Saturday, October 23, 2010

Ne zaman?

Ağrıya ne zaman isyan etmek lazım?
Gözden yaş getirdiğinde mi?
Etten et koparken mi?
İlaç kokteylleri bile kifayetsiz kaldığında mı?
Acıdan ağlarken uyuya kalındığında mı?
Ağrısız bir gün özlendiğinde mi?

"Sıkıldım"

Tuesday, October 19, 2010

Zaman

Kırdım mı şeytanın bacağını?
bilmem... 3 dakika buldum, yazıyorum hemen

Zaman ve Saygı

* ipleri kimseye vermeyi sevmiyorum, birine tabii olmayı da. bu yüzden işe kimse ile gitmeyi sevmem, +1'im var işe gelirken. Her sabah min. 4 dakika geç kalan, akşam iş çıkış saatimi mutlaka aksatan, sabah işe erken gelme arzumu görmezden gelen... Çok sinirliyim, çok geriliyorum, sanırım doğum sonrası konuşmam gerekecek, şu an kıyamıyorum zira... Sabah benim köprü trafiğine 4 dakika geç girmem, 20 dakika attırıyor. Ofise girer girmez işe adapte olabilenlerden değilim, yarım saate ihtiyacım var, kahve-çay-cola içmeli, gazetelere bakmalıyım. o 4 dakika yüzünden işe gelişim 9.20, kahvesi vs derken saat 10... Benim iş ahlakım değil ki bu. Üstelik 20 dakikada geleceğim yolu 1 saatte gelmekte istemiyorum, arabamı yıpratmak istemiyorum, fazladan benzin harcamak istemiyorum, yorulmak istemiyorum, arabanın içinde tıkılı kalmak istemiyorum. Yolda joy fm ya da power türk'te dinlemek istemiyorum, zira sabahları uykum açılsın diye daha hareketli bir müziğe ihtiyacım var, biner binmez açtığım kanalı çevirmek doğru değil, ben geriye döndürdüğümde, tekrar istediğin yere almakta doğru değil.
Akşam ben x saatte çıkacağım dediğimde, şayet benimle geleceksen benimle o saatte hazır olman gerek, tam o saat geldiğinde çantamı toplayayım, tuvalete bir daha gireyim, ay son bir mail yazayım dediğin zaman benim tüm programımı alt üst ediyorsun. Ben tüm bu sıkışıklığın içine spor sıkıştırmaya debeleniyorum, yoksa ilaçların vucuduma toplattığı su ile ben balon olacağım. anasının dini kadar para ödenen yere de bir zahmet gidebileyim, son dakika çıkardığı ekstra 20 dakika benim hayatımdan çalınıyor. Kaldı 4 hafta iznine ve 4 ay o işleri de ben benimkilere ek olarak takip edeceğim. Daha devir yapılmadı... hiç bir yüklemenin doğru düzgün dosyası yok... ve ben evden de takip ederim bunları hayali var. Popoma kaçacakları gayet net görüyorum. Sorumsuzluk bence bu. Yerini-önemini kaybetme korkusunu görüyor ve anlıyorum, becerebildiğimce anlayış gösteriyorum, ama çocuk eyler gibi davranmak zorunda da bırakılmamalıyım. Çok tatlı, çok seviyorum, beraber çok eğleniyorum ama ucu bana dokunacak şeylerde gösterilmesi gereken saygıyı göremiyorum. Şimdilik olayı hormonlara yorup sabır içerisindeyim, ama dönüşte bu iş böyle yürümeyecek...

* Şimdilik gözüm iş dışında bir şey görmüyor, ilaçlar görecek hal bırakmıyor zaten. En zayıf yer olarak dişlerimi buldular bu sefer, oraya saldırıyorlar. Bir de gözlerim, bu hafta göz doktoruna gitmem şart... Okumayı geçtim, yürümek bile azap şu an, mesafeyi ayarlayamıyorum, ayağım sürekli boşlukta gibi...

* Bunlar şikayetler, ama bütünde kendimi fena hissetmiyorum. Bir ritm tutturdum gidiyorum. Yeni koşullara adapte ettim kendimi. Yeni koşullarımı yaratmamı zorunlu kılanların sitemleri ise göz yaşı döktürdü bu sabah. Çok değil, çabuk toparladım. Resmi değiştirmeyi isteyen ben değildim, resim değişirken her koşulun aynı kalamayacağını öngörmek gerekiyordu. Ben nelerin beni beklediğini bilerek topladım her şeyi. Gönlümden geçenlerle yapabileceklerimin farklı olacağı büyük bir sır değildi. Her şeyin sonunda beni suçlamak ne derece akıllıca bir seçim bilemedim... Hem tekme at, hem de düştüğünde neden ağlıyorsun de... Dalga geçmek böyle bir şey işte.