Saturday, December 17, 2011

joke of the day

bugün bu kadar güleceğimi bilsem, önlem alırdım ki

çocuğun marifetleri arasında telefon karıştırmakta var anlaşılan
günün mesajları:

- merhaba ben x, artık arada olmadığımı söylemek istedim
- merhaba x, ben yokum ki sen arada ol
- yok, benim seninle yarışmam mümkün değil
- ne yarışı?
- ben ne yapsam yanlış, ne yapsam yaranamıyorum, sen ne yapsan doğru
- güzelim, ben o işi bıraktım, yok konuşacak bir şey, bırakmasaydım belli ki benim yaptıklarım da yetersiz, üzme canını, bak önüne
- bir gün yemek yiyelim mi?
- tamam, yeriz...

Friday, December 16, 2011

kocaman bir bardak sıcak çikolata,
cam önü bir koltuk
hazır yağmur da var
yumuşacık bir battaniye
sessizlik
kafamı dayayacak bir omuz
ben ağlasam, o sarılsa
ben bitene dek ağlasam
sokulsam
kendimi güvende hissetsem
sonra ağlamam bitse
güneş açsa
geçen haftaki mektubu okuduğumdan beri kafamda dönüp duranlar var.
ne kadar yumuşayabiliyormuşum 10 sene önce, sevgimi ifade ederken ne kadar cömertmişim, hatta hayal kurabildiğimi de hatırladım.
Zamanla insanın ne kadar kabuk bağlayabildiğini fark ettikçe üşür oldum.
hele 2-3 gündür elim ayağım buz gibi.
hele ki bir haftadır baba dizi dibinde olunca ister istemez 17-18 yaşındaki hallerim geçiyor hep aklımdan, o dönem nasıl hissettiğim, ne kadar kendime güvendiğim, ne kadar sevebilmekten korkmadığım, nasıl cesurca hareket ettiğim, kendime ne kadar güvendiğim...
fark insanı üşütecek kadar büyük.
direndiğim yenilgiyi kabullenmek. oysa, insan dese ki ben yenildim, ağlasa biraz, üzülse, geçecek belki herşey bir müddet sonra, yenilenecek insan ve devam edecek yoluna daha mutlu, daha huzurlu.

oysa bu sabah, elime tutuşturulan bir topitop yerle bir etti, böğürerek ağlama krizi.

bir kez eskiler düştü mü akla, gelen giden çok oluyormuş, olmadık bir sergi haberinde eski bir ilişkinin diğer kahramanını gördüm, gerçi ilişki demek abes, bir zaman dilimi paylaşılan diyelim...
dede olmuş, torunu var
o dönem o benim bugün olduğum yaşta
deli dolu
şöyle bir fotoğraflara baktım, gözler hala aynı gözler
daha fazla beyaz, pörsümüş cilt...
önce bir merhaba diyeyim dedim, sonra gitmedi elim
geçmişin olduğu yerde kalması daha güzel geldi

önüme bakıp yepyenileri kucaklamak isterken, gereksiz bir hareket olacaktı
hey gidinin sarp'ı... dede ha?

Wednesday, December 14, 2011

korku...

- ben çok korkuyorum
* tamam korkma geçecek, sadece senden daha tecrübeli olanları dinle
- ben para vereyim ve bitsin
* bitmez, boşuna olur
- peki, ben her şeyimi senin üzerine yapabilir miyim?
* evet, yaparsın
(iç ses) z...p üzerine yapsana, dün akşam?
- tamam, ben avukatı arayayım
* tamam, haber ver ne olduğunu

hissettiklerine direnen herkese karşı fobi geliştirdim, gördüğüm yerde dayak atmak istiyorum

Tuesday, December 13, 2011

kendimden korktum

süpriz olacağını bildim
ama hani güzel bir şey olsa diye bekliyordum
algılarım tam açık değil demek

nasıl biter ki bu hikaye? sığ suların balığı olup ben demiştim denmiyor ki...
denir, bana ne bile denir
ama içim demiyor işte
cız etti bir yer içeride
önce ne yapabilirim dedim
sonra durup seyretmek gerektiğine karar verdim
içim titrese de, durmak gerek

içime doğdu




bugün bir süpriz olacak :)

Sunday, December 11, 2011

belki hala 5 civarı

sene kaçtı hatırlamıyorum
2006-7 olmalı herhalde

evin içindeki kalabalıkta ince uzun bir adam
daha ben evli
en yakın arkadaşlarımı hayatımdan atmamışım
içimde bir kaç sızı var ama, güler haldeyim
yazdıklarını okumuşluğum var, muhtemelen üç beş kelamda etmişizdir
ama flu sonrası
arkasından bir mantı seansı gözümde
sonra konuşmalar
sonra bir daha bir daha
sonra benim susmalarım
sonra yine konuşmalar
en yakası açılmadık sırlar emanet edildi
en azından benim tarafımdan
kahvaltılar
yarış izlemeler
mahzende bir gün
dekorlar insankar değişti zaman içinde
ama o adam/çocuk değişmedi şükür
piç, yemekten bahsederken varoluşçuluğa geçip, oradan dinlere bulaşıp, arkasından lafı bir kaç saat sonra başladığı yere bağlayabilecek kadar uçarı ve dolu adam/çocuk
sanmıyorum değişeceğini
daldan dala geçebilen, ama bunu sadece kanatlarını kuvvetlendirmek için yapabilecek bir kuş
leb demeden, çoruma varıp, nohuta geçip, turşu kurup, rakıyı çıkarıp, yine leblebiye bağlanabilen adam/çocuk

bana konuşmayı bilerek/bilmeyerek öğreten adam/çocuk
hala o 5 civarı cıvıldayan çocuk
50lik tecrübe
yeniyetme açlığı
yaşayabilmenin getirdiği gurmelik

mix o, yakınımda, gözümün önünde, göğsümü gere gere o benim arkadaşım/dostum/kardeşim/piçim/serserim diyebildiğim adam
tüm gidenlerden/gönderilenlerden yadigar

gününde de iyi ki doğdun demeye çalışıp, diyemediğim...

Gün itibarıyla yaş 40, kaporta 30, kalp 20...

Benim için anlamı olan, kimse içinse birşey ifade etmeyen bir gün.Parmak hesabı yaptığımda dehşet içinde kaldığım lakin zamanı geldiğinde kaçamadığım o gün. Geldi zaten içindeyim, öyle eskisi gibi de korkmuyorum.En azından eğlenebileceğimi düşünüyorum, tek sıkıntı eskiden hiç düşünmediklerimi şimdi düşünerek ifade ediyor olmam, halt vardı sanki...evet..yaş 40..kendimle yüzleşmem gereken yaş..yukardaki resime görülen şerif'e bakınca o muziplik hiç bitmedi zaten..her daim muzip, haylaz, laf dinlemez olmaya devam..ben buyum..vaz geçersem uyarın beni..