım içerisinde odaları barındırıyor.
Giriş yine dar bir kapıdan yapılıyor.
Buralardan yol dehşet görülüyor.
Sağlı sollu odaları da aşağıda görebilirsiniz.

 Burayı bitirip tekrar sağa doğru geldiğimizde sizi mistik olduğu kadar tüm görkemiyle karşılayan muazzam "Traianeum" yani tapınak kısmı karşılıyor. Batı uç kısmı olarak da adlandıralan kısma ait bilgi aşağıda, zoomlarsanız istediğiniz gibi okuyabilirsiniz.
Bu nefes kesici yerin resimleri ve videolarını da ekliyorum.Açıkcası benim soluğum bu noktada kesildi, zaman tam bu noktada duruyor..Orada kaldığım süre boyunca da hissiyatım zamanın durduğu...







Buraya da bu kısmın videosunu yerleştiriyorum, iyi seyirler, tadını çıkartın.
 
 Tapınaktan resimlere devam ediyorum, açıkcası buraya tekrar gelmek durumundayım zira doyamadığımı burayı yazarken hissediyorum.



 Plajda ayak resmi yerine tarihi mekanda ayak resmi :) Bu arada terliksiz burayı gezmek de ayrı cesaret zira o kadar sıcak ki ayakkabı aslında hem iyi hemde kötü..Tabii yılan gördüğümü de yazıyorum, siz bilirsiniz :)


Bu kısmın biraz arkasında da Kraliyet ailesinin yaşadığı yerlere giriş var, bu noktada da inanılmaz bir su sarnıcı bulunuyor. En yakın su kaynağının takribi 50 km olduğunu düşünürseniz, üzerine de yüksekliği ilave edince, MS II yy'da inşaat tekniğinin ne kadar geliştiğini varın siz hesap edin.Buraya suyu çıkartmışlar. (Bileşik kaplar prensibi) 2000 yıl sonrasında inşaat tekniğinde neler olduğunu tahmin ediyoruz ama 2000 yıl önce yapılanların nasıl olduğu malum..Muazzam...
Eh buradan hareket edip biraz daha tırmanınca arkadaki baraj gölünü görebiliyoruz, baraj zaten yeteri kadar can sıkıcı zira daha öncede belirttiğim gibi Allinoi antik şehri artık bu barajın suları altında gömülü.Solda kalıyor.

 Bergama Acropol'ünde yaşayanlar aslında zamane sosyetesi, tüccarlar, bilinmiş kişiler, soylular ve Kraliyet ailesi..Aşağıdaki yıkıntılar ki Acropol üzerindeki kanımca en hali kalmamış ve yıkıntıların bariz belli olduğu kısım burası..







Ve Akropol'ün son kısmı ki burada çektiğim video'yu cep telefonu uçurdu bu yüzden gerçekten üzülüyorum.
Neyse, Geldiğim son yer Büyük Sunak (Bergama Sunağı) Yukarı Agora adıyla anılan Zeus'a adanan gösterişli sunak alanı.
 Girişi arkada görebiliyorsunuz, takribi 150-200 metre kadar aşağı yürümeniz gerekiyor.
 Bergama yine ufacık...
 Sunak alanının ortasında 2 tane Heybetli Çam ağacı var, ne kadar da sessiz ne kadar da herşeyin farkındalar...
 Ağaçların rüzgarda çıkardıkları sesleri video'ya çekmiştim..Ürpermek ne kelime...


Evet takribi 1.5-2 saat süren gezintinin son kısmını da böyle tamamlayıp şehre tekrar inmeye başlıyoruz.
Eh aşağıya iniş videosu takribi 5 dakika 42 saniye sürüyor, bol keyifler ! Fakat iniş videosu bir codec iblisliğine kurban gitmiş anladığım kadarıyla 16 saniyede kapanıyor ne yapalım :/
Seyahatle ilgili blog'lara baktığımda da hep şu dikkatimi çekiyor, önce word'de veya benzeri programlarda yazılmış uzunumsu bir seyahat yazısı ve yanına serpiştirildiği bariz dikkat çeken 4-5 tane foto..Hepsi bundan ibaret ama sanırsın ki yazar sürekli seyahatte, ordan oraya sekiyor..yemiyorum bilin..