Saturday, June 12, 2010

Mösyö Tarçın - Dü

Posted by Picasa

Mösyö Tarçın


Mösyö Tarçın
Posted by Picasa

Friday, June 11, 2010

Google Bitti diye üzülme ey internet ahalisi..MilliMotor hizmetinizde

Efendim hizmette sınır yoktur bilakis Türk zeki,çevik ve ahlaklı şekilde iyisini yapar..
Hahahayttttt..
www.millimotor.com

Budur..kıskananlar çatlasın!

DİKKAT REFERANDUM

12 eylul 2010'da yapilacak referandum icin secmen listeleri 9 haziranda
muhtarliklarda askiya cikarildi ve 22 haziranda indirilecektir, lutfen isminizi kontrol ediniz..

Thursday, June 10, 2010

Zeytin Dağı


http://www.kitapturk.com/books/Kitap/45469/Zeytindagi.htm

Tıklıyoruz, satın alıyoruz, Filistin Filistin ağlamalarımıza sonra devam ediyoruz
Ya da utanıyoruz ve artık susuyoruz...


http://www.vedatmilor.com/

http://www.vedatmilor.com/

Yayına girmiş
Meraklısına...

LEZZETNAME YOLCULARI 2: “YAZ SOFRALARI”


LEZZETNAME YOLCULARI 2: “YAZ SOFRALARI”
“Lezzetname; anılardaki lezzetlerin peşine düşenlerin macerasıdır”


“Lezzetname Yolcuları” olarak, ilk yolculuğumuzu ; 2009 Yılı, 23-24 Mayıs Tarihlerinde,
Armada Otel’de ŞERBETLER-ŞURUPLAR” buluşması ile başlatmıştık...

Bu yıl 2. yolculuğumuzda, buluşma noktamız; “NESİN VAKFI” olacak...
(Yalnız biz, geçen yıl yağmurun; oraya sel olarak yaptığı gibi bir yolculuğu yapmayacağız!)

Çatalca’da,“Nesin Vakfı Çiftliğ”nde, kent hayatında unuttuğumuz doğanın kokularını,
havasını, hep birlikte soluyacağız...Bizi, kentin beton apartmanları arasında bırakıp giden
horozların, ve kendi mekanlarında çayırlarda gezintiye çıkmış ineklerin “hoş geldin” seslerini duyabileceğiz...

Anılarda kalan yaz sofralarımızı hep birlikte kurup, böyle bir sofranın etrafında
buluşmanın heyecanını hep birlikte yaşayacağız... Doğanın sesine müziğin sesini
katıp buluşmamızı şenlendirirken, damaklarda güzel tatlar, kulaklarda güzel sesler
ve yepyeni dostluklarda hep birlikte olmak üzere sizleri de Nesin Vakfı Çiftliği'ne bekliyoruz.

Tarih: 13 Haziran Pazar Günü
Yer: Nesin Vakfı Çiftliği / Çatalca (TEM Çatalca sapağından çıkın, Subaşı tabelalarını izleyin)
Katılım Bedeli: 30.-TL / 1 kişi ( Yemek ve etkinlikler dahil, içki hariç. İçecekler
alanda Nesin Vakfı tarafından satılacaktır.) 0 - 8 yaş ücretsizdir.
Etkinlikten sağlanacak gelir Nesin Vakfı'na bağışlanacaktır.

Program:
11:00 Hoşgeldiniz
12:00 Panel / "Yaz Sofraları"
Konuşmacılar / Ayfer Yavi
Defne Koryürek
Musa Dağdeviren
Nedim Atilla
Şemsa Denizsel
13:30 Yemek
14:30 FasaFisa Dansçıları ile sirtaki
Dileyenler için Aziz Nesin Müzesi ziyareti.
Demostrasyon / Ayfer Ünsal ve Bulgurun Dansı ( Ayfer Ünsal / Araştırmacı yazar)
Levon Amca'dan Pasta yapmayı öğreniyoruz (Levon Balıkçıoğlu / Levon Patisserie)
Bostana yapıyoruz ( Musa Dağdeviren / Çiya )
...Ve eğlenceye devam.
19:00 İstemeyerek ayrılmanın zamanı.

Sofralarını bize getirenler :
Armada Otel, Asitane, Çiya Sofrası, Güllüoğlu, Hatay Akdeniz Sofrası
Hacı Bekir, Karaköyüm Lokantası, Kozz Haliç, Maria'nın
Bahçesi, Sıdıka Cafe Bistro, Sade Kahve Bebek,Selin Rozanes Seferad Mutfağı

LEZZETNAME YOLCULARI
Ah Güzel İstanbul Derneği
Armada Otel
Asitane
Defne Keskin
Hakan Demir
Leyla Demir
Nesin Vakfı
Sema Temizkan
Sevinç Baliç

İletişim :
Sema Temizkan / 0532 498 86 76 sematemizkan@hotmail.com

LütfenCevapVerin !!! Katılım sınırlı sayıda olacaktır.
Defne Keskin / 0532 336 26 11 / defne@hoteldaphnis.com
Leyla Demir / 0532 386 11 21 / leydemir@gmail.com

Katılım bedeli için banka hesap bilgileri :
Ah Güzel İstanbul Derneği
Garanti Bankası
Balat şb. ( 020 ) Hesap no: 6299591
IBAN TR44 0006 2000 0200 0006299591

Ha dinciye bilim kurumu emanet etmişsin, ha kediye ciğer!


TÜBİTAK Başkanı Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş’e Açık Mektup
Ali Nesin
İstanbul, 7 Haziran 2010



Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş,

Sorumlusu olduğunuz TÜBİTAK’tan şikâyetçiyim. Sadece ben değil, matematikçi ya da değil, tanıdığım herkes şikâyetçi. Ben kendi dertlerimi size anlatmak istiyorum. Eğer isterseniz diğerlerinin dertlerini kendilerine sorup dinlersiniz.



Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş,

Basından mutlaka takip etmişsinizdir: 2007 yılında Şirince’de dağ başında, Nesin Vakfı bünyesinde bir “Matematik Köyü” kurduk. Kereste, taş, çamur ve samandan yapılmış geleneksel tarzda evleriyle, taş kaplanmış avluları ve daracık serin sokaklarıyla, çardakları, amfitiyatrosu, sadeliği ve içtenliğiyle, herkesin ilk bakışta âşık olduğu dünya güzeli yemyeşil bir köy oldu.

Halkımızın maddi katkısı ve emeğiyle kurduk bu köyü. Çoluk çocuk ve gönüllüler çalıştı inşaatında. Tam bir imece ürünü. Başka türlüsü de olamazdı zaten, biz günü gününe yaşayan mütevazı bir vakıfız.

Hiçbir maddi çıkar gütmeden bireysel çabalarımla 1998’ten beri her yaz düzenlediğim matematik yazokullarını artık Matematik Köyü’nde yapıyorum. Her yaz 500 dolayında liseli ve üniversiteli genç Matematik Köyü’nde dünya çapında matematikçilerle ve olağanüstü bir matematikle tanışıyor. Söylemeye gerek var mı? Bu öğrencilerin büyük çoğunluğu dar gelirli ya da yoksul.

Dünyanın her yerinde böyle bir girişim devlet tarafından desteklenir. Biz de projelerimizi desteklemesi için doğal olarak TÜBİTAK’a başvuruyoruz. Bu yıl da 11 yazokulu projemizin 7’sine maddi destek vermesi için TÜBİTAK’a başvurduk. Tüm projelerimizi desteklemeyeceğini deneyimle bildiğimizden, sunduğumuz projelerin iki ya da üçünü desteklerse, bu destekle diğer projelerimizi de yürütebileceğimizi düşündük.

TÜBİTAK, 7 projemizin 7’sini de reddetti!



Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş,

İzin verirseniz devam etmeden önce TÜBİTAK’la ilgili bir anımı aktarmak istiyorum.

Bundan bir iki yıl önceydi. Matematik Köyü’nde liseliler için bir proje tasarlayıp TÜBİTAK’a sunmuştuk.

Bir zaman sonra bir yazı geldi TÜBİTAK’tan. Ankara’ya gelip projeyi panelistler, yani hakemler önünde anlatmamı istiyorlardı.

“Herhalde bu herkese yollanan bir yazı, panelistler proje sunan, ama tanımadıkları, güvenmedikleri lise öğretmenlerini yakından tanımak için böyle yapıyorlar, herhalde bu davet bana yönelik değildir,” diye geçirdim içimden.

Gene de emin olamayıp TÜBİTAK’a telefonla sordum. Benim de projemi panel önünde anlatmam gerekiyormuş... Projede her şey anlaşılmazmış...

Oysa projemizde her şey yazıyordu, ne eksik olabilirdi ki, nesi anlaşılmayabilirdi ki?

Randevu verilen gün ve saatte bir işimin olup olmadığı da sorulmamıştı. Gitmek zorundaydım. Yol parasını da ödemiyorlardı. İşimi gücümü bırakıp İstanbul’dan Ankara’ya, TÜBİTAK’a gittim. Bekleme odasında bir süre bekledikten sonra panelin önüne çıktım.

Başkan ortayaşlı bir hanımdı. İkinci başkan, ya da panelin ikinci etkili ismi Darwin skandalında da adı geçen Sayın Çiğdem Atakuman’dı. Diğer beş panelist 20’li yaşlarda gencecik insanlardı. Elli yaşında bir profesörü İstanbul’dan Ankara’ya getirterek huzurlarına çağırmakta hiçbir beis görmemişlerdi.

Başkan sözü aldı:

- Ali Bey, dedi, ben projeleri önceden okumam. Bana projenizi anlatır mısınız?

Biliyorum inanılır gibi değil ama aynen böyle söyledi. Sayın Çiğdem Atakuman o günü anımsar sanıyorum, kendisine de sorabilirsiniz. Dayanamayıp bunun nedenini sordum.

- Çünkü projelerden habersiz geldiğimde çok ilginç sorular soruyorum, başkalarının hiç dikkatini çekmeyen şeyleri görüyorum... Öyle değil mi arkadaşlar? diye sorup etrafındaki gençlere baktı onay bekleyerek.

Diğerleri, nerdeyse tek bir ağızdan,

- Evet efendim, öyle efendim, dediler, çok ilginç sorular soruyorsunuz...

Neden çağrıldığımı anlamıştım. Bu saygısızlık karşısında bana sadece susmak düşüyordu.

Projeyi anlatmam istendi. Anlattım. Başkan,

- Ali Bey, dedi, derslerinizde soracağınız sorulardan birkaçını rica edebilir miyim?

En ilginç bulduğum birkaç soruyu söyledim. Kısa bir sessizlik oldu. Başkan etrafına bakındı. Herhalde kendisinden soruların yanıtlarını beklediğimi sanmış olmalı ki, sinirli sinirli gülümseyerek,

- Eskiden olsaydı bunların hepsine şıp diye cevap verirdim, dedi, ama unuttum bu konuları şimdi...

Oysa sorularımın hepsi değme matematikçiyi zorlayacak sorulardı. Kendim uydurduğum bu soruların bazılarının yanıtını bulmak için günlerce düşünmüştüm. Bazılarınınkini de hiç bulamamıştım... Ben sadece “ne kadar güzel sorular değil mi, güzel olduklarını teyit edin, heyecanımı paylaşın” anlamına bakmıştım panelistlerin yüzüne. Oysa onlar soruları bile anlamamışlardı.

Başkan devam etti konuşmasına:

- Ali Bey, dedi, biz sizi araştırmacı olarak çok iyi biliyoruz, tanınmış bir araştırmacısınız ve konunuzda belli ki çok iyisiniz, ama eğitimci olarak biz sizi hiç tanımıyoruz. İyi bir araştırmacı olmak demek illa iyi bir eğitimci olmak anlamına gelmez... Bu projede başarılı olacağınızı nasıl bilebiliriz ki?..

Bu aşamada projemi reddetmeye niyetli olduklarını anlamıştım. Son bir umutla kendimi savundum:

- Ama ben 5 yıldır liselilere yönelik Matematik Dünyası diye bir dergi çıkarıyorum... Derginin her sayısı on bin satıyor...

Etrafına bakınıp,

- Öyle mi? Bilmiyordum... dedi.

Diğerleri “evet öyle” anlamına baş salladılar.

- Ayrıca, diye ekledim, 20 küsur yıldır onlarca kez basılmış 5-6 tane popüler matematik kitabım var...

Gene etrafına sorgulayıcı bakışlar attı.

Diğer panelistler gene “evet öyle” anlamına başlarını salladılar.

- Ayrıca haftada en az bir kez bir ilkokula, bir liseye konuşma vermeye giderim...

Başkan konuyu değiştirdi:

- Ali Bey, dedi, bizim konseptimiz daha çok eğlence ve oyun içeren projeler...

- Olabilir... Benim konseptim de böyle... Farklılık güzel şeydir...

- Ama biz bu tür projelere destek vermiyoruz, bizim konseptimize uymuyor...

- Afedersiniz ama burası sizin konseptinizi destekleme derneği değil. Sizin konseptiniz yazmıyor şartnamede.

- Üzgünüz...

Ayağa kalktım, kapıya doğru yönelirken,

- Destekleseniz de desteklemeseniz de bu proje gerçekleşecek, dedim sinirli sinirli. Bu projeyi desteklemek sizin için ancak bir onur olabilir...



Projem desteklenmedi elbet. Ama hiç olmazsa bu vesileyle bir panelist grubunuzla tanışma fırsatım oldu.

Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da TÜBİTAK’a sunduğumuz tüm lise ve lisans yazokulu projelerimiz reddedildi.

Geçen yıl hiçbir red gerekçesi gösterilmemişti. Bu yıl ısrarlarımız ve konunun basına yansıması karşısında red gerekçeleri sunuldu.

Gerekçelerin bir kısmı yersiz, bir kısmı dayanaktan yoksun, bir başka deyişle her biri aslında bir bahane.

Örneğin gerekçelerden biri, derslerin günün hangi saatinde yapılacağının belirtilmemesi. Alay gibi! Şartnamede olsaydı onu da yazardık ama yazmıyordu. Aklımıza da gelmedi doğrusu.

Bir başkası, ve bana en ağır geleni, Matematik Köyü’nü benim kurmuş olmam ve yönetmem ve orada yapılacak ve benim de yer aldığım bir projenin desteklenmesinin etik olmadığı!



Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş,

Projelerimizin desteklenmesi için, Matematik Köyü’nde matematik öğretmemem gerekiyormuş!

Hayatımın iki yılını ve varım yoğum her şeyimi verdim bu Köy’ü kurmak için. Başıma gelmedik bela da kalmadı. TÜBİTAK bu çabalarımdan dolayı beni kutlamak yerine, Köy’de yapılacak olan ve benim de yer aldığım projelere destek vermenin etik olmadığını söylüyor...

Hayatını matematiğe ve matematik eğitimine adamış biri Matematik Köyü yerine tatil köyü ya da dersane mi kurmalıydı? Panelistler Türkiye’de nasıl para kazanılacağını bilmiyorlar mı?



Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş,

Kurumunuzun reddettiği projelerin her biri birer mücevher değerindedir. Sadece Türkiye’de değil, dünyada bu projelere eşdeğer bir proje kolay kolay bulunamaz. Özür dileyerek söylüyorum, ama gerçek bu: Bu projeleri haklı ya da haksız gerekçelerle reddetmek kimsenin haddi değildir. TÜBİTAK’ın bu projeleri öpüp başına koyması, destekleyecek bütçesi yoksa, başbakana, cumhurbaşkanına çıkıp örtülü ödenekten yalvar yakar para istemesi gerekir!

Reddedilen projelerimizin değerini anlayacak kadar matematik bilmiyorsunuzdur muhtemelen, zaten bilmek zorunda da değilsiniz. Herkesin konusu ayrı. Bana inanmayın ve lütfen bir bilene, bir anlayana sorun. Konuyla hiçbir ilgisi olmayan ya da yönlendirilmiş panelistlerinize değil ama.

Son olarak Sayın Prof. Dr. Nüket Yetiş, tüm içtenliğimle şunu söylemek istiyorum: TÜBİTAK’tan destek almamamıza değil, TÜBİTAK’ın destek vermemesine üzülüyorum!

Saygılarımla,

Ali Nesin

Rapor




Yazlık giysiler, manzara, telefon…
101.8 cm. nikotin, 15 dakika…
Komodin…
Kahverengi, çerçeve, Büyük Zen Düğünü…
Antikacılar Pasajı, Beyoğlu Café, fulyalar, ölü kedi…
Tayfun, finaller, Güney Kampüs…
Sosyete, ıhlamur ağaçları, Cumhur, Bebek…
King, mavi kaşkol ve bere, oda, tavandaki balık ağı…
Kurumuş ve hüzünlendiren deniz yıldızı…
Kırmızı Trakya şarabı, siyah-beyaz portre fotoğraf, yıllık…
Çalışma masası, Ese, Chaplin, taş plaklar…
Alt komşu, Saint Antuan, yağmur…
Tünel’deki simit fırını ve piknik kurabiye…
Marş dinamosu, taksi şoförü, tuzlu fıstık…
Ellerin…

Wednesday, June 9, 2010

Le Mans 24 Saat Dayanıklılık yarışı

24 Saat olarak gerçekleştirilen ve Fransa'nın Le Mans kasabasında 1923 yılından beri düzenlenen dayanıklılık yarışı...
4 ayrı klasmanda gerçekleştirilecek Le Mans yarışı, bu haftasonu 24 saat canlı yayınla Eurosport ekranlarında..Heyecanla bekliyorum.
24 saat üzerinden düzenlendiği için pitstop'larda limit yok, yakıt ikmali ve lastik değişimlerinde de limit yok..Limit takımın kendisiyle çevrili haliyle..
Bu yılki favori 5-6 yıllık Audi iktidarına son vermesi beklenen Peugeot FAP HDI takımı..
Bakalım neler olacak gerçekten bende haftasonu naklen bunu takip edeceğim, açıkcası 24 saatlik Nurburgring yarışından daha da farkı olacak kesinlikle..
Ellerimi ovuşturuyorum yaşasın..
1959 yılı yarış başlangıcından bir enstantane..

Efsanevi mulsanne düzlüğünden eski bir görüntü tahmini 1998-1999 yılı..

Retro bir görüntü...Leziz..

Bu yılki favorim Peugeot Takımı...

007 takım numaralı Aston Martin GT1 class...Ben bu Gulf Oil rengini çok tutuyorum..Tabii ki Aston Martin üstündeki 007 eski james bond filmlerinde kullanılan Aston Martin DB5'e gönderme ;)
Bu post'u epey uzatacağım, vakitsizlikten geçiştiriyorum gibi durmasın..değil çünkü..

HAYAT

eğer varsan nefes alırsın,
nefes alırsan konuşursun,
konuşursan sorarsın,
sorarsan düşünürsün,
düşünürsen araştırırsın,
araştırırsan tecrübe edersin,
tecrübe edersen öğrenirsin,
öğrenirsen büyürsün,
büyürsen arzularsın,
arzularsan bulursun
ve eğer bulursan şüphe edersin,
şüphe edersen sorgularsın,
sorgularsan anlarsın,
…eğer anlarsan bilirsin,
bilirsen daha çok bilmek istersin
daha fazla bilmek istiyorsan YAŞIYORSUN demektir.

Tuesday, June 8, 2010

8 haziran 2010 istanbul yağmuru

Sabah 8.10'da spordan çıkılır Kozyatağından
Arabaya binilir
11'de ancak Altunizade'ye ulaşılır

Yolda herhangi bir kaza veya su birikintisine rastlanmamıştır
Belirtilen saatlerde bölgede yağmur ahmak ıslatandır



yatakta partnerden miyavlamasını istemek

HAHAYT
BUNU DA BEĞENDİM
AYNEN CTRL+C VE V

şu aralar günde on kere istediğim istek. partnerim dişi olabilir ama isteğim kedimize.

- tarçın, bi ses çıkar be olm. öldün mü,yaşıyor musun belli değil?
- purrrr
- miyavla lan miyavla. yaşıtların kükremeye başladı sen hala "purrr"
- (kendi kendine yalan, benim yüzü yala ekstradan)
- miyaaaow, hadi tarçın repeat after me: miyaaaaw
- (bkz: kedilerin tövbe ya rabbi bakışı)
- bakma lan öyle. sieee, sitti git bakıım sen. in in in in, git saklan arka odada bir yerde. hayali farenle oyun oyna. bi miyavlamadın ulan
- (bkz: kedilerin ne oluyor lan bakışı)

tahir yıldız

ŞİMDİ BU DERKENAR EFENDİ, BURAYA YAZMAYA ÜŞENİP BAZEN BAŞKA MECRALARDA COŞUYOR YA... ALIR KOPYALARIM KARDEŞİM YAZILARINI BURAYA
NASIL OLSA TAPUSU BENDE :P

yanlış anlaşılmasın, amatör değil baya baya `profesyonel bir fotoğraf sanatçısıdır.

bir gün, her insan gibi, elinde çatallar ve yumurta ile oynarken bir bakar ki çatallar ile yumurta ilginç bir kompozisyon oluşturuyor. "ulan", der , "ben bunu çekeyim de türkiye'nin en kaliteli fotoğraf paylaşım sitesi `fotokritikte paylaşayım". dediğini de yapar.

ancak tabi hesaba katmadığı bir şey vardır, kendisi gibi profesyonel olmadığı ve zamanı bol olduğu için başka fotoğraf sitelerinde dolaşan insanlar vardır ve bu insanlar bu konsept'in bire bir esinlendiğini belirtirler. aslında fotoğrafçı bunu kendi belirtse sorun değildir, hatta kendi yorumunu katmış sayılacağı için olumlanır ama hayır fotoğrafçı kardeşimiz bunun esinlenme olmadığını ve "çatallarla ve yumurtalarla oynarken tesadüfen oluştu" diye savunur.

hatta kankaları da (fotokritik'te önemli bir kavram, makineniz olmasın ama kankanız olsun burda) "yaaa, olmaz öyle şey yaaa. bak kızkulesi de orda, her kızkulesi fotoğrafı da birbirinden arak o zaman" diye savunmaya geçerler.

şimdi öncelikle bu mantığa sahip insanlarla arkadaş olmak bile insanın yaratıcı tarafını köreltir. aynı mantıkla benim şimdi kütüphanemdeki bütün portfolyoları indirip içinden beğendiğim bütün fotoğrafları re-prodükte edebilmem ve sonra da " ya ben oynuyordum öyle tramvaylarla falan aaa bi baktım aynı sabit kalfagil'in fotoğrafı olmuş, keh keh" demem lazım.

re-prodüksiyon sanat içinde kendine yer bulabilen bir kavram olmakla birlikte tekrar-üretilen eserin orjinaline refere etmeden "bakın ben çektim, nasıl olmuş. beğeninize" demek kelimenin tam anlamı ile çiğliktir. gerçi bu ülke'nin, artık dergi bile çıkaran, sözde bir numaralı fotoğrafçısı da aynı mantıkla çalışmakta ya: http://meren.org/blog/2009/09/mehmet-turgut/

kleptoman insanlar amatör'dür, arsen lupen ise bildiğin profesyonel hırsızdır.

anlamadığım şey, fotoğraf gibi oldukça bireysel bir yaratım sürecini biz türkler nasıl olur da bu kadar kollektif ve kelptomanik bir seviyeye getiriyoruz? herkes birbirine fotoğraf beğendirtmeye, herkes birbirini şukelalamaya çalışıyor. manyak mısınız lan siz?

rocco siffredi

Çare olur mu?
Bir kurs açsa, sonra herkes bir relax olsa, beyinlerine kan gitse...
yarar mı acep işe?
son çare zira...

Hatay / Luigi Padovese

Yine Hatay
Yine ölüm
Göçüp giden: Anadolu Katolik Kiliseleri Episkoposu Luigi Padovese
Gönderen: Murat Altun

Murat Altun çıkarıldığı Nöbetçi Mahkeme'de Piskopos Padovese için 'Deccaldı' deyip iki kez yüksek sesle ezan okudu

İki ezan, bi tekbir, bir ilahi her pisliği örter mi?

Bir yazışmaya cevaben, eski mezunlarımızdan birinin cevabından bir parça:
"Padovese’ye Allah’in rahmetini dilemekten baksa yapabilecegimiz bir sey yok. Tipki Santoro’da oldugu gibi. Umarim bundan sonra tekrari olmaz. Umarim ulkemizde uc semavi dinin simgelerini taşıyan Hatay logosunda vurgulanmak istenenler gercekci kalmaya devam eder…"

Not: Yapılan otopsinin ardından cenazesi rahipler tarafından teslim alınan Padovese'nin 15 bıçak darbesiyle öldürüldüğü, boğazının kafası vücuttan ayrılıncaya kadar kesildiği belirlendi.

ATU


Derkenar beyefendi yurt dışına gittiğinde ne istemiştin minvalli telefon görüşmelerini pas geçmek adına genelde atü pre-order servisini kullanmayı severim.
Ara ara da kampanyalarına bakar, giden varsa, ihtiyaçta varsa değerlendirmeye çalışırım.

ATU pre-orderda alkollü içkiler as of today yoklar...
Neden?????


Monday, June 7, 2010

Bir Kitap Okudum 4 - Anneannem & Torunlar



Ermeni meselesi devletler arası görüşmelerle sürüyor
Bir de hala bu topraklarda yaşayanların hikayeleri var
Ki beni o "resmi" belgelerden daha çok ilgilendiriyor onların hikayeleri.


Anneannem kitabını (Fethiye Çetin) 2005 kışında okumuştum yanılmıyorsam. Seher Hanımın (Heranuş'un) hikayesi torunu tarafından anlatılmıştı. sürgünü, sürgünün getirdiklerini, evlerini, barklarını, dinlerini terk etmelerinin hikayesi. Yazıldığı dönem için oldukça cesur bir çalışma.
Madalyonun diğer tarafına bakma fırsatı bizler için.

"O günler gitsin, bir daha geri gelmesin"

Bu kitabı takiben bir çok gizli saklı torun zaman içerisinde iletişime geçmiş Fethiye Çetin ile. Büyük bir çoğunluk dedelerinin, babaannelerinin kimliklerini çok geç öğrenmişler, ailelerde hep bir sır olarak kalmış. Kimi aile büyükleri utanmışlar eski kimliklerinden, kimileri başımız yine derde girer mi korkusu ile ses çıkarmamışlar.
Kitap için konuşanların tümünün kimlikleri gizlenmiş. Konuşanların çoğu bugün orta yaşın üzerinde olanlar. Ermeni kimliklerine, adetlerine, dinlerine dair hemen hiç bir şey bilmiyorlar. Hepsi yeni yeni öğreniyorlar olanları. Nufusta baba adı Abdullah anne adı Havva veya tire olarak geçenlerin torunları onlar.
Geçmişi bilmek, ailelerinin köklerini öğrenmek istediklerinde, boşluklarda kaybolanlar.
Ahkam kesmeden önce hepimizin okuması, bilmesi gereken hikayeler bunlar.
Biz özürden, bir kabulden çok daha muhim hikayeler...


Çocuk bilir


bkz

ilay (6) ile evrim muhabbeti...

ilay: anne biliyor musun, çok çok eski zamanlarda insanlar da aynı hayvanlar gibi dört ayak üstünde yürüyorlarmış...
romica: biliyorum, sonra ayağa kalkmışlar ve ellerini kullanmaya başlamışlar değil mi?
ilay: evet, aslında yavaş yavaş maymundan insana dönmüşler ama şimdilerde bazıları hızla insandan maymuna geri dönüyor!

Doğru söze ne denir ki....

Sunday, June 6, 2010

Pazar Gecesi

Pazar oldu bile.
Hatta bitmesine 3 saat var.
Yarın yine bildik koşturmacalar, bildik ukalalar, bildik güzellikler.
Tek fark Ayı Bey, namı diğer Tarçın.
Tam 11 kilo 600 gr.
Cüssesinden bi haber, yavru kedi kıvamında.
Kim bilir neler öğretecek bize.