Saturday, July 7, 2012

Poyrazkoy

Eski deniz ve scrabble mekanim
Devir ve celik olarak degistik tabii
Bugun elixir beyin programi iptal olunca, kendisi aksamki performansimdan sonra buyuk bir cesaret gostererek benimle yola cikmaya sicak bakti. 

Dun aksam en nefret ettigim kadin tipiydim.  her sey kusurlu, her kelime yanlis, her cumle zinhar sakincali.

Neyse, hiyarliginin farkinda insan seklimle kendisini almadan kuruyemis ve buyuk boy redbulunu hazirlayip, olabilecegim kadar seker halimle kapisina dayandim.  dustuk yola.  sakinan goze cop batar misali, normalde sabah gelmesi gerekrn regl sancisi denize girmeden 20 dakika once vurdu, kisacik bie krizle kendisine caktirmamaya calisarak dogum yapma calismam basarisizlikla sonuclaninca bir tuvalete acil inis yaptigimizi anlatacak kadar da rezil bir insanim.
Akabinde hos bir koya geldik, tas dolu, hasemali teyzelerden, kopkop genclere kadar genis yelpaze, lakin herkes kendi havasinda oldugundan goz zevki haric sorun yoktu.  bir guzel attik kendimizi suya, taslarla aramdaki kucuk probleme ragmen, sifir ariza yaparak attim kendimi suya.   OMG! Bildiginiz hama suyu, acildikca deniz oldu.  Hayal gibi yarim saat sonrasi, karaya cikis, kuruyus.  Ardindan guzel yemek, guzel yol, en muhimi trafiksiz yol.  Kavaciktan peynir bal pastirma ikmali ile evlere dagildik.
Ben kendime kiraz ve kavin stoguda ekledim, dolapta sogumadalar. 

Simdi istemeye, istemeye dusa girip deniz tuzundan arinma vakti.  Gozler zor acik, sanirim uyanis sabaha.  Dunun tum karmasasindan sonra nihayet her hucremde huzur. Bir kac fotograf size guzel gunden, bende yarin obur gun hatirlayip mutlu olayim diye.

Cumartesi

Gayet eglenceli gecmesi gereken bir aksam kabusa donusunce, kurdugum tum kuleler domino taslari misali yikilmaya ramak kala durumda iken insanin icinde huzur muzur kalmiyor.
İstiklal caddesinin kalabaligi ise bu durumda beni delirmenin ucuna getiriyormus.  ogrendim.

İnsan o halde yemekten de zevk almiyormus.  normalde gulunup gecilecek bir saka, kabus etkisi yaratip bitirebilirmis insani.

Ruyalar bir kac dakika surup sizi yorarken, dusunin tam 4 saatlik bir kabusu.  sonunda bos cikti korkular.

Bacaklarimi kiviramayacak kadar kasilmisim, cok uzun surdu acilmalari, cok zorlamak gerekti, cok sabir gerekti.  3-4 saatlik uyku ile ise gitmek gerek simdi.

Ama kafam rahat, vucudum rahat,kalkarim ben bugunun altindan

Thursday, July 5, 2012

büyük ihtiyaç


kızaklı teyp ve direksiyon kilidi

insanoğlu tuhaf
olmadık şeyler pat diye bir yerlere götürüyor sizi
telefonda kısacık bir konuşma aklıma babamı getiriyor
benim daha minnak olduğum günleri
araba vw, kaplumbağa
direksiyon kilidi var
bir de kızaklı teybi
babam her akşam eve geldiğinde önce teybi kucağını alıp, sonra dilini hafifçe yandan dışarı çıkararak o direksiyon kilidini takardı
bir dönem camdan o sahneleri görmek olağandı, alışılandı, güvendi

ritüellerim kalmadı şimdilerde çeşitli sebeplerden

ama o konuşmada fark ettim ki, zorlandığım bir şey yaparken bende çıkarıyorum dilimi hafiften dışarı
üstümde ondan parça yaşıyor
o yüzden belki annemin babama kızdığında, beni de düşman bellemesi :)

yollara çıkmadan önce, kasetlerini ayarlayan adamdı benim babam.
Radyoların çoğalması, tembellik mi, zamansızlık mı bilmem, bende hep eksik o müzikler
belki de mırıldanmayı bıraktığımdan



yemek

bu friendfeed pek tehlikeli
hani zaten tatlı severim, sabahları tatlıyı daha da severim, bir de ff italyan ahalisi sabah kahvaltı fotoğraflarını paylaştılar mı çığrımdan çıkıyorum.

daha önce panzanella nedir konulu dersimizi çalışmıştık:

efenim, kötü kalpli cadılar bunun sweet versiyonunu çalışmışlar.


tarçınlı şekerle toasted kruvasan fikri beni başka diyarlara sürüklerken, beynim oynadığı oyunlarla kokuya boğdu beni.

ben yandım, siz de yanın

bu yemek işi pek tehlikeli bir şey, kendinizi yeni deneyimlere açtıkça nefse hakimiyet gittikçe zorlaşıyor, biraz da ukalalaşıyorsunuz hatta.  ekmek yapmak için ve lezzet yakalamak için ismi lazım değil bir ülkeden un taşımanın yanında su da getirdiğimi bilirim. aman da aman ne elitim değil mevzu, tadı yakalama kaygısı. Bir şeyin gibisi ile gerçeği arasındaki farktan rahatsız olma durumu.  İşin kaynağında değilsen yeme de denir mutlaka, ama seviyorum ben soframa topladığım insanlara sevdiğim şeyleri tattırmayı.

Öğrenme fırsatı buldukça, o gibiler rahatsız eder adamı.  Kıymalı makarna ve bolognese (veya ragu) arası fark dağlar kadardır, zira kereviz sapının verdiği hafif mayhoşluk ile havucun verdiği tatlılık sizi soğanla kavrulmuş kıymadan farklı yere taşır.  aynı sosu spaghettiye kullandığınızda damakta farklı tat bırakır, tagliatelle de farklı bir tat bırakır.  İşin kaynağında yediniz mi spaghetti bolognese dediğiniz şeyi turistlere kaktırırlar, yenmez normal evlerde.  yumurtalı taze makarna arar tarifin orjinal sahipleri.
Olmadı lasagnaya eklerler.

tiramisu dediğimiz tatlı, burada kendimize göre revize ettiğimiz şekli ile belki yine hoştur, ama artık tiramisu değildir, kahveli peynirli bir çeşit kektir.  mascarpone ve labne aynı değildir yahu.

Dondurma mesela, algida aldım mı dondurma yemiş saymıyorum ki kendimi, bir tür tatlı soğuklu o.

Demem o ki, bir şeyin gibisini de sevmekte bir beis yoktur.  Bazı gibiler aslından bile hoştur, ama orjinali de takdiri bilmek gerekir.  Fransa'da espresso içmek, beh, ayılmak için ok.  ama sadece o tadı sevdiğim için içiyorsam, zincir mağazaları değil, strada bilemem ne adresindeki minik barı tercih ederim ve gitmeye fırsat bulduğumda üşenmeden giderim.

Henüz Kobe beef yememiş olmam, aman canım o da et bu da et dedirtemez bana.  Bir şeyin üretiminde, yetiştirilmesinde bir takım ritüeller varsa ve korunması için çaba sarf ediliyorsa takdiri bilmek lazım, aman canım ne var ki mantığı sadece emeğe değer vermemekten kaynaklanır, cahillik değildir sebep.

Nereden nereye işte, konuşasım varmış demek
tamam, bitti
dağılabilirsiniz




hayırlı evlat

boşuna uğraşmayın
hiç biriniz hayırlı evlat değilsiniz


Wednesday, July 4, 2012

Dolunay

2-3 yıldır dolunay bana dokunmaya, başımı ağrıtmaya başladı..Şikayetçi olmadığım ise hayvani dürtüleri tetiklemesi..
Kendisini dün gece 22:00'de bindiğim Karaköy- Kadıköy vapurunda böyle görüntüledim...

ELİN PARMAKLARI

Klasiktir ya, bir elin parmakları bile bir değil
Evet değiller ama, uyum içerisinde tüm ihtiyaçları giderirler
birinin görevini eksik yapması, geçici olarak kullanım dışı olması vs performansta düşüklüğü yol açar
Sanırım mutabığız bu noktada

iş anlaşmalarında, iş yerlerinde de aynı sebeple ilmek ilmek ördüğümüz düzenlemeler var

Şimdi be mankafa, ben üzerime düşenleri yapıyorsam, üzerime düşmeyenleri de yapıyorsam, bir zahmet azıcık kafanı bir kullan
De ki, ulan benim bankama gelecek evrak için benim kadını aramam, ondan sormam salaklık olur
zira olduğu yerde su an telefonla bile konuşamazken, benim bankamı araması mümkün olmaz
Hadi oldu diyelim, benim bankam, şirketimden bağımsız birine bilgi vermez
bilgi vermesi esas problem olur

Malın yükleme anı geldiğinde, benim akreditif metnim nerde ki diye bana sorarsan, sana pek kıymetli popomla gülmeme bozulma
Bu senin işi ciddiye almamandır ancak
Bu senin hadi neyse...
Saydırmakta ayrı israf

Şu sayılı günler geçse, işimin başına geçsem, bitse bu azap
sabır sınırlarım genişledi, daha bir dayanıklı oldum
peygamber çatlatan sabrım artık aşılması imkansız rekorlara gitti
her şey bir lokma daha iyi bir gelecek için

perfect morning

için önce şahane bir arkadaş lazım
sonra o şahane arkadaş kahvaltı ısmarlamalı :)
sonra deniz, çiçek, kahve, sigara
hayat böyle olunca pek güzel yahu




Tuesday, July 3, 2012

Kabul etmeli

Ben bir avuc dangalakla calisiyorum.
Gunumun 2 saatini bana verilen yanlis adresleri dolasarak gecirmem cok normal.
Zaten ben sofor olacaktim, tesadufler beni tekstile soktu.
Ciyakkkkkkkkkk

Monday, July 2, 2012

Pazar günü ve Cilingoz, Kiyikoy gezisi

Pazar günleri genelde çalışan kesimin pilinin bittiği, rehavetle harmanlandığı, evde çocuk varsa ne kadar kaçabilirse o kadar kaçabildiği gündür.Benim için pazar günleri krep eşliğinde yaydığım, formula 1 veya motogp seyrederek azdığım gün..Şehir dışına kaçabildiğim nadir günleri de sayarsam pazar günlerini sevebiliyorum. Tek derdim kovalamaca sahnelerine dönen kabus dolu İstanbul şehir trafiği..Evet malum trafik..Masum bir şehrin toplu tecavüze günler boyu uğraması, gerçekten beyinleri kısa devre yapmış salaklarca istila edilmesi..neyse...

Pazar günü tam da krep şölenine başlamadan gelen bir program değişikliği telefonu ile daha önceden gitmeyi kafama koyduğum Çilingoz'a doğru yola koyulduk.Standart rotam Kemerburgaz/Göktürk istikametinden devam edip Kırklareli/Saray yoluna kadar giden bu şirin ötesi şahane yoldan gitmek.
Yolun göktürk sonrasında takribi 15 km kadar asfaltlama ve genişletme çalışmaları devam ediyor (halt var sanki)
Kendinizi hemencecik şehir dışına atmış oluyorsunuz..Çok da hızlı olmayan bir tempo'da Saray'a 35 km kala sağdaki Çilingoz levhasından 17 km gideceğiz diye içeri girdik, yoldakilerin uyarısını da kulak arkası ettik.
Yol fena...
Ne kadar fena olabilirdi ki ? hakikaten fena az kalır berbat ötesi..Bu noktada biraz kastırıyorsunuz..
Cilingoz dediğimiz yer aslında gümüşdere/kilyos tarzında bir yer şehre çok uzak olduğu için sakindir sanıyorsunuz hiç de öyle değil bildiğiniz dumur olduk..Mahşer gibi kalabalık, bir o kadar sığ ve avamlıkta sınır tanınmıyor.
Denize girilecek gibi değil, yemekler yenecek gibi değil, daha vahimi bir daha geriye bakmadan kaçasınız geliyor.
Gelelim resimlere, bu arada buraya bir sonbahar bir de anca ilkbahar'da o da altımda arazi taşıtı olursa gelirim..
Girişi ise ali kıran baş kesen tayfası devletten nasıl olduğunu bilmediğim şekilde kiralamış ve girişe 8.5 lira para kesiyorlar.



Cilingoz girşi,çıkışı ve atıştırmalıklarıyla bize yaklaşık 3 saat kaybettirdi, olsun..En azından boyumuzun ölçüsünü alıp ordan kıyıköy'e hareket ettik.. Kıyıköy'deki önceki tecrübelerim bana Kıyıköy Deniz Feneri Restaurant'tan uzak durmamı söylüyordu, oraya da uğradık veeee iflas ettiğini öğrenip huzura erdim.

Ordan 250 metre uzakta Yakamoz adında bildiğin barakadan bozma bir restoran'da yemek yedik.
Biralar Tuborg Gold, 1 çoban salata, 1 Kalamar ve 1'er porsiyon Kalkan'la doyduk..Bol sohbet edip 2 saat geçirdik, gergin Cilingoz'u arkamızda bıraktık.

 Biralar Tuborg, Bardaklar Efes nası :)



Gelelim macera'nın son perdesine 19'da Kiyikoy'den ayrilip 22:30 civarinda Taksim'de olmak işin en acıklı kısmı.. Bildiğin 1.5 saatlik yol trafik, fuzuli kazalar ve italya-ispanya final maçı sayesinde kabusa döndü..

Sunday, July 1, 2012

rahatlamak için

mutfak her zaman güzel seçenekti
evim kalmayalı beri pek ilişkimizde kalmamıştı
dün bir el atınca, hadi dedim
aslında demedim
ev sahibi, akşam maçı seyrederken 2 kadeh içelim yine deyince, buzdolabını karıştırmaya başladım
az cecil peyniri, kurumaya yakın pastırma, haşlanmış tavuk göğsü, kavun

pastırma ve peynir dün geceki poğaçamsılardan oldular
aklıma ilk fırında limon maydanoz domates hopp aluminyum folya geldi ise de, maydanoz eksikliği uzaklaştırdı beni fikirden

kavun kesildi soğuyor

haşlanmış tavuk göğsü ise, süpriz çıkan cevizle çerkez tavuğuna döndü

dünden kalan haydari de var. eh yeter akşam için.  bir beyaz peyniri kesmek kaldı

yaş ilerledikçe vucut su içmek dışında da nemlendiricileri mutlak ister olmuş.  sürünce fark ettim zavallı derimin çaresizliğini.

Döndüm, Alyoşa'yı okudum tekrar.  Bu boşlukta kendime sevmeyi hatırlatmak gerektiğini fark ettim. Hedefe kitlenirken yaşam sevincini kaybetmemeyi.

akşam maç var, italya tutuluyor.  Yarın gelecek müşterilerle geyik konusu olacak, şampiyon olmalı ki hepsinin keyfi yerinde olsun.  Erken uyumalı, 6 gibi kalkıp yola çıkmalı ki köprü kaosundan kaçabilmeli.

Temmuz son haftaya kadar ya sabır... sonrası risk, ama altından kalkarım, biliyorum.


Bazen

Tum sunulan imkanlar yetmiyor rahatlamaya