Friday, January 29, 2010

Babaların kızları

"Bugün aklıma geldi yine babam... Babasını kaybetmiş arkadaşlarımla konuşmuştum, bilmeden yarasına bastıklarımla dertleşmiştim, 'Varlığının kıymetini bil o sağken' demişlerdi. Küçükken kötü bir şey olduğunda babamın elimi tuttuğumda duyduğum güveni, 'Gülüm ben burdayım' dediğinde hissettiğim rahatlamayı hatırladım sonra.

Dama düşen yaralı kuşa günlerce bakmamızı, eve getirdiğim her kediyi annemden gizli beslememizi… Suç ortağımdı babam. Annem saçıma-kıyafetime söylenince 'Karışma çocuğa, bırak' derdi. Artık büyümüştüm. Üniversite için gittim yanlarından. Özgürdüm. Hayatı tanıdıkça, daha çok okudukça, siyasetten daha çok konuşmaya başladıkça görüş ayrılıkları başladı.

Bazı tepkilerine kızar, 'Baba nasıl böyle dersin, inanamıyorum' der, öfkelenir olmuştum. Ama gençliğinde yaşadıklarını anlatıyor, gösterilerde ölen arkadaşlarını, gençlik heyecanlarının hayatlarıyla son bulduğunu söylüyordu. O arkadaşlarının adını vapurlara vermişlerdi. Kızıyordum içten içe ona. Bana 'Yapma, bulaşma' dedikçe, 'Ama' diyordum, 'Hep böyle sessiz mi duracağız?' Heyecanını kaybettiği, korktuğu, bana da 'Aman bulaşma' dediği, okuduğum kitapları okumadan eleştirdiği, beni anlamadığı için.

Eski kahramanımı arıyordum belki de. Yine güçlü olsun, yine imrenerek dinleyeyim onu istiyordum. Biliyorum ki geçen zaman geri gelmiyor ve o gençleşmiyor. Konuştuğumuz şeyler azalsa da, mesafeler büyüse de anlıyorum ki, ne kadar uzakta olsak da, eskisi gibi olmasa da hiçbir şey; sadece beni korumak istemiş.

Kızsa da, küsse de ben hep onun 'gülü'ymüşüm. Ellerim artık kocaman ellerinde kaybolmuyor belki, saçları beyazladı, gözleri de daha zayıfladı, yaşlandığını kabullenmekte zorlanıyor; annemle daha çok şey paylaşıyorum belki, ama o hâlâ benim babam… ^

Gazetelerdeki memleket meselelerine, tartıştığımız milli dertlere kadar ne kadar ayrı düşsek de, ben onu pasif olup hemen kabullenmekle suçlasam da, o bana 'Anne baba olunca anlarsın' dese de, değişmeyen tek şey bu.

Çocuklar büyüyünce beğenmez ya hiçbir şeyi, en başta da çıktığı kabuğu; işte o kabuğu yitirmeden anlamaları gereken şey de bu: Babaların kızlarını hep sevdiği…"

Annelerin de tabii... O yüzden benim önceliğim, her zaman onlar. Vaktimin de sevgimin de çoğu onların...

J. D. Salinger'ın ardından...

Severdim Salinger'ı...

Meşhur "Catcher in the Rye" - eski "Gönülçelen" yeni "Çavdar Tarlasında Çocuklar", "Franny ve Zooey", "Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar"ını okumuştum. Çok da sevmiştim. Röportaj vermeyen, fotoğrafı bile gizlice çekilen bir yazardı.

"Boşverin suretimi, yazdıklarım ortada işte" diyenlerden...

Bahsi geçen ilk kitabı ve de tek romanı "Catcher in the Rye", efsaneleşmiştir. "Komplo Teorileri"nde Mel Gibson'ın canlandırdığı karakterin saplantısıdır. John Lennon'ın katilinin üstünden çıkmıştır. Özetle Salinger, Holden Caulfield ile tanıştırmıştır bizleri...

Salinger'a, iki güzel lafını alıntılayarak veda edeyim:

"Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra."

"Bir kitabı bitirdiğinizde, 'Keşke bunu yazan çok yakın bir arkadaşım olsaydı da canım ne zaman istese onu telefonla arayıp konuşabilseydim' diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir."

Güle güle gönülçelen...

Bilge Karasu'dan...

"... Konuştuklarımız başlangıçta her zamanki gibiydi, birbirimizi kavrıyorduk, ele geçiriyorduk, sonra sonra işin can damarına geldik. Durdum. Benden söz açmıştı, beni bulmaktan... Durdum. Sen zaten arıyordun dedim, bir şeyler arıyordun dedim, onları bulmaya hazırdın dedim, o zaman karşına ben çıktım, hazırdın bulmaya, bende buldun o aradığını, bende görmek istediğin, bulduğun şeyleri bulmaya hazırdın..."
(Troya'da Ölüm Vardı)

Teşvikiye'de bir vaha: ÇITIR KOKOREÇ (kapandı artık bay kokoreç)

Çıtır kokoreç, Teşvikiye camii'nin yanındaki sokaktan girince hemen sol kolda..
Ufak bir dükkan..İçerisi temiz, kokoreçler 10 numara, gece yarısına kadar, haftasonları sabah 3'e kadar açık bir mekan.
Uykuluk,Fındık, Kokoreç, Şiş,Köfte menünün vazgeçilmezleri.
Plase olarak günlük olarak yapılan ve Çeşme'den gelen Midye'de tavsiyedir.

Temmuz güncellemesi: Antrikot'tan yapılan ve sosta bekletildiği için ilave lezzet içeren Şiş inanılmaz!
Uyluluk'da denedim o da ayrı lezzettir yenmesi lazımdır, lakin uykuluk her daim bulunmuyor not alınsın.
Kokoreç'in şöyle güzellikleri oluyor ben açıkcası oldum olası yağda kokoreç'e ısınamadım, bu yüzden buranın kokoreçlerine hastayım.
Gerek porsiyon gerek ekmek arası seviyorum yapacak birşey yok.
Midye'lerde yedikçe yiyesi geliyor onlara da yapacak birşey olmaması oraya gidince kendini kaybetmeyi de beraberinde getiriyor.


Fiyatlar uygun,nişantaşı fiyatı değil.O yüzden giderken veya ısmarlarken titremenin alemi yok :)

Adres:
Osman F.Seden Sokak, 1/A Teşvikiye
Telefon: 0 212 / 248 25 25

Dikkat :Çıtır kokoreç yakın zamanda kapandı, Artık yeni dükkan Bay Kokoreç adıyla Hüsrevgerede caddesi üzerinde yolun başında sol kolda yer alıyor.

Teşvikiye cami yanından inen sokaktan giriyoruz,dört yol ağzında solda hemen..
Kokoreç ve tüm ızgaralar meşe odunuyla pişiyor..O yüzden yemesi leziz..

ELİXİR BEY, SİZE KAPAK OLSUN

http://www.sabah.com.tr/Gunaydin/Magazin/2010/01/29/bradin_fazla_kilolari_cok_sorun_olmus

BUYRUN, BURADAN YAKIN...

BİR ÖLÜM, BİN ÖLÜM

Dolu dolu 6 yaşındaydım öldüğünde, okumayı yeni sökmüşüm. Gazetelerde her gün suikastleri, ölümleri okumak normaldi. Başkaca okunacak yoktu ki
O yaşta neden sevmişim, neden hoşuma gitmiş? Muamma
Şimdi bile adını koymam mümkün değil.
bilinçli bir seviş olamaz ya da bilinçlice insanlar öldürülmemeli hali de değil

Bugün "o cezasını çekti, artık sadece İpekçi ailesi için problem olabilir" düşüncesi içimi şöyle bir cız ettirdi. Bugün seyredeceklerimizi üretenlerin başını çeken birinin ağzından çıkmamalı idi bu sözler. Belki bir cahilin evet, belki bir yeni yetmeyi bile hoş görebilirim, hatta ve hatta dans yarışmasına çıkarmasına bile ölçülü tepkim olabilir. Ama İpekçi'yi öldüren artık sadece ailesinin problemi olabilir????

Beyin göçü haksızdırı kim diyebilir şimdi bana?

Thursday, January 28, 2010

Hep böyle mi başlıyor acaba demeden edemedim

Bugün bir haberde okudum.Aslında haberde okunacak şeyi fotoğraftaki adamın ayağına bakarak görebiliriz.
Çok yakışmış ne diyeyim!
Devamını bekliyoruz heyecanla, allah tamamına erdirsin tü tü tü...
Ya bu memlekette herşey şakayla mı başlıyor
Bu grotesk figürlerin bu özgüveni beni göt etmeye devam mı etmek zorunda!
Şaka di mi bu ?

BEKLERKEN

En kötüyü beklerken, ameliyathane kapısına beklerken, test sonucu beklerken bir his olur ya derunda
işte çöktü boğazıma
ne beklediğim haber var, ne hastam, ne testim
sadece boğazıma çöken
üstüme varan
içimi dapdar eden

ne ise o kötü haber gelsin bir an evvel ve başlayabileyim ağlamaya dedirten

gri havalar mıdır acep müsebbibi?

Wednesday, January 27, 2010

ANAN VAR MİDUR?

sen bu yaylaları yaylayamassın gülüm
yaylayamassın, yaylayamassın yavrum yaylayamazsın
derindir gölleri boylayamassun
oy ellerin kınalıdır oynayamazsın
anan var midur baban var midur
seni bana methettiler aslı var midur

Tuesday, January 26, 2010

Hani ben

Hani ben yazıyorum ya iki satır, olmayan ifade yeteneği ile
Serbest her şey
Egosuzu oynayacağım en büyüğünden egom ile

Kar yağdı ya

kar yağdı ya
akla ya salep düşer ya boza
modern ise sıcak şarap, sıcak çikolata, çikolata fondü...

Salep için son öğrendiğim, Kurtuluş Damla Büfe
Derler ki 10 kaplan gücünde imiş, eski salepler gibi imiş
Deneyiniz, let me knowunuz

İnanayım mı buna?

İnanayım mı buna?
Tabii inan, niye inanmayacaksın ki? Bir macera yapacaksam o kadının Beyhan’ın üstünde olması lazım. Korkarım zaten bir gece tanıdığım kadınla yatağa girmekten. Her şeyden evvel hastalık kapmaktan korkarım, nasıl anlatacağım karıma?

Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/-anilarimi-yazmaya-kalktim-ailemin-mafya-tarafindan-uyari-geldi-/pazar/haberdetay/24.01.2010/1189816/default.htm

Hastalık kapmaktan korkmam, ama ruhumun gidivermesinden korkarım. İncitmekten korkarım. İnsan olamamaktan korkarım. Değer vermemekten korkarım. Konuşamamaktan korkarım. Paylaşamamaktan korkarım. Sevememekten korkarım.
Yoksa derdim ne fino olmak, ne fino etmek.

Monday, January 25, 2010

yok yok

yok yok
kolay değil eskisi kadar canımı acıtmak
çok daha fazlası gerek
2 söz, 2 laf yetmiyor
önce umursayacağım bir iki kelam lazım


"Bir başka damlayı katmadan, katılmadan…"

yetmez bana bu kadarı
göz yaşı? döktürmez inan... 7 kat artık
Ben ben oldum artık

Aman eksik kalmasın


http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magazinhatti/13577338.asp?gid=222

Really?????

Hiç mi komedi yazarı yok bu ülkede? İlla uyarlama mı?
Yazık...

Sunday, January 24, 2010

Bana yalan söyle


Eminim daha yeni keşfettiğim için epey bir laf yiyebilirim lakin ne gam!
Problem değil, leziz mi leziz bir dizi..Evet yeni başladım size ne yahu..siz de seyredin o halde.
Olaylar haricinde insanı deşifre eden şahane bir yapım..Ben mi ? Hepimiz beyaz, pembe, rengarenk yalan söylemiyor muyuz ? Hadi canım yemeyin beni şimdi.. o kadar da değil..yoksa ..yoksa ? hahahaha yalannnnnnn!