Saturday, December 4, 2010

Yemek + Hayat..Sahicilik üzerine öz-eleştiri

Yemek,Gurme vs. Blog'larını izliyorum da maşallahları var herkes Stepford Wives tadında..
Bana da çok açık söyleyeyim yapmacık duruyorlar bu yüzden, yahu allahaşkına hayat sadece kek yapmak, restorana gidip foto şipşakcılık yapmak, şarap içmekten mi ibaret ? hele bir puro blog'u keşfettim şaka gibi..

Bazı bloglar var takip ettiğim hakikaten beğeniyorum,temiz yazı,düzgün ifade, netlik...
ama varoştan gelme olduğu gün gibi aşikar paçozların içinde yaşayamadığı,debelendiği ama aleme kendilerini teşhir ettikleri berbat blog'larında röntgenci sayısı inanılır değil demek ki türkler avam meraklısı..tevekkeli değil kadınlar saçlarını ölümüne sarartmak için kuaför'ün kapısını aşındırıyor vardır bir bildikleri demek ki..

Biz bunları okurken keriz miyiz ? Geçin abi bu -mışlı hayatı..Geçin politically correct ayaklarını..yemişim ben bu işi..gerekirse avamlaşacaksın, gerekirse delleneceksin, gerekirsen sofistike olacaksın..hepimiz böyle değil miyiz ?

Nedir bu gurme yazacam diye taşradan gelme yeni yetme zenginler gibi kasmaca oynaşmak..boktan mekanlarda ayşecik'lik oynamak..Sanki herkesin soyu kraliyet ailesi..yapmayın yahu..

Burda oyun oynamıyoruz, burda sahiciyiz..varsa var, yoksa yok, mışcılık, cilik,culuk yok :)
Yemezler..yoksa ? yerler mi ..hmm...

etrafta tomurcuklanan hamburgerciler serisi- 1- mano burger -tünel

Hadi okuyucu, kiyak geciyorum bilesin, bir süredir yazım kabızlığı çekiyordum ama yazasım geldi yazıyorum.
Bilenler bilir, son 1 senedir bir anda İstanbul'da hamburgerciler etrafta palazlanmaya başladı, bu Emre Mermer'in Dükkan'ıyla başladı sonra bir anda insanların gurmeleşeceği tuttu ve birbiri ardından hamburgerciler açıldı.
Efendim bu girizgahımızla Etrafta tomurcuklanan hamburgerciler serimize başlayayım.
Tabii ki elixir stayla farkıyla..
Öyle sanmayın bol keseden not dağıtacağımı..
Mano tünel meydanından soldan aşağıya doğru kaykılırken hemen sol kolda dükkan burger'le arasında 2 dükkan var.
Mekan fena görünmüyor ama fena olanlar hamburger diye sattıklarında..
Gelelim benim niye bu yediğimi beğenmediğim mevzusuna, bir kere herşeyden önce gelen hamburger'in pişimi fena değildi ama diğer rakipleri gibi kalın değil ince idi önce burada anlaşalım.
İkincisi ısmarladığım hamburger'in köftesinin üzerinde emmantel olması gerekiyordu, onun yerine emmantel pulu yapıştırmışlar, ben olsam filatelist derneğine pul olarak bağışlardım.
Üçüncüsü koydukları jambon gayet tatsızdı, yazar burada malzemeyi nereden aldıklarını merak ediyor.Dördüncüsü ben aynı hamburgerin varyantı'nı moda'daki orjinal kırıntı'da emmantel olmadan yiyebiliyorum üstelik daha az ödeyerek.hatta daha iyi davranıyorlar.Burada pul kıvamındaki emmantel'in katmadeğerinin birşey olduğunu düşünmüyorum.
Beşincisi gelen hamburgerin sidedish olarak adlandırdığımız yanında gelen patates kızartmasının da gerçekten çok başarısız olduğunu da ifade etmem gerekiyor, mcdonalds veya burgerking'deki patates kızartmalarından hiç farkı yok, aynı onlar gibi eksik,kırılmış,servisten kalan kırıntılarla gelen patates kızartması beni düşündürüyor, bir de içine koydukları soğanı önceden pişirip kenara koymuşlar bariz buz gibiydi..hoş değil bu özensizlik..
Madem benden 16 lira (15,60'dı sanırım menü) para alıyorsun hiç değilse itina göster servis verirken değil mi ? 10 $ para veriyoruz boru değil sevgili işletmeci ama sen gaza gelmiş müşterilerine herşeyi ittiriyorsun bu da senin şımardığın anlamına geliyor.

Mano burger lafım size..İşletme olarak bu yazdıklarımı pek anlayabileceğinizi sanmıyorum, Şımarıksınız çünkü servisiniz berbat ve özensiz, gelen müşterilere fastfood restoranına gelen müşteri muamelesi çekiyorsunuz, hamburgerlerinize vermeniz gereken özeni göstermiyorsunuz, bu yüzden gelen insanlara vermeyi vaat ettiğiniz lezzetli,özel hamburger yeme ve kendini bunu yiyerek özel hissettirme hissini yaşatmaktan uzaksınız.
Bu "-mış gibi" yapan sizin gibi mekanların ortak sorunu...İstanbul'da bu hissiyatı müşterilerine veren mekanlar gitgide çoğalıyor, kaliteden çok oraya gelen müşterinin kayıtsız, şartsız, sorgulamasız herşeyi satın alması yüzünden mekanlarda müşteriler gibi avamlaşmaya, birbirine benzemeye başladı..
Bir taşı da blogger'lara atıyorum, fanboy'lar gibi her boku övme, her bir yerde olma, yazma merakımız yüzünden, mekanların da götünü çok kaldırıyoruz birlikte ama  bu da mide bulandırıcı..Mekanı övmek için kasideler düzmek, mekanın götünü yerden kesmek bir vakit anlamlı gelebilir ama gelenlerin kaçan zevkini düşünen yok..

Mano Burger Tünel...
Mekan: Eh
Servis: Vasat
Yemek: Vasat
Hesap: Fena Sayılmaz

iş sıktı şimdi...

iş sıktı şimdi 2 satır karalayıp öyle devam edeyim

şimcük, akşam bostancı sahildeki malum kebapçıya gittik yemeğe
bir gece önce atışmışız biraz, eski defterlerden bir iki sayfa açıp hırslanmışız filan karşılıklı
hadi didim, eve yine bir huzur gelsin, akşam işten çıkmadan 9 civarı alo didim adama hadi gel sana yemek ısmarlayayım.
9 buçuk gibi buluştuk, ataşehirden benden daha sonra bostancıya ulaşması ayrı bir komedi tabii. O gelene dek ben mezeleri söyledim, rakısını söyledim, kendime bir bira. Başladım yavaştan demlenmeye. konsepti aileye yakın bir mekan neticede, hiç yoksa 22 senedir filan giderim mekana. bilirim iyi kötü, personel beni tanır daima arada uzun soluklu gitmemezlikler yapsam da. Hepi topu 10 dakika masada tek başıma beklemişimdir, 2 eşlik teklifi geldi. Ulen üstüme başıma bakıyorum, yeşil bir kanvas, yeşil atlet-yeşil hırka, ayağımda düz spor ayakkabılar. Makyaj yok, saçlar 2 günlük. Hani benim bana bakasım yok, dekolte yok ki t-shirt bile giysem severim açıklıkları. Neyse şefiminde yardımları ile savuşturduk adamları.
bizim adam da geldi, ses etmedim olay çıkarmasın diye.
Neyse biz gülüyoruz ediyoruz filan, arka masada da 4 bey içip kebaplarını yiyip sohbet ediyorlar. Sesleri biraz yüksek ama saat olmuş artık 10 buçuk, herkes hafiften çakırkeyif normaldir sesin yükselmesi. Saat 11e gelirken arkadaki beylerden biri kiralanabilir kadınlar ve ilgili meknalar konusunu açtı. diyebilirim ki Milano ve Zurhiteki tüm mekanları öğrendik. Benim adamı biliyorum birazdan arızaya geçecek, şirkette zaten 3 şişe şarabı 3 kişi devirmişler, üstüne rakıyı içmiş, enine boyuna kaba kuvveti de seven bir adamı getirin gözünüzün önüne. Ben de arıza dakikasını bekliyorum artık, zira o alkol derecesinden sonra alıp indirir adamları aşağı, belli. Adamlarda tam benim arkamda ne konuşsalar duymamam mümkün değil. Allahım sana geliyorum.
Benimki kulağını oraya verecek vakit bulamasın diye ömrü hayatımda durmaksızın konuşmayan ben başladım anlatmaya, işten girdim onu bunu derken en son kendisinin giyimi ile ilgili fikirler üretmeye geçmiştim ki bir dakika yerinden sakın kıpırdama dedi. Dedim geçmiş olsun, gecenin sonunda karakol gözüktü, Fikret Abinin telefon yanımda mı acaba...
bu arada size sohbetin gittiği yerleri de anlatmam lazım ki birazdan anlatacağım sahneyi daha iyi düşünün.

Arkamdaki abi bir mekanı ve vizitelerini anlatıyor.
Abicim eğer ortadaki salonda kadın ağzına boşalırsa x lira
Eğer odaya geçip ağzına boşaltırsan y lira
Prezervatifsiz içine boşalacaksan z lira
sürekli olarak bağıra bağıra boşalma diyerek geçen bir uzunnnnnn liste düşünün.
Abi yazık demek ki senede 2 kee "ancak" boşalıyor ki durumu bu kadar duyurma çabasında.

tutucu değilimdir, boşalmak mı ıyhhh da demem, ama arkadaş önümde patlıcan salatası peynir varken de abinin boşalma anı gözümün önüne gelsin istemiyorum. Parasını ödediği rusun neler yaptığını bilmeyi hiç istemiyorum.

bizim adam kalktığında abi laleli mekanlarını tarifelere geçmişti.

Nerede kalmıştık, heh, bana yerşmden kıpırdamamam tembih edildi, bizim ki kalktı. bir baktım bıçak arka masadaki abinin boynunda ve adamın sesi duyuluyor: " benim karım senin boşalma hikayelerinden bir kuple daha duyacak olur ise bu bıçak boğazında".
anammmmm

bizim yan masada 2 adam içiyorlardı sessiz sessiz, bir baktım adamlarda kalktılar yerlerinden benim arka masadakilere: "beyefendi yalnız değil, 3e bir sanmayın" dediler. Ohhh dedim toplu katliam :)
O anda şefim geldi, bizimkinden bıçağı aldı, ben hallediyorum deyim oturttu masaya. Baktım kopmuş halde benimki dedim sağ ol iyi yaptın, adamları duymamak için konuşmaya çalışmaktan anam ağlamıştı. O da bekliyor ki ben yaptığı için arızaya geçicem ve bir de biz kavga edeceğiz. Manyak mıyım içkili adamın üzerine gideyim? Çemkirecek bir dolu gün var nasıl olsa, daha sonra fitil fitil getiririm burnundan :)

Ben tam yemeği hızlandırıp kalkma çabasındayım, listeci abi geldi masaya, abi bir dakika konuşabilir miyiz? tipe bir baktım, kahkayı bastım basacağım, temel reisin yandan yemişi diyelim. Çizgi film karakteri gibi bücürük bir tip, bizim adamın beline ya gelir ya gelmez. Şef tetikte bekliyor. bizim ki süzdü şöyle bir, hadi git işine dedi, kes sesini otur yerine, bu hala abi 2 dakka konuşalım. Şef aldı bunu oturttu masasına, diğer 2si arkadaşlarını gitmeye iknaya çalışıyorlar. Hala laf atıyor bize, başkasının masasını dinlemek ayıpmış :) Yahu kendi sesimizi duyamıyoruz ki, bi alçaltsan sesi...
Neyse, allem edip kallem edip hesabı halledip çıkarttım bizimkini. günün yorgunluğu üzerine ilaç tabii :) Şef geldi özür diliyor, Seden hanım çok özür dilerim, hay allah o bu şu. Ya dedim kebapçıya da damsız girilmez yazılmaz. ama davar giremez yazılabilir. Hepiniz adamın liste sayışını duyuyorsunuz, 2 masa toparlandı gitti, siz kesecektiniz seslerini. 1 saatin sonunda birinin patlayacağı muhakkaktı.

Daha bir dolu konuşma arkası çıktık mekandan, hesaba geldi indirim, özür babında :)

bizim ki önde gidiyor arabada, ben takipte bir de yolda bir halt yemesin diye.
nissan'ın yeni bir zıpır suv çakması aracı çıktı, onu aldı daha yeni kendine. Yoldan da gelen geçen bakıyor, hakkaten acaip şirin bir 4 tekerlekli.
Cadde de trafi durdu, Zara'nın önündeyiz, bir kız da başladı zıplama aaaaaaa cuk cuk cuk diye, arabanın modeli tahmin edin oradan işte :P
Kızda haşlandı bir güzel :) Neymiş o bağırma, karısı kızsaymış ya...
Ben de hep kızarım bu yüzden zaten :D

Traji komik günün traji komik sonu.
Tek iyi tarafı bol bol aptlıcan salatası yedim, hakkat güzel yapıyor namussuzlar :)

Ne öğrendik geceden? türk erkeğinin s.e.k.s. problemi çokkkkkkkkk büyük, çokkkkkkkkk








iş sıktı şimdi...

iş sıktı şimdi 2 satır karalayıp öyle devam edeyim

şimcük, akşam bostancı sahildeki malum kebapçıya gittik yemeğe
bir gece önce atışmışız biraz, eski defterlerden bir iki sayfa açıp hırslanmışız filan karşılıklı
hadi didim, eve yine bir huzur gelsin, akşam işten çıkmadan 9 civarı alo didim adama hadi gel sana yemek ısmarlayayım.
9 buçuk gibi buluştuk, ataşehirden benden daha sonra bostancıya ulaşması ayrı bir komedi tabii. O gelene dek ben mezeleri söyledim, rakısını söyledim, kendime bir bira. Başladım yavaştan demlenmeye. konsepti aileye yakın bir mekan neticede, hiç yoksa 22 senedir filan giderim mekana. bilirim iyi kötü, personel beni tanır daima arada uzun soluklu gitmemezlikler yapsam da. Hepi topu 10 dakika masada tek başıma beklemişimdir, 2 eşlik teklifi geldi. Ulen üstüme başıma bakıyorum, yeşil bir kanvas, yeşil atlet-yeşil hırka, ayağımda düz spor ayakkabılar. Makyaj yok, saçlar 2 günlük. Hani benim bana bakasım yok, dekolte yok ki t-shirt bile giysem severim açıklıkları. Neyse şefiminde yardımları ile savuşturduk adamları.
bizim adam da geldi, ses etmedim olay çıkarmasın diye.
Neyse biz gülüyoruz ediyoruz filan, arka masada da 4 bey içip kebaplarını yiyip sohbet ediyorlar. Sesleri biraz yüksek ama saat olmuş artık 10 buçuk, herkes hafiften çakırkeyif normaldir sesin yükselmesi. Saat 11e gelirken arkadaki beylerden biri kiralanabilir kadınlar ve ilgili meknalar konusunu açtı. diyebilirim ki Milano ve Zurhiteki tüm mekanları öğrendik. Benim adamı biliyorum birazdan arızaya geçecek, şirkette zaten 3 şişe şarabı 3 kişi devirmişler, üstüne rakıyı içmiş, enine boyuna kaba kuvveti de seven bir adamı getirin gözünüzün önüne. Ben de arıza dakikasını bekliyorum artık, zira o alkol derecesinden sonra alıp indirir adamları aşağı, belli. Adamlarda tam benim arkamda ne konuşsalar duymamam mümkün değil. Allahım sana geliyorum.
Benimki kulağını oraya verecek vakit bulamasın diye ömrü hayatımda durmaksızın konuşmayan ben başladım anlatmaya, işten girdim onu bunu derken en son kendisinin giyimi ile ilgili fikirler üretmeye geçmiştim ki bir dakika yerinden sakın kıpırdama dedi. Dedim geçmiş olsun, gecenin sonunda karakol gözüktü, Fikret Abinin telefon yanımda mı acaba...
bu arada size sohbetin gittiği yerleri de anlatmam lazım ki birazdan anlatacağım sahneyi daha iyi düşünün.

Arkamdaki abi bir mekanı ve vizitelerini anlatıyor.
Abicim eğer ortadaki salonda kadın ağzına boşalırsa x lira
Eğer odaya geçip ağzına boşaltırsan y lira
Prezervatifsiz içine boşalacaksan z lira
sürekli olarak bağıra bağıra boşalma diyerek geçen bir uzunnnnnn liste düşünün.
Abi yazık demek ki senede 2 kee "ancak" boşalıyor ki durumu bu kadar duyurma çabasında.

tutucu değilimdir, boşalmak mı ıyhhh da demem, ama arkadaş önümde patlıcan salatası peynir varken de abinin boşalma anı gözümün önüne gelsin istemiyorum. Parasını ödediği rusun neler yaptığını bilmeyi hiç istemiyorum.

bizim adam kalktığında abi laleli mekanlarını tarifelere geçmişti.

Nerede kalmıştık, heh, bana yerşmden kıpırdamamam tembih edildi, bizim ki kalktı. bir baktım bıçak arka masadaki abinin boynunda ve adamın sesi duyuluyor: " benim karım senin boşalma hikayelerinden bir kuple daha duyacak olur ise bu bıçak boğazında".
anammmmm

bizim yan masada 2 adam içiyorlardı sessiz sessiz, bir baktım adamlarda kalktılar yerlerinden benim arka masadakilere: "beyefendi yalnız değil, 3e bir sanmayın" dediler. Ohhh dedim toplu katliam :)
O anda şefim geldi, bizimkinden bıçağı aldı, ben hallediyorum deyim oturttu masaya. Baktım kopmuş halde benimki dedim sağ ol iyi yaptın, adamları duymamak için konuşmaya çalışmaktan anam ağlamıştı. O da bekliyor ki ben yaptığı için arızaya geçicem ve bir de biz kavga edeceğiz. Manyak mıyım içkili adamın üzerine gideyim? Çemkirecek bir dolu gün var nasıl olsa, daha sonra fitil fitil getiririm burnundan :)

Ben tam yemeği hızlandırıp kalkma çabasındayım, listeci abi geldi masaya, abi bir dakika konuşabilir miyiz? tipe bir baktım, kahkayı bastım basacağım, temel reisin yandan yemişi diyelim. Çizgi film karakteri gibi bücürük bir tip, bizim adamın beline ya gelir ya gelmez. Şef tetikte bekliyor. bizim ki süzdü şöyle bir, hadi git işine dedi, kes sesini otur yerine, bu hala abi 2 dakka konuşalım. Şef aldı bunu oturttu masasına, diğer 2si arkadaşlarını gitmeye iknaya çalışıyorlar. Hala laf atıyor bize, başkasının masasını dinlemek ayıpmış :) Yahu kendi sesimizi duyamıyoruz ki, bi alçaltsan sesi...
Neyse, allem edip kallem edip hesabı halledip çıkarttım bizimkini. günün yorgunluğu üzerine ilaç tabii :) Şef geldi özür diliyor, Seden hanım çok özür dilerim, hay allah o bu şu. Ya dedim kebapçıya da damsız girilmez yazılmaz. ama davar giremez yazılabilir. Hepiniz adamın liste sayışını duyuyorsunuz, 2 masa toparlandı gitti, siz kesecektiniz seslerini. 1 saatin sonunda birinin patlayacağı muhakkaktı.

Daha bir dolu konuşma arkası çıktık mekandan, hesaba geldi indirim, özür babında :)

bizim ki önde gidiyor arabada, ben takipte bir de yolda bir halt yemesin diye.
nissan'ın yeni bir zıpır suv çakması aracı çıktı, onu aldı daha yeni kendine. Yoldan da gelen geçen bakıyor, hakkaten acaip şirin bir 4 tekerlekli.
Cadde de trafi durdu, Zara'nın önündeyiz, bir kız da başladı zıplama aaaaaaa cuk cuk cuk diye, arabanın modeli tahmin edin oradan işte :P
Kızda haşlandı bir güzel :) Neymiş o bağırma, karısı kızsaymış ya...
Ben de hep kızarım bu yüzden zaten :D

Traji komik günün traji komik sonu.
Tek iyi tarafı bol bol aptlıcan salatası yedim, hakkat güzel yapıyor namussuzlar :)








Friday, December 3, 2010

Öyle bir gün ki...

Öyle bir gün ki...
Bittiğine sevinsem mi? Üzülsem mi bilmiyorum...

bir de not düşelim, biz bugün Evrim Hanım ile ilk telefon görüşmemizi yaptık
Tarihe not olsun :D

Yumurta, Tavuk, Hava

Yazacak dünya kadar şey varken yazmaya kalkıp bir bok bulamamak böyle birşey..Cümle kurasım yok aslında..
Yorgunum,Yoğunum,keyifliyim ...hiç keyfimin olmadığı anlar da yaşamıyor muyum..aman boşver..

Thursday, December 2, 2010

Başlarım işine

Yemek yerken 2 satır çiziktireceğim evet
Üstüne bir de ciddi şeylerden konuşacağım.

Hani dün nihahahoooo yazım ya... Eve dönerken trafikte bol bol düşünecek zamanım oldu.
Kazık kadar oldum, kimler geldi kimler geçti, neler yaşadım, neler gördüm, neler dinledim ama göz önündeki tek bir gerçek bu kadar şaşkına çevirmemişti beni.

Ortak iş yaptığın, birbirinin yüzünü görme şansını facebook dışında bulamayacağın yaklaşık 2300 km ötenizde biri bir iki iltifat ile sizi mutlu ediyor, yetmiyor google ile araştırıp çiçek yollayacağı yeri bulup, bu işte seni çok üzdüm hadi gül biraz yazıp size yolluyor....
Ve siz maymun gibi mutlu oluyorsunuz, çünkü hayatta ne olursa olsun azıcık şımartılmak kadar ruhunuza hiçbir şey iyi gelmiyor.

Dönem dönem çok ruhum okşanmıştır, geçen sene ki doğum günüm mesela, ya da elixir beyin bana getirdiği makaronlar... Uruk beyin çiçeği... ya da krep pastaları... ya da seneler önce sadece bıkkın ses tonumdan beni çıkarmak için elinde bir dilim cheesecake ile gecenin bir vakti şirket kapısında arabaya yaslanmış, tanıdık pis gülüşü ile beni bekleyen adam... Yemek yaparken müzik dinlemeyi seviyorum diye piyanonun başına oturup sofra hazır diyene dek çalan adam.
yine seneler önce ben seviyorum diye İstanbul'a her gelişinde jumbo karidesleri, künefeleri taşıyan adam. Fenerbahçe parkında parasız günlerde elimizde bir şişe şarap ve plastik bardaklar ile beni güldüren adam. 70lerin sonunda ramazanda canım çektidiye istanbulu kazan kepçe dolaşıp hellim bulan babam. Her gelişinde alameti farikamız nutella ve sıcak ekmek ile gelen ortaokul arkadaşım (bugün bile).

Ben dün zarafetin anlamını tekrar düşündüm. Gönül almak isteyenin illa ki bir yol bulacağını gördüm. biraz güzel söz ile tüm sinirimin yorgunluğumun nasıl uçup gittiğini, yüzümün nasıl güldüğünü gördüm.

2011'den herkes bir şeyler isteyecek, birilerine bir şeyler diyecek ya, ben hem kendim hem çevrem için zarafeti dileyeceğim...
Sizi güldürmek isteyeniniz bol olsun



Not olsun

Bugün seneler sonra saat 12 olmadan 1 paket sigara bitirdim.
5'ten beri çalışıyor olmam mazeret olmamalı.
Kendimi kınama günü bugün!!!

Tuesday, November 30, 2010

Nihahahahahha

Tek şey söylüyorum:

İtalyan erkekleri ile çalışmayı çokkkkkk özlemişim
İlaç gibiler walla nihahahhahoooooo

Nihahahahahha

Tek şey söylüyorum:

İtalyan erkekleri ile çalışmayı çokkkkkk özlemişim
İlaç gibiler walla nihahahhahoooooo

Monday, November 29, 2010

Özet yapayım çıkmadan

Saat bildiğimiz 10
ben şimdi çıkacağım işten
Efenim bugünün en mutlu ve kutlu haberi, izne çıkan hamilemiz ile artık aynı odada olmayacağım.
Organize bir işler çevirerek kendi,me oda arkadaşı edindim, odanın şekli ona iş arasında değiştirildi
hafta sonu badana ve boya oluyor
yayla gibi odada tıkış tıkış olma dönemi kapandı.
Pek af edersiniz azimle sıçan taşı deleri gerçeğe çevirdim.

sonra, hamilemiz aman x bey ben tüm mailleri evden de kontrol ediyorum palavrasını boşa çıkarıp, bir fırçaladım yine patron önü.
azucuk cinlerim dağıldı.

burnumun dibindeki bu elixir ve uruk kişisi bana ilaç için bir tost yollamadılar kendilerine konu ile ilgili ağladığım halde.
Saat gecenin 10u ve ben hala açım, kısmet eve gidip çorba içeceğim.
Neyse ben gidiyorum, bugünde eksik kalsın yazım, nasıl olsa elixir bey madalya takmıyor blogu aktif tutuyorum diye.

Uykum gitti

okudukça uykum kaçıyor
kabusun bitişi de olabilir
her yerin ele geçtiğinin kanıtıda
okuduğum hiç birşey yeni değil
ama ilk kez dünyanın bu kadar gözü önünde
sabah kim ne diyecek, neyi nasıl savunacaklar?
soruşturmalar açılacak mı?
Tekrar yarından korkmayacağım günler gelecek mi?

Ankara Büyükelçiliği'nin belgesi, Erdoğan Antalya Belediye Başkanı'ndan ricası üzerine tramvay hattı inşaatı ihalesinin Sadık Albayrak'a verildiğini söylüyor. (Sadık Albayrak burada yazdığına göre Erdoğan'ın oğlunun kayınpederi)

Moskova'daki Amerika Büykelçiliği'nin Putin ile Berlusconi ilişkilerine dair analizlerinde de Erdoğan'ın kızının kocası ortaya çıkıyor.İtalyan şirket ENI nin projeyi yürüttüğünü, ve lokal ortağıyla (Büyükelçilik'in bilgisine göre Erdoğan'ın damadı) beraber Rusya'nın desteğine ihtiyaç duyduğunu yazıyorlar.

Ayrıca Türkiye ile İran arasındaki enerji ortaklığında da Türk ortak, Erdoğan'ın İmam Hatip'ten sınıf arkadaşı olduğu söylenen Sıtkı Ayan.

Sunday, November 28, 2010

Magazin


Evlenmeden önce ki sevgili ile kankilik hali
basından önce eatandlifegurus'ta :)

Öncesi için bkz.:


Ay çok güldüm...

ecevahapogluHayatımın aşkını & ruh eşimi bulmuşum, wikileaks tweetlemek zorunda değilim; kimse kusura bakmasın :)

aman kaç sen allah korusun tercüme isterler
sen önce oku çevirileri, sonra ahkam kesersin

It's hard out there for a pimp

1. ay lav terrence howard
2. You know it's hard out here for a pimp
When he tryin to get this money for the rent
For the Cadillacs and gas money spent
Because a whole lot of bitches talkin shit
Will have a whole lot of bitches talkin shit
3. 2006 oscar - müzik
4. yumurta kutuları yaratıcı zeka ürünüdür, hiç tartışmayalım
5. izlemeyen kaldı ise diye preview aşağıda






son olarak ay lav terrence

Yanıyor...

Sene 1981, annem Dalyan'da çalışıyor. Arada gidiyorum onunla işe. Benim olduğum günler lüks mevkide gidiyoruz, Murat'tan alınan portakallı kurabiyeyi yiyorum yanında çay ile. Haydarpaşa'ya gelesiye silip süpürüyorum. Haydarpaşa'da inenler hep ilgimi çekiyor.

Sene 2003 veya 2004. Denizli'ye gitmem gerekiyor nerede ise her hafta. İran'a otomobil camı satıyorum. Üreticiyi denetlemek için her hafta bir yolculuk. Uçak saati uymuyor benim programıma. Her hafta 2 gece trende uyuyorum. Klostrofobik olmama az kalmış. bir hafta bir türlü trende yer bulanamıyor. Şirketteki müdürlerden birinin akrabası çalışıyor demiryollarında. Kalkıp berbaer gidiyoruz, bana bilet ayarlanacak. o zaman çıkıyorum Haydarpaşa'nın ofis katlarına, hayran oluyorum. Manzara ayrı, içerisinin güzelliği ayrı.

Sene 2010, günlerden 28 Kasım, saat 16,25.
En sevdiğim kırmızı tüylü örtüm dizlerimde, lap top kucağımda, bağdaş kurmuşum tvnin karşısına. topaç yanımda yalanıyor, o güzelim Haydarpaşa'nın yanışını seyrederken bunlar geçiyor aklımdan.

Kadir kıymet bilmemenin, korumayı bilmemenin, niteliksiz işçi çalıştırmanın, yanlış malzeme seçiminin, yapılan işe önem vermemenin sonucunu seyrediyorum. İşini gereği gibi yapmayan, öğrenmeyen, öğretmeyen, eğitimi çok gören, eğitime önem dahi vermeyen o zihniyete küfürler ediyorum.

Borç çorbası desem deel

Hani bazı gün her bir şeyden birer-yarımşar kalır ya dolapta.
dün öyle kalanların hepsini bir poşete topladım. Dedim yarın kafam çalışır olur bunlardan da bir şey.

Yediğime içtiğime dikkat etmeye çalışıyorum. Her gün tüm besin gruplarını alayım, tüm renkli sebzeler insin mideme derdindeyim. Baklagiller, balık, tavuk hepsi sıra ile geçsin kursağımdan istiyorum. Ofiste öğlenleri ise tam bir azap. Her gün yemek sepetinden bu dengeye uygun yemek seçeceğim diye anam ağlıyor. Hafta da bir kaç gün evden beslenme çantamı yapmaya çalışıyorum. Termosta en azından her gün çorba götürmeye ise kesin dikkat ediyorum.

Sabah açtım dolabı,aldım artıklar poşetimi: 2 mantar-1 havuç-1 kırmızı biber-1 adet kemik-1 kabak (hani şu güdük şişkolardan)
Erzak dolabında kırmızı mercimek kalmış 1 parmak, kavanozunu yıkamak lazım.

Aldım minik tenceremi, soğan sarımsak hoppp, zeytinyağlıkta dibini bulmuş, anca bir çorba kaşığı, hadi seni de yıkamak lazım dedim, boşalttım tencereme, başladılar pişmeye, o arada küplendi sebzeler, pıt içeriye kavrulmaya. o arada mercimeğimi yıkadım, sebzeler kokularını salarken mercimekte döndü az birşey beraber. kemiğimi de attım içine, boca ettim suyu, aaaa tek domates kalmış, onu da kabukları ile bir kaç parçaya bölüp içine. Piştiler usulca, sonra malum bızzzzttttttt. yemek için tabağıma koymadan bir kaç baby ıspanak elimle paralandı, üzerine sıcak çorba, ne canı var ki ıspanağın? Zaten sevmem sümük gibi pişmişini.
bir dilim ekmek kızarttım yanına.
Ohhhhh mis, vucudum bayramda geçte olsa.

Deli gibi çalışmanın sonucu patrona süpriz bir 500.000 € ciro kazandırdım. Pek mutlu, dün telefonda konuşuyorduk ya çok teşekkür ederim Seden, inadınla aldın işi dedi. Ben geri dönüyorum patroncum, seneye bunlara ufak iş diye bakacağız dedim :)
Bugün güya hiç iş yapmayacaktım, iş şeytanım dürttü yine, çalıştım 1-2 saat.
Be happy!

Aşmışsınız arkadaş...