Saturday, December 31, 2011

why complicate?




evet ama, ben yine de aklımdakini okuyabilen birini istiyorum...
konuşmaya bazen gerek kalmayan birini
bazen konuşmanın sadece kelime israfı olduğunu bilecek birini
ne halt etse içimde bildiğim birini (üzmeyen versiyonu pls)

*** You know it's hard out here for a pimp

2012'ninnasıl geçeceği belli oldu


temizlik yaparak...
literally





need a beer
urgently

Friday, December 30, 2011

bulmuşlar işte :) finally

pardon esas ya yaaaaaaa bu imiş

ya yaaaaaa

“It’s impossible.” said pride.
“It’s risky.” said experience.
“It’s pointless.” said reason.
“Give it a try.” whispered the heart. ”

remember

aşağıdaki dileğim tam bu işte

biterken

ilk 6 ayı süper, son 6 ayı kabus gibi geçen bir sene çok şükür yarın bitiyor
ister istemez kafa muhasebede. temizlenmesi gereken çok şey temizlendi son 6 ayda, sarstı, çalkaladı, ters yüz etti ama hakkını yemeyelim, çok fazla temizlik yaptı, yeni bir seneye temiz başlamak için gerekenleri hakkı ile yerine getirdi.
ben biraz şaşkın, biraz yorgun, biraz mutlu halimle etrafa bakınır haldeyim.
bir taraftan kendimce radikal adımlar atarken, diğer taraftan sandığı karıştırıp eskileri çıkarıyorum, diğer yandan da yepyeni şeyler istiyorum.

sandıklardan eskileri çıkarmanın nedeni, hem yenilerden ürkmek hem de çaba harcamaktan kaçınmak, bildik riskleri taşımak... dün de çıktı mesela, iyice tozlu yerlerden. aynı duyguları vermesi zaten beklenemezdi, tek handikap acaba değişiklik var mı? yokmuş allahtan. istenenler alındı, verildi, beyne hücum edenler yerlerine döndüler.

kendim için dileklerimi sessizce sıraladım, şimdi sıra sizlere dilediklerimde:

- birinin tek istediği olun
- hayal edebilin
- geceleri uyumadan önce bacaklarına dolanabileceğiniz biri olsun
- arkanızı kollamak zorunda kalmayın
- birinin gülümsemesi midenizde kelebekleri uçursun
- doya doya gülün
- daha sabah gün aymamışken, bir akşam programı yapın ve bu programa sadık kalın, programın heyecanı tüm gün gülümsetsin sizi
- sizi gülümsetmek için çırpınan biri olsun
- sizi yeterince sevmeyen herkesten uzaklaşacak cesaretiniz olsun
- her şeyinizi anlatabildiğiniz özel bir dostunuz olsun
- sofralarda uzun keyifli saatler geçirin
- bitmesini istemeyeceğiniz tatilleriniz olsun
- çok yer gezin
- çok şey öğrenin
- sevinçten ağlatacak haberleriniz olsun
- güvenin
- gözünüzü hazır bir kahvaltı sofrasına açın
- kimsenin mükemmel olmadığını bilerek hareket edin
- farklı bakış açılarınız olsun
- sürüden ayrılın
- kontrolünüzü en az bir kez gönüllü kaybedin
- hiç bir şey yapmamakla meşgul olacağınız en az bir gününüz olsun
- kulağınız güzel melodilerle dolsun

Thursday, December 29, 2011

new

eğer...





eğer sorun çıkmadıysa, muhtemelen yanlış yoldasın

??

27 - 39
42 - 54

bakalım neler değişmiş, neler aynı...

ama ben ne yaapcağım ki?

ama ben ne yapacağım ki?
istiyorum ki arada sırada elimi atacağım bir şey olsun
biri maket yapmaya kaptırmış kendini
öbürü örgüde
en yetenekli olan resim yapıyor...
annem mozaik peşinde
pfffffff

Wednesday, December 28, 2011

dediler ki

one nightlerden bahsederken bir arkadaş ne güzel dedi:

sarhoşluk önemli, insanın kalbi çarpmıyorsa, en azından başı dönmeli

candır çeker...

eldekilerle istenenlerin kesişmemesi, sucks...
pıffffffffffffffffffff

vals

muhtemelen o dönemin çoğu kadını gibi anneannem bayılırdı hayat mecmuasına,gelsin grace kelly, gitsin farah diba...
büyüyünce bunlar gibi ol derdi de, işte bu serseri mayın çıktı meydana.
sonra filmler geldi, valslerin yapıldığı, kibar kadınların olduğu
sonra başka bir vals takıldı kaldı kulağıma uzun dönem, hala da severim ya
ama yerine başkalarını da koymak lazım
mesela:


ya da :

Tuesday, December 27, 2011

istisnalar kaideyi bozmaz

Düzen bu:
Kadın ağlar, erkek bakar...
Kadın duyar, erkek duymaz...
Kadın sorar, erkek susar...
Kadın gider, erkek içer...

can yücel

ilişkiler neden özleniyor?

- gece uykuya dalmadan önce konuşmak için
- karın ağrırken bir elin karnı okşaması için
- sebepsiz hüzünlerde, kafayı göğüse gömmek için
- dışarıda kurban aramak sıkıcı olduğu için
- dokunmak için

başka?

untitled - yorumsuz

alelade bir gece..içki ve tüm kötülükler adına...

Monday, December 26, 2011

manic monday



omuzlarımda ki ağrıyı geçtim
sırtımdakini de saymıyorum
midem ve yumurtalıklarım yeterli

istediğim: kocaman koltuk, polar battaniye, karnıma sıcak su, bol bol ağrı kesici
bir de şu asitler ağzıma gelmesin
film seyrederken uyuyakalayım

son 3 saat
geçmiyor ki anasını satayım...

Sunday, December 25, 2011

Kızın tüm istediği...Everything she wants

Sktmn bole bisi iste..

yeni yıl kardeş

aklıma geldi de:
ben bu sene çok para, çok şans, yanımda pamuk gibi olacağım bi sevgili (pliz pliz pliz kısa boylu olmasın), çok müşteri, çok iş, çok seyahat, çok mutluluk istiyorum.

öptüm byeeeeee

Friday, December 23, 2011

buon natale


hafta sonu görüşemezsek, tüm hristiyan arkadaşlarımıza iyi noeller

reflü...

aylardır genzimi zorlayan yanmalar, asitle boğuşmak için verilen çabalar
neyse en azından neden durup dururken horlamaya başladığım ve garip garip sesler çıkardığım anlaşıldı

önümüzde atlatılması gereken bir endoskopi var, bakalım zarar ziyan ne boyutta
hani ağzımda asitle yaşamaya alıştım ama, yok gırtlak kanseri yok mide kanseri derken tırstırdılar epey; yoksa daha çok kaçarım ben bu endoskopiden.

onu da geçtim, geceleri nefesimin kesilmesi başka bir boyut
sesle etrafa verdiğim rahatsızlığı geçiyorum, en kötü kaçar kurtulurlar; ama ben o sesle uyanıyorum, nefessiz kalıp uyanıyorum

şimdilik beni idare etmesi gereken lansor henüz pek bir işe yaramadı
ümitliyiz...

Thursday, December 22, 2011

Kendime benzettim yanışlarını
Yönsüz yolsuz kanat çırpışlarını
Eğilmeden güneşe özgür kalışlarını
Bir mevsimlik hayat buluşlarını

kuyu

kişiler kendi kazdıkları kuyuya düştüklerinde, benim üzülmeyeceğimi bilmeliler.
Evet hepimiz yanımızdaki olmadan devam ederiz, kimse ölmez.
sorun ilk düşüşte canımızın ne kadar acıyacağı ve de alınan yaranın ne kadar zamanda telafi edileceğidir.
yerdeki taşları ben koymadığım için içim rahat olacak. ama düşüşü hafifletmek için oraya bir minder koyan ben olmayacağım.

deadline 1 mart.
hadi geçmiş olsun şimdiden.

Wednesday, December 21, 2011

çarpılırsın

çıtır yerine başka yerde kokoreç yemeye kalkarsan çarpılırsın işte
midem hala kaynıyor
imdat!!!!

Tuesday, December 20, 2011

araf

araf dönüp duruyor yine kulağımda

Yerimi bilmem,bilmem ne taraftayım

bilmiyorum bende, bildiğim eskiden saklandığım, kendimi topladığım ne varsa artık çok işe yaramıyor. her gün bir şeyler sokuluyor gözüme ve tekrar tekrar fark ediyorum geride kalan olmadığımı.
iki seçenek var: ya bu hali kabul edeceğim, ya da eskiye dönmekte inat edip akıntıya karşı yüzeceğim boğulmayı da peşinen kabullenerek.

sonra deli başlıyor çalmaya
Beni büyütün, ağlatmayın sevginiz nerede övündüğünüz
Beni büyütün, ağlatmayın sahte düşlerle oyalamayın

büyüdüm mü? yoksa pas geçtiğim bir döneme geri mi döndüm? bilmem...
her gün duyulanlara bir yenisi eklendiğinde, nefesim kesiliyor. bu kadar cesur olabilir miyim? tüm deliliğime rağmen? en büyük risklere atlayabilecek kadar deli olur muyum yine?

sonra aşk içinde çalıyor
belki varsin belki yoksun bi habersin belki toksun

olmayacak tekliflerle, olmayacak şeylerle aklım karıştığında ne yapılır ki? bana ya evet ya hayır dediğinde sana güvenecek hal kaldı mı bende? herşeyi sil ve gel dediğinde? yürüyecek güç, yürüyecek cesaret var mı bende? sen var gibi yaparken, seni dinlemek mi gerekir, yoksa kaçıp uzaklaşmak mı? her şeyini serdiğinde peki mi demek gerekir, yoksa arkaya bakmadan gitmek mi? yolun bundan sonrası çok uzun değilken devam mı etmek gerek gözleri kapatıp, yoksa? ne yapmak lazım?
senin için söylenen doğru mu acaba diye bir an durmadım değil. ama en ufak doğruluğu olsa hiç mi bana rastlamazdı? bir çok şeye dil uzatan olsan, nasıl tanıştığımızı düşünüp bugüne dek bana hiç mi bir şey demezdin? gerçi sana hiç böyle bir fırsat vermedim. ama ... ama işte... silmek mi her şeyi? ama her şeyi?
tüm riskleri almak mı? hadi dediğin an koşmak mı? başım dönüyor
bu kadar bilgi fazla, bu kadar teklif fazla...

sonra sevda çiçeği
Sakin, kimsesiz ve sahipsiz uykularımda, şimdi artık seni koklar yalnızlığım

diyorsun ki hiçbiri olmasın sen gel... aynı yerde yiyelim, aynı yerde içelim, hadi gel 24 saat... gelebilir miyim? gelirsem bir daha çıkamam, tüm yollar kapanacak. her koşulda yürüyeceğim tek yol olacaksın, halim kaldı mı benim buna? bir diyebilsem ki evet artık yarı yol yok. çıkmıyor ağzımdan, içime bakıyorum, hadi yürü der mi diye... her şeyi halledeceğim diyen sana inanayım mı? sen tüm sesleri susturabilir misin? gerçekten her şeyi bozup bu yola mı sereceksin? bu kadar geri dönüşsüz çıkacak mıyız yola?
tam ayaklanırken, karıştıracak mısın kafamı?

azı şarkılardan, çoğu senden
araf mı santrifüj mü?
parçalara böldü isen, ne kaldı geriye?

sevmedim

fizy de ki sesli reklamları

ne güzel...


yapı olarak çok fazla yeni insan tanımaya ve dahi içime sokmaya meyilli değilsem de, bu ara ekstra gayret içerisinde sosyal kalmaya çalışıyorum.
dün akşamda aynı sosyal sorumluluk projesi kapsamında, mutlaka tanımalısın dedikleri bir çift ile tanışmaya gittim. pek sık ağzımdan çıkmaz ama, iyi ki gidip tanımışım diyorum bu sabah.
1-1,5 senelik evli gençten bir çift.
kuleliye nazır pek şirin minik bir evleri var. ikisi de eski sporcu. gözlerinin içi gülen, bıcır bıcır konuşan, aşık, saygılı
bütün gece gülmekten yanaklarım ağrıdı
uzun zamandır gördüğüm en iyi piç kuruları idiler
sadece çay kahve içerek bu kadar koptuğum olmamıştı uzundur.

yolda eve dönerken düşündüm de keşke o saflıkta kalabilsek hepimiz...
iblisliğin ne sonu var, ne getirisi
ben onlara mavi boncuk takayım, ve kendi iblis dünyama geri döneyim

Monday, December 19, 2011

1 tespit

meme kanserinin çeşitli sebepleri olabilir
ama reha muhtar hayatınızda ise, yakalanma şansınız %100dir

1 şey soracağım

ailede son 20 senedir doğdandan fazla ölen olduğundan, ölümle ilgili mevlut bilgilerim şaane.

ama 40ı çıkmış cocuğa mevlüt yapan var şimdi, ctesi oraya gideceğim
şimdi çocuk mevlüdüne giderken bir şey gider mi?
adet nedir? ne değildir?
aydınlatın beni....

Sunday, December 18, 2011

Saturday, December 17, 2011

joke of the day

bugün bu kadar güleceğimi bilsem, önlem alırdım ki

çocuğun marifetleri arasında telefon karıştırmakta var anlaşılan
günün mesajları:

- merhaba ben x, artık arada olmadığımı söylemek istedim
- merhaba x, ben yokum ki sen arada ol
- yok, benim seninle yarışmam mümkün değil
- ne yarışı?
- ben ne yapsam yanlış, ne yapsam yaranamıyorum, sen ne yapsan doğru
- güzelim, ben o işi bıraktım, yok konuşacak bir şey, bırakmasaydım belli ki benim yaptıklarım da yetersiz, üzme canını, bak önüne
- bir gün yemek yiyelim mi?
- tamam, yeriz...

Friday, December 16, 2011

kocaman bir bardak sıcak çikolata,
cam önü bir koltuk
hazır yağmur da var
yumuşacık bir battaniye
sessizlik
kafamı dayayacak bir omuz
ben ağlasam, o sarılsa
ben bitene dek ağlasam
sokulsam
kendimi güvende hissetsem
sonra ağlamam bitse
güneş açsa
geçen haftaki mektubu okuduğumdan beri kafamda dönüp duranlar var.
ne kadar yumuşayabiliyormuşum 10 sene önce, sevgimi ifade ederken ne kadar cömertmişim, hatta hayal kurabildiğimi de hatırladım.
Zamanla insanın ne kadar kabuk bağlayabildiğini fark ettikçe üşür oldum.
hele 2-3 gündür elim ayağım buz gibi.
hele ki bir haftadır baba dizi dibinde olunca ister istemez 17-18 yaşındaki hallerim geçiyor hep aklımdan, o dönem nasıl hissettiğim, ne kadar kendime güvendiğim, ne kadar sevebilmekten korkmadığım, nasıl cesurca hareket ettiğim, kendime ne kadar güvendiğim...
fark insanı üşütecek kadar büyük.
direndiğim yenilgiyi kabullenmek. oysa, insan dese ki ben yenildim, ağlasa biraz, üzülse, geçecek belki herşey bir müddet sonra, yenilenecek insan ve devam edecek yoluna daha mutlu, daha huzurlu.

oysa bu sabah, elime tutuşturulan bir topitop yerle bir etti, böğürerek ağlama krizi.

bir kez eskiler düştü mü akla, gelen giden çok oluyormuş, olmadık bir sergi haberinde eski bir ilişkinin diğer kahramanını gördüm, gerçi ilişki demek abes, bir zaman dilimi paylaşılan diyelim...
dede olmuş, torunu var
o dönem o benim bugün olduğum yaşta
deli dolu
şöyle bir fotoğraflara baktım, gözler hala aynı gözler
daha fazla beyaz, pörsümüş cilt...
önce bir merhaba diyeyim dedim, sonra gitmedi elim
geçmişin olduğu yerde kalması daha güzel geldi

önüme bakıp yepyenileri kucaklamak isterken, gereksiz bir hareket olacaktı
hey gidinin sarp'ı... dede ha?

Wednesday, December 14, 2011

korku...

- ben çok korkuyorum
* tamam korkma geçecek, sadece senden daha tecrübeli olanları dinle
- ben para vereyim ve bitsin
* bitmez, boşuna olur
- peki, ben her şeyimi senin üzerine yapabilir miyim?
* evet, yaparsın
(iç ses) z...p üzerine yapsana, dün akşam?
- tamam, ben avukatı arayayım
* tamam, haber ver ne olduğunu

hissettiklerine direnen herkese karşı fobi geliştirdim, gördüğüm yerde dayak atmak istiyorum

Tuesday, December 13, 2011

kendimden korktum

süpriz olacağını bildim
ama hani güzel bir şey olsa diye bekliyordum
algılarım tam açık değil demek

nasıl biter ki bu hikaye? sığ suların balığı olup ben demiştim denmiyor ki...
denir, bana ne bile denir
ama içim demiyor işte
cız etti bir yer içeride
önce ne yapabilirim dedim
sonra durup seyretmek gerektiğine karar verdim
içim titrese de, durmak gerek

içime doğdu




bugün bir süpriz olacak :)

Sunday, December 11, 2011

belki hala 5 civarı

sene kaçtı hatırlamıyorum
2006-7 olmalı herhalde

evin içindeki kalabalıkta ince uzun bir adam
daha ben evli
en yakın arkadaşlarımı hayatımdan atmamışım
içimde bir kaç sızı var ama, güler haldeyim
yazdıklarını okumuşluğum var, muhtemelen üç beş kelamda etmişizdir
ama flu sonrası
arkasından bir mantı seansı gözümde
sonra konuşmalar
sonra bir daha bir daha
sonra benim susmalarım
sonra yine konuşmalar
en yakası açılmadık sırlar emanet edildi
en azından benim tarafımdan
kahvaltılar
yarış izlemeler
mahzende bir gün
dekorlar insankar değişti zaman içinde
ama o adam/çocuk değişmedi şükür
piç, yemekten bahsederken varoluşçuluğa geçip, oradan dinlere bulaşıp, arkasından lafı bir kaç saat sonra başladığı yere bağlayabilecek kadar uçarı ve dolu adam/çocuk
sanmıyorum değişeceğini
daldan dala geçebilen, ama bunu sadece kanatlarını kuvvetlendirmek için yapabilecek bir kuş
leb demeden, çoruma varıp, nohuta geçip, turşu kurup, rakıyı çıkarıp, yine leblebiye bağlanabilen adam/çocuk

bana konuşmayı bilerek/bilmeyerek öğreten adam/çocuk
hala o 5 civarı cıvıldayan çocuk
50lik tecrübe
yeniyetme açlığı
yaşayabilmenin getirdiği gurmelik

mix o, yakınımda, gözümün önünde, göğsümü gere gere o benim arkadaşım/dostum/kardeşim/piçim/serserim diyebildiğim adam
tüm gidenlerden/gönderilenlerden yadigar

gününde de iyi ki doğdun demeye çalışıp, diyemediğim...

Gün itibarıyla yaş 40, kaporta 30, kalp 20...

Benim için anlamı olan, kimse içinse birşey ifade etmeyen bir gün.Parmak hesabı yaptığımda dehşet içinde kaldığım lakin zamanı geldiğinde kaçamadığım o gün. Geldi zaten içindeyim, öyle eskisi gibi de korkmuyorum.En azından eğlenebileceğimi düşünüyorum, tek sıkıntı eskiden hiç düşünmediklerimi şimdi düşünerek ifade ediyor olmam, halt vardı sanki...evet..yaş 40..kendimle yüzleşmem gereken yaş..yukardaki resime görülen şerif'e bakınca o muziplik hiç bitmedi zaten..her daim muzip, haylaz, laf dinlemez olmaya devam..ben buyum..vaz geçersem uyarın beni..

Friday, December 9, 2011

kutlama gibi görmek lazım



başımı omzuna yaslamaya
Hayata yeniden başlamaya
Bağında, bahçende, pınarlarında
İçimi yıkamaya geliyorum

ödül

http://www.timeoutistanbul.com/Yeme-%C4%B0%C3%A7me-%C3%96d%C3%BClleri-2011

ilk defa bu kadar boş baktım bir listeye
3-5 tanesi dışında hiç biri bir şey ifade etmedi
gitmemeyi geçtim, adını bile duymadıklarım var, hiç okumadıklarım...
ben mi çok asosyal oldum (yes baby, oldun)
mekanlar mı hızlı akmaya başladı?
ne zaman l'era frasca diye dondurmacı türedi?

bittiği yer...

konuşmanın çözüm olmadığı yerde
susmak gerekir

çamurun içinde bazen susmakta yetmeyebilir

değişiklik

değişiklik yapıp üretici seferi yapıyorum
istikamet ikitelli

sanki kendime güveniyormuşum gibi
sanki iş yapabilirmişim gibi
ya nasip...

Thursday, December 8, 2011

ah be...

kendimi bir kez daha "bak her şey gitti ama sayfa beyaz ve temiz" derken yakalarsam döveceğim.

Wednesday, December 7, 2011

yarın bayram

walla bayram...
meryem'in ilk günaha girmeden çocuk doğurmasının bayramı: immacolata concezione
meleğimiz iner der ki, babadan selam var, 9 ay sonra süpriz bir paket alacaksın

tamam canım, katoliklerde o kadar saftirik değil, biliyorlar bir numaralar döndüğünü, amma gel gör ki insanlığın kurtarıcısını doğurduğu ve elinden geldiğince tüm günahlardan uzak durduğu için kendisini yaşam boyu pure olmakla taçlandırmışlar

tabii tarihleri yan yana koyarsak o 9 ay sürmüş nerede ise 1 sene, çıkmamakta direnmiş olabilir tabii, haklı adam, zor görevle geliyor, ne acelesi var, içerisi güvenli...

gel gör ki, aynı kitap diyor ki: "siate fecondi e moltiplicatevi" yanisi, verimli olun ve çoğalın. emret sahip, gübre atalım içimize ve hoppppp verim, hatta biraz hormon?

sapla saman

sapla samanı karıştırmamak lazım
anne red mi edermiş? olabilir, atlatırsın
hepimiz bir şeyler atlattık

istemiyorsun? evet, olabilir, ama bunu anlatacağın kişi ben değilim

and yes, değişmişim, hem de çok

ve iş ile bu konuları karıştırmayacağım
ve sen devam edersen karıştırmaya, işi de bir kenara koyarız ne var ki?
sana ilk adımları öğrettim, sonrası kolay

ayşe de mi bugün gitmiş? good for you
bana hiç mi bir şey ifade etmiyor?
evet, etmiyor
hayır, domuzluk yapmıyorum
evet, gerçekten içimden gelmiyor
evet, hataya hiç tahammülüm kalmadı
evet, benim de çok kusurum var
evet, bir daha kimse olmayabilir veya ordu olabilir, bilmiyorum
evet, çocuğa da kızgın değilim
evet, bir doktora daha gidip, başka yollar deneyip çocuğum olur mu bilmek istemiyorum

I'm ok, really ok
kızgın değilim
kırgın değilim
boşum sadece, duygusuzum bu işe
bitmiş...

bitmesin ister miydim? bilmiyorum, bildiğim o eksikliğe tahammül edemediğim, bir türlü taşların yerine tam oturmayaşına deli olduğum.
evet böyle daha iyi, evet hiç ağlamadım, evet hiç yüzüm düşmedi, evet bu kadar rahat kararı bende beklemiyordum.
ama artık anla?
ama artık bu konuyu kapatalım?
evet biliyorum annenin çok üzüldüğünü, ama senin hatalarını ben örtüp onu mutlu edemem.
e çünkü önce benim mutlu olmam lazım, çünkü yeter hepinizi ilk sıraya koyuşum.
hayır zamanla geçmez... istiyorsan bekle, sen bilirsin, karışamam.

ne olur, yeter mi bu kadar konuşmak? aynı yerde dönüp duruyoruz.
se vuoi mantenere una amicizia, devi chiudere un occhio... molto spesso tutti e due.

Tuesday, December 6, 2011

bak şimdi

bu trafikte o kadar yol çekeceğim
eğer kalmamışsan, eğer bulamazsam itina ile yıkarım orayı
demedi deme bak!!!

don't like

inşallah yerine iyişallah yazanlar...

Monday, December 5, 2011

sevgili cafe nero

seni seviyoruz sayıyoruz
elimin altında makinem varken bile teeee dünya yol tepip sana gelmeyi de seviyorum
yeniköyde küçük müçük ama pek sevimlisin
kahvelerine sayacağım kusurlar yok

tartlarını da sevdim
ama bayat pasta satmayın arkadaşım
çocukları uyarın, baktılar artık katı farklı kıvama geçmiş pastalar, alsınlar vitrinden
bu gece rezildi pastaların
olmadı...
sana yakışmadı...
parmak salladık, haberin olsun

mektup...

kendime uzun bir mektup yazdım bugün
1 sene sonra tekrar okuyacağım
bir sürü tavsiye verdim
bugüne dek yaptığım tüm yanlışları tek tek listeledim
tüm hesaplarımı kapattım

şimdi de bir kahve içmeye gidiyorum
1 sene sonra tekrar açıp okuyacağım mektubu
beyaz bir sayfayı baştan dolduracağım
umarım daha az hata, daha çok güzellik ile

quotes: the women


It feels like someone kicked you in the stomach,
feels like your heart stopped beating,
feels like that dream you know the one when you are falling and you want so desperately to wake up before you hit the ground but its all out of your control,
you cant trust anything anymore, no one is who they say they are, your life is changed forever, and the only thing to come out of the whole ugly experience is no one will be able to break your heart like that again.

sırayı epey sene önce savmak iyi olmuş
and it's true: no one may break my heart like that again

cuma...

cuma günü bir ara çok sıkılıp dua etmiştim, her şey bir rayına girsin, doğru olmayan ne varsa çıkıp gitsin diye
seri halde gerçekleşeceğini bilse idim, araya başka dileklerde sıkıştırırdım :)
yine de komple beyaz sayfa açmak güzel
bu sefer yazılacak düzgün ayrıntılar olur umarım

akşam

akşam kapanışı da yaptık
herkes son söyleyeceklerini söyledi
üzerimde bir rahatlama
önümü görmenin hazzı
ve beklemenin son bulması

sabahta güneşle uyandım ya, artık değmeyin keyfime
sabah çıkıp yarım saat yürüdüm bile
derin derin nefes aldım
sigarayı daha da azaltmak için söz verdim kendime
daha yakmadım mesela
yakmakta istemedim

ohhhhhh huzur güzel :)

Sunday, December 4, 2011

rev

bir iki kadeh martini
bir kaç hafif romantik komedi
ve hopppppp here the hope again

King'den daha ulaşılmaz değil ya hayalim
bir gün bende herkes kadar sıradan olacağım
sıradan günlük dertlerim olacak
basit bir hayatım
tekrar arkadaşlarımın geldiği bir evim
tekrar bir şeyler olacak işte
arkaya yaslanıp beklemek lazım

beklenenin olması rahatlattı aslında
artık bekleyecek bir şey kalmadı
her şey yerinde
olması gerektiği gibi

en bi revize

akşam ben o satırları yazdıktan sonra kadıncağız içeri hızlı gireyim derken kafasını cam kapıya vurmuş :(

neyse, geldiler... buz muz pansuman
yemek
ben daha ilk tabağımı yememişken, herkes kaçar gibi kalktı sofradan
bildigin bok gibi kaldım bilog

biri koltukta uyumus bile aşağı indiğimde
diğeri kumandayı verdi, al seç diye, ne seçsem ı ıh, 5 dk sonra arıza
zorla saati 11 ettim
herkes odasına
sonra ben kalktım, gece 2ye dek özgürce tv seyrettim

anahtarı kapının üzerinde bırakıyoruz biz
o muhtemelendeki şahıs, bir güzel gel, mutfağa gir, kahvaltı hazırla
ben o sahneye uyandım bugün bilog
cesaretin bittiği yerde esaret başlıyor ya, ben cesareti seçtim
gayet soğukkanlı elini sıktım, hoşgeldiniz dedim, güya kahvaltı ettim
üstümü değiştirmek için aşağı indim, gelip özür dileyişindeki zavallılık midemi kaldırdı
sahi bilog, hakikaten cesur, dik adamlar vardı; neredeler onlar şimdi?
çıktım oradan tipik kiralık katil gülümseyişiyle, paniklere aldırmadan.
bana sorarsan bilog o paniklerde sahte
ben olsam seçimlerim net olurdu
bak saat 11 oldu bile
bugun bittiğinde hiç yaşanmamış gibi olacak, sil gitsin

neye yaradı bu iş biliyor muusn bilog, daha dün ulen ben kendimi toplayamıyorum diyordum ya, fark ettim ki ben güçlü imişim bilog, ölmemiş benim içimdeki güç. gayet dik çıkabildiğime, gereğinden fazla sinir göstermediğime, soğukkanlı bir şekilde devam edebildiğime göre ölmemişim ben.

en bi revize

akşam ben o satırları yazdıktan sonra kadıncağız içeri hızlı gireyim derken kafasını cam kapıya vurmuş :(

neyse, geldiler... buz muz pansuman
yemek
ben daha ilk tabağımı yememişken, herkes kaçar gibi kalktı sofradan
bildigin bok gibi kaldım bilog

biri koltukta uyumus bile aşağı indiğimde
diğeri kumandayı verdi, al seç diye, ne seçsem ı ıh, 5 dk sonra arıza
zorla saati 11 ettim
herkes odasına
sonra ben kalktım, gece 2ye dek özgürce tv seyrettim

anahtarı kapının üzerinde bırakıyoruz biz
o muhtemelendeki şahıs, bir güzel gel, mutfağa gir, kahvaltı hazırla
ben o sahneye uyandım bugün bilog
cesaretin bittiği yerde esaret başlıyor ya, ben cesareti seçtim
gayet soğukkanlı elini sıktım, hoşgeldiniz dedim, güya kahvaltı ettim
üstümü değiştirmek için aşağı indim, gelip özür dileyişindeki zavallılık midemi kaldırdı
sahi bilog, hakikaten cesur, dik adamlar vardı; neredeler onlar şimdi?
çıktım oradan tipik kiralık katil gülümseyişiyle, paniklere aldırmadan.


Saturday, December 3, 2011

durum revize

telefon çalar
"biz" geliyoruz

bir tel daha koptu... pamuk ipliği bundan sonrası...
grrrrhhhhhhhhhh

hızımı alamadım:
madem "siz" geliyorsunuz, o zaman akşam sen 2 kişilik koltukta annen ile otur, ben büyük koltukta yayılayım
a.k. ben zaten 5 gün sandalye tepesindeyim, popom başka bir şey görmüyor
2 kez gelsin deyince ihale olarak kalmasın be yahu
hırstan ağlamak an meselesi
bence salaklıktan ağlamak lazım ama neyse, hırs olsun adı

durum

saç kesirme - check
manikür - check
elixir beyin haftasonu huysuzluğu - check
dinlenme - check
sessizliğin keyfini sürme - check
yemekler - check
kutlu doğum haftası için şeytani planlar - check

kahvemi aldım

bol süt, bol şeker, az kahve, bir sigara
saat kan kaybından gitmeye çeyrek kala iken cesedim yakışıklı olsun deyu birazdan şehre gidip saç kestirmece
keyfim olursa sonra biraz yemek yapmaca
kesinlikle sonra battaniye altında uzun uzun kitap okuma, ama önce uzun uzun duş...

ben hani emanet şeylerden nefret ederdim ya bilog, allah yaptı yapacağını işte, her şey emanet bu ara; ben hep diken üstü
allahtan pms ufak ufak bünyeyi terk etmekte de ben overdose yaşamıyorum bu hissi
şöyle bir kendimi toplasam bilog, bana yine bir kuvvet gelse, işe saldırsam, sabahları 1 saat yürüsem, hayattan zevk alsam, erenköydeki evden eşyalarımı alsam, bir yerlerde kendime ait bir yatağım olsa, kafamda milyon soru olmadan yaşasam, bir karar alıp düşünmeden uygulasam, korkmasam, bir şeyler şiddetli olsa, vasat olmasa, zora gelince kaçmasak... tık
ben eskiden korkusuzdum be bilog, üstüne üstüne giderdim her şeyin, korkanları tutup sarsandım, sarsılamadıklarında arkama bakmadan gidendim, kimse gelmese de gidendim. her korkan biraz daha korkmayı öğretmiş be bilog, beni böyle pestil gibi sevimsiz bir şey etmiş, hiç sevmiyorum bu halimi. İçinde cesaret yatarken, korkan olmak pek sevimsiz. yazıyoruz böyle satırlar dolusu ama aynı o korkaklar gibi ses çıkmıyor, harekete geçilmiyor, bir şey değişmiyor. silkinmiyorum. ayağa kalkmıyorum. adım atmıyorum, daha da komiği atıyormuş gibi yapıp atmamak. risk almıyorum. bir şeyleri fırlatıp atmıyorum, bir şeylerin karşısına dikilip my way or highway demiyorum ne zamandır. bu haller emanet ve eğreti, sonradan öğrenilmiş.
oturacağıma hareket etmeli bugün, risk almayı hatırlamak adına ilk bulduğum yere girip saç kestirmeli mesela
baby steps :)

Friday, December 2, 2011

it's friday

çok soğuk...
buz gibi, iç titreten, dişleri çarptıran, ne çayın ne kahvenin ne battaniyenin kar etmediği gibi soğuk
ama sessiz
tek güzelliği bu sanki durumun
uyumaya çalıştım önce, o kadar yorgundum ki tüm gün yatağa kendimi atacağım anı beklemiştim
ama soğuk...
buz gibi

film seyredeyim dedim, ı ıh, dikkatimi veremedim
şehre geri döneyim dedim sonra
saçmalık dedim oturdum
sonra yemek söyledim
bok gibi çıktı, çeyreği bitince bıraktım
sigara içmek istiyorum ama dışarısı çok soğuk...
her ne yapmak istesem, yapamama sebebim çok soğuk...
and it's friday
and I'm... bored

Thursday, December 1, 2011

all i wanted... all i needed


vodka
bardak
buz
şanslıysam sohbet

http://fizy.com/#s/1cj4e2

cücük kadar akıl ile

yarışma hocam benle
ben senle yarışıyor muyum?

iyisin hoşsun ama şark kurnazlığı ve ben bir arada olamıyoruz be kuzum
bana söylemedi
bok söylemedi
al bu da yazılısı
kaçtı mı şimdi?

ne gerek var?
niye illa benim sinir zıplayacak?
yine çok iş aldın ve kalkamıyorsun altından diye böyle mi sıyıracaksın?
yok hocam
olmuyor
yakışmıyor
beni delirtmeye deymiyor

zor iş

zor iş kadın olmak
tüm hormon dengesizliklerine karşı sağlam durmak
bazı ayların tüm sakinliğine karşın, bu ay pms denen zat-ı muhterem tam anlamı ile ağzımın ortasına oturmuş ve hacetini gidermekte.
sorsanız her şey kötü, her şey berbat, hiç bir şeyin düzelme ihtimali yok, her şey daha da kötüye gidecek
öyle tatlı matlı kurtarmıyor durumu
tenezzül bile etmedim yemeye, o radde...

neden bu şekilde hissettiğimi bilmek bile, hissin darbesini azaltmıyor
feci bir kendine acıma ve tiksinme hali
akşamları tuhaf tuhaf rüyalar...

genelde aşırı sinirle kendini gösterirken hazret, bu sefer ters vurdu.
beni vurdu yetmedi uruk beyi de vurdu anasını satayım :)

kafadaki ses susmuyor, susamıyor.
4 gün daha sabır, ama nerede o sabır?

right where...

See the animal in his cage that you built
Are you sure what side you're on?
Better not look him too closely in the eye
Are you sure what side of the glass you are on?
See the safety of the life you have built
Everything where it belongs
Feel the hollowness inside of your heart
And it's all...
Right where it belongs

What if everything around you
Isn't quite as it seems?
What if all the world you think you know
Is an elaborate dream?
And if you look at your reflection
Is it all you want it to be?
What if you could look right through the cracks?
Would you find yourself...
Find yourself afraid to see?

What if all the world's inside of your head
Just creations of your own?
Your devils and your gods
All the living and the dead
And you're really all alone?
You can live in this illusion
You can choose to believe
You keep looking but you can't find the woods
While you're hiding in the trees

What if everything around you
Isn't quite as it seems?
What if all the world you used to know
Is an elaborate dream?
And if you look at your reflection
Is it all you want to be?
What if you could look right through the cracks
Would you find yourself...
Find yourself afraid to see?

http://fizy.com/#s/12beao

Wednesday, November 30, 2011

muhtemelen demiştik

muhtemelen demiştim geçen hafta
bugün bloglarda gezinirken bir yazı okudum
benim acemi cümlelerime daha derli toplu bir hal vermişler
daha oturaklı, daha anlaşılır olmuş

beğeni ve sevmek

Seven, karşılıksız sever!…

Beğenen karşılığını ister!.

Benim istediğim gibi yaşarsan seni boğarım sahip olduklarıma, der beğenen!.. Onun zaten fıtratında yoktur sevgi, bilmez aşkın ne olduğunu!.. Ne üzere yaratılmışsa, odur tüm meşgalesi… Karınca gibi çalışır; maymun gibi çiftleşir; aslan gibi yavrularına sahip çıkar… Ama pervane gibi sevemez!. atamaz kendini ateşe!.


Sevgi sonunda yanmayı getirir!.. Beğeni ise sonunda kaçmayı!.

çok

çok şey söylemek isteyip, çok susulan günlerden biri
hani tıpayı açsam akacak
ama susmak konuşmaya yeğdir bazen
çok konuşmak, çok dert, çok değişiklik
sessizlik... şşşşş

Tuesday, November 29, 2011

sabahlar gülerek geçmeli

babamdan hiç bir şey öğrenmesem 2 şey öğrendim:
- birincisi sofrada asla kavga edilmez, tatsız konu konuşulmaz
- ikincisi sabahları kimse kimseyi zıvanadan çıkarmaz

ha birde kimsenin malını zükmemek var.

kendi malıma da hoyrat davranmam, bilmediğim şeyi kurcalamam, bir şey yapmam gerekiyorsa bilmediğim bir aletle önce bilene sorup, sonra yaparım.
Malı kıymetlilerden değilim ama mala saygıyı da beklerim doğrusu. bir şeylere sahip olmak için poposu yırtılan benim zira, miras kalmıyor her aklıma eseni yapayım diye.

kahve makinesini de kullanmayı bilmiyorsanız kullanmayın arkadaşım... filtre kahveye ayrıca su eklenmez, içine konan kahve zaten belli bir su miktarına göredir.
makineyi taşırıp ortalığı bok ediyorsun
kahvemin içine ediyorsun
makinayı suya boğuyorsun

bir demlik kahve çöp
kıçını kaldırıp kahve alan değilsin
makine alan değilsin
nasıl bir rahatlık?

sonra üzülme yaşama alanını daraltıyorum diye, her gün yeni bomba patlatan sensin.
bomba gün yavaş yavaş popona yaklaşıyor, benden söylemesi...

Monday, November 28, 2011

URUK HAI 2

şimdi bu adam yazmaz buraya
yarın öbür gün menşhur filan olur
bi de me like


Dinlediğim tüm masalların ve dinlettiğim tüm şarkıların adına denedim seni...
Adına benim aşk dediğim
Seninse ne diyeceğini bile bilmediğin;
Kimi zaman inatçı ve huysuz
Kimi zamansa hırçın ve huzursuz
Dokunuşlarına,
Kendinden kaçışlarına tuttuğum tüm aynaların yansımasında
Denedim…
S. Sanç (daha bi karizma oldu sanki böle)

URUK HAI 2

şimdi bu adam yazmaz buraya
yarın öbür gün menşhur filan olur
bi de me like


Dinlediğim tüm masalların ve dinlettiğim tüm şarkıların adına denedim seni...
Adına benim aşk dediğim
Seninse ne diyeceğini bile bilmediğin;
Kimi zaman inatçı ve huysuz
Kimi zamansa hırçın ve huzursuz
Dokunuşlarına,
Kendinden kaçışlarına tuttuğum tüm aynaların yansımasında
Denedim…
S. Sanç (daha bi akrizma oldu sanki böle)

galiba...

galiba bir nevi mobbing yapıyorum
sorry
beni akif ile delirtmeyecektin
sen ignore istedin...

galiba...

galiba bir nevi mobbing yapıyorum
sorry
beni akif ile delirtmeyecektin
sen ignore istedin...

tembelliğe kolay alışılıyor

en çalışkana damı bile bir kaç ay, yarım işle bırakırsan tembelliğin bokunu çıkarır
bir zükümle ilgilenmez
ve üzerine bahane bulur
ben deliririm
kafamı toplayıp iş yapmaya çalışırken, karşımda biri soliter oynarken katil olmaya aday kişi: ben!!!!
o tık tık tık sesine çemkirmeme son 30 saniye

affet?

bugün eski mecraya göz gezdiriyordum
her daim dokunup geçen, şarkının postunu gördüm
yine aynen acıtıyormuş şarkı hatırladım

Ben seni sevdiğim zaman bu şehirde
Yağmurlar yağardı
Beni seni sevdiğim zaman bu şehirde
Ayrılık kurşun gibi ağırdı

eylüldü, yağmur vardı, çok yağmur vardı hatta
yine zor bir bebek paralama ertesi idi
deliydim, doluydum, yalnızdım, esiyordum, gürlüyordum, sıra sıra dizme günleri
sende dizileceklerden biri olacaktın güya
dizilen ve belki ipe giden ben oldum :)

kaybetmek için çok erken, sevmek için çok geç


bugünde hal bu...
bakalım araya başka bir melodi girip değiştirir mi seyri...

sevgili dünnük

sevgili dünnük,

bazı arkadaşlar bazen uyuz oluyorlar
bende onlara uyuz oluyorum o anlarda

sonra kağıthane metro açıldı
aybaşı gelsede orada dağıtsak diyorum

ya dünnük, bahause odunu 15 liraya yakın satarken, bakkalda neden 5 liraya bulabildik? ve neden buna bu kadar geç uyandık?
sonra ütü sevimsiz bi hadise, hayır kendisinin yapılmış haline aşığım ama yapmasına aşık değilim.
sonra hani haftasonu dinlenme zamanı idi? kuyruğuma teneke bağlı it gibi neden koşturdum ki ben? gelecek haftasonu yemezler... bütün gün yatıp tv seyredicem

sonra dün yüzüme yeşil çay maskesi yaptım ben, pek güzelmiş
sık sık yapacağım
sonr aakşam pek güzel sütlü nuriyeyi mideye indirdim ama pişmanım, şu kilo alma işi bi son bulsa, üzerine verilse diyorum, giyecek bi zük kalmayacak soon.

sonra bugun 2de savcılık var
sonra bugun patron is back
neyse çalışayım ben uslu uslu...

sonra önemli güne 2 gün kaldı, elixir bey pek huysuz olur... fazla işgal etmiyim ben buraları :)

Sunday, November 27, 2011

Ot kadardık

Ve eğitilmeye mahkum edilmiş köpekler gibi dağıldık, eğitim alanının dört bir yanına… Peşimizde koşturan eli sopalı adamlarca canımız yakıldı, sıraya dizildik ve baş eğmeyi öğrendik ilk olarak… Ardından da tek sıra halinde durmayı…

Gökyüzünü şemsiye sandığımız mutlu günlerimizde yağdı ilk yağmurlar. Sırılsıklam sığındık kuru kalan içimize… İçimiz kuruyken, dışındaki ıslaklıktan daha güven verici olmuyormuş, bunu da öğrendik.

Kendi kendimize en narin olduğumuz zamanlardı; yanımızda anamızın babamızın olduğu, bize kol kanat gerdikleri zamanlar. Şımarabileceğimiz kadar şımarabiliriz sandık. Hayatın önümüzde diz çökeceği günleri bekledik umutla ve inançla… Sonra beklediğimiz gün geldi ve büyüdük. Biz büyüyünce, ayaklarımızdaki ayakkabıları ve çorapları çıkardı hayat ilk olarak. Sonra yürüttü cam kırıkları ile dolu yollarda… Yere sağlam basan her yerimiz kanadı.

Kendimize, kendimiz gibi insanlar bulduk zamanla… Yamadık yanımızı, yöremizi… Kanayan ayaklarımıza daha az yüklenerek, birbirimizin omuzlarına dayandık. Kimi zaman biz aldık ağırlığı, kimi zaman onlara yüklendik. Uçurumun kıyısına geldiğimizde, elimizden tutup çeken de oldu içlerinde, daha hızlı düşmemiz için iten de… Sonra baktık olmayacak, bireysel hareketlerin sınırlarını araştırmaya karar verdik. Ya kanasa da kanasın, tek başımıza ayakta duracaktık; ya da işte oturup kıçımızın üstüne, son darbeyi bekleyecektik.

Otomatik, zaman ayarlı ve günün belli saatlerinde belli eğimlerle, açılarla çalışan fıskiyelerin altında boy gösteren yüzbinlerce çimen gövdesinden biriydik. Bunu öğrendik. Payımıza düşen su için kavga etmeyi, üzerimize hasbelkader denk düşen su damlasından kana kana içmeyi, kökümüze değen serinliği sonuna dek soğurmayı öğrendik. Ama az biraz boy atıp sivrilince, tepemizden geçen ve her birimizi aynı hizaya getiren çim biçme makinelerine kurban verdik sonunda, büyüttüğümüz, farklılaştırdığımız her yerimizi…

Baktık böyle de olmayacak; kendimizde ne varsa sorgusuz sualsiz vereceğimiz bir başka ota kaptırdık kendimizi… Rüzgarda salınışına, fotosentez yapışındaki asaletine, en olmadı rengine vurulduk. Ne kadar spor varsa üzerimizde, aktardık ona… Ya da o bize… Yeni otlar büyütmeye çalıştık. “Sen” dedik onlara, “Benim yaptığım hataları yapma!”

Ve büyüdü sonra… Yaşadığımız ne varsa aynısını yaşayarak; her iki ottan aldığı tüm salak genlerin hakkını vererek, o da bir çim biçme makinesinin altında tek tip hale geldi. O zaman anladık, yaptığımız tek hatanın; o ana kadar olanların kendi hatamız olduğuna inanmak olduğunu… Artık sararmış, sökülüp atılacak ayrık otları haline gelmişken fark ettik, asıl kavganın eli sopalı adamlarla başladığını… İlk baş eğişte kaybettiğimizi bu savaşı ve bir daha asla kazanamayacağımızı…

Tam bunları anlatıp konuşacakken, koca bir öbek inek bokunun tepemize düşüşü ile sona erdi, yeşilden sarıya çalan hayatlarımız. Şanslıysak kurutulup tezek olmayı beklemeyecek, karışıp kendi yaşadığımız ve büyüdüğümüz toprağa, humusa bulanmayı dileyecektik. Şanssızsak eğer, bir sobanın yüksek ateşinde bitecekti macera…

Eğitilmeye mahkum köpekler gibi, bir it dalaşının sonunda yitirdik her şeyimizi… Koca bir ömür, ottan ve boktan ibaret yaşayıp, sonunda gübreleşmeye soyunduk. Kokabildiğimizce kokarak aldık kimi zaman intikamımızı… Kimi zaman da işte sessiz sedasız dağıldık, toprağa karıştık.

Ne yaşadık diye sorarsanız; işte hepi topu bir ot kadardık.  

Friday, November 25, 2011

Konulardan bağımsız..Somewhere over the rainbow

Untitled..

Resmi geçit

ben demiştim sana elixir efendi oralarda dolanmayalım kasılıyorum diye
aha da aradı işte bugun
hep senin yüzünden :P

nasıl yani?

cumhuriyet başsavcılığı?
şüpheli olarak ifade?

yo yo yo dostum, çok fazla bu...

Thursday, November 24, 2011

what a relief

tek çocuklar temelde tek başlarına yaşamayı bildiklerinden, topluluklara pek uyamazlar.
bir kısmımız açlıkları bastırmak için aşırı sosyal iken, diğerlerimiz hiç kimse olmasa dahi hayatta kalacak şekilde yaşarlar. eğilip bükülmeyi, gereksiz fedakarlıkları, göz yummaları bilmeyiz.
bunları bilmeyen taraftayım, sevdiğim çok insan varken bile hepsini hayatıma limitli sokabilirim alışmamak için; hayatta kalma becerilerimi kaybetmemek için.
Bu yüzden herkes gidebilir, herkesle iletişim kopabilir...

ama senle kopmasın; sen kal
hayat uzun, sen hata yaparsın, ben yaparım, beraber yaparız... ama sen kal
sen kaybetmekten korktuğum olarak kal
sen özendiğim olarak kal
sen kaybetmeyeceğim olarak kal
sen yaptığımız her şeye beraber gülebileceğim olarak kal
hazır biri ile her şeyi konuşmayı öğrenmişken, konuşabildiğim olarak kal
kaçmayacağım olarak kal
ne bok yersem yiyeyim kaçmayacağım olarak kal
rahat paylaştığım olarak kal
güvendiğim olarak kal
kal sen
gitmeyen ol
yol bizim için bile hala çok uzun
pek fazla macera var önde
nerelerden geçsek yer yön bilelim
emin olduğum olarak kal...
canım acıdı diyebildiğim olarak kal

korkmuştum, ama geçti... ama yine de kal
dostluğunu hiç bir şeye değişmeyeceğim olarak kal

çalışınca

uzun ara sonrası sıkı çalışınca aklıma cin cin fikirler geldi
mesela şöle limon kabuğu rendelesek, sonra az sarımsak dövsek, az taze kekik
tereyağ ile karıştırsak, dondursak rulo halinde
sonra kesip sıcak ekmekle altlık yapsak

ya da güsel bir t-bone üzerine salsak kendisini

huzurlu uyku

huzurlu uyudum ben dün akşam
içkisiz
gülümseyerek
sıcak

ve sabah 8,20de uyandım
dinlenmiş kalktım
arı gibi çalışkan gün
kendim geri döndü galiba :)

Bazı

Bazı geceler insan mutlu uyur
tüm sevimsizliklere karşı güzel şeyler olmuştur
sıcaktır...
güzeldir...
bu gece öyle bir gece

Wednesday, November 23, 2011

one day

dün akşamın filmi idi one day
ailemizin oyuncusu Anne Hathaway

açılış: üniversiteden mezun olan 4 genç
filmin kahramanı olacak kızımız (Anne H.) idealist, işçi sınıfı bir aileden, kendine pek güveni olmayan, temiz aile çocuğu
diğer kahramanımız Dexter, bi nevi piç, orta üzeri bir ailenin veledi.
iki zıt karakter, mezuniyet gecelerinde one night stand tadındadırlar, bir şeklide olaylar gelişir ve sadece beraber uyurlar.
günlerden 15 july...
filmde hayatlarındaki çeşitli 15 of julylar gösterilir, beraber geçirdikleri, ayrı geçirdikleri, kavgalı oldukları vs vs
bir yandan derin bir dostluk, bir yandan platonik aşk
oğlan pek uçarı, uçan kaçan ne varsa af etmiyor
birinin kariyeri yükselirken, diğeri dipte kalıyor
sonra gün oluyor devran dönüyor
biri başarılı bir yazar, diğeri hiçe yakın
her şey değişiyor ama tutkular sabit
en sonunda mutlu son geliyor, evleniyorlar, çocuk sahibi olmaya çalışıyorlar, 1 sene geçmesine rağmen tık yok
kızımız son regl olduğu sabah asabiyet içinde, hafiften arıza da yapıyor
günün sonuna doğru akşam buluşmak üzere sözleşiyorlar
ama bummmm hikaye mutlu son ile bitmeyecek
kızımız bisikleti ile ilerlerken bir kamyon altında can veriyor
sonra diğeri hayata devam ediyor

filmin sonunda Dexter'ın nasıl devam ettiğini tam olarak göremiyoruz
ama bu dostluğun/arkadaşlığın/aşkın neden filizlendiğini öğreniyoruz
az biraz belki gözümüzde yaşarıyor

seyretmek şart mı? yooo, hiç değil
ama seyretsek iyi olur mu? evet olur, tatlı işlenmiş bir hikaye, arada hoş dialoglar var
bane ne kattı? biraz daha korku... çok istediğine kavuşursan, murphye tabi isen, muhtemelen biriniz ölürsünüz :)

hani...

hani bazen koca kadın bazen ahmak kız çocuğu oluyorum ya
kız çocukluktan istifa etsem ve sadece koca kadın olsam nasıl olur?

yessssssssssssssssssss

yesssssssssssss
sinirli sabahların arkasından güzel haber gelirmiş...
insan sevinçten ağlarmış

bir sonraki ağlamam, akif'in yırtılışından sonra...
o gün filmi koparacağım işte
kendimi bırakıp sarhoş olacağım gün o gün olacak...

yessssssssssssssssssss

yesssssssssssss
sinirli sabahların arkasından güzel haber gelirmiş...
insan sevinçten ağlarmış

sabahlar sinirlenmek için değildir

bir kaç gündür üzerime kalana sabi hal çerçevesinde, sabahları sadece gülümsemem gerekiyor; ya da insanlarla iletişimi sıfırlamam.
zira nasıl parlayacağım tahmin edilemiyor, başkalarını geçtim ben tahmin edemiyorum.

Sabah kalktım, yıkandım, günlerin aksine gömlek-hırka-makyaj şirin çocuk oldum.
kahvemi koydum, taze simitimi yedim, göreceli olarak mutlu sayılacak yerdeyim.
Öğlen işten çıkıp, teee akşama kadar gelmeyeceğim, dışarıda farklı bir şeyler yapacağım. Hatta arkadaşım saç düzleştirici getirdi, saçlarımla bile oynadım.
O denli kastım bu sabah iyi geçsin diye.

Amaaaaaaa....
ama işte...

aaa Akif'in işinin yanında siz nesiniz ki deyince şafak attı; kendimden geçmişim.
yeni ayılıyorum
beğenmeyene kapı işte orada...
hiç kasmayalım...

Tuesday, November 22, 2011

sen...

- akşam gelsene
- olmaz tüm gün üreticiler vardı, çok yoruldum, maillerime bile bakamadım, onları yapmam lazım
- tamam... yarın yaparız o zaman bir şeyler?
- konuşuruz
- peki... sesin soğuk?
- aklım yapacaklarımda, bitireyim alo derim, olur mu?
- tamam...

ama yawwww

kim ne derse desin en güzel How I Met Your Mother season...
geçen hafta barney bitirdi beni
bu hafta robin damgayı vurdu
ve puştlar her bölümü lannnnn diyeceğim şekilde kesiyorlar
till next tuesday...
geç zaman geççççç

Güneşli Salı

Güneşli ya bu sabah
Neşeli olmak lazım
Gülmek lazım
enerjiyi yüksek tutmak lazım
düşmemek lazım

Geçen bir kaç günün aksine, moralleri yüksek tutmak lazım
nefes almak değil, yaşamak lazım
sıkılmamak lazım

derin nefes...
ve çalışmaya başlama, sonrası gelecek kendiliğinden

Monday, November 21, 2011

bak sen...

- hafta içi bi tek salı olmuyo

- e napalım?

- sen gel suadiyeye

2 lob 1 beyin?

2 lob bir beye ait olabilir
ama o 2 lob benim kafatasımda bir beyin etmiyor
sonra lobdan lobstera atlıyorum ki kendimi maine'de zannetmem an meselesi
ama dağ taş efes olunca bunun da imkansızlığı basıyor üstüme
bir yerlerden bir prosecco gözükür mü acep?
tam şu saatte güneş batıyormuş gibi yaparken, camdan hoş bir kızıllık süzülürken mesela.

ya da öyle olsa ki ben bir spa'ya ışınlansam, elimdeki yasemin-yeşil çay karışımı yaratmış olabilir bu hissi, ama hiç fena fikir değil.
sıcak su, sıcak taşlar, 4 free hand bile olabilir, hatta bile değil, please olsun
üstüne uyku şöyle en bebeksi.

kalkınca gazete okumamalı ama, mesela dersim-sabiha gökçenler, time kapakları, garip gülşen suratları
börghhhhhh

Saturday, November 19, 2011

Bakış açısına saygı mı? Densizlik mi?

Söz konusu sibel Arna olunca, içimdeki Ece Vahapoğlu damarı da kabarıveriyor; aynı kefenin farklı noktalarındalar benim için.
Çok merak eden açar okur tabii

Ama :
1. kimse çocuk doğurmadan anne değildir, büyütseniz bile değilsiniz, 5 sene çocuk büyüttükten sonra ne var elimde? geçmiş, gitmiş, izi bile kalamamış anılardan başka?
2. Çocuk doğurduktan sonra bu bakış açısı pek sevecen, pek hoş gözükür ama sadece karşıdakine eksikliğini hatırlatmaya yarar
3. Çocuksuz kalmışken ağzımızdan çıkan ile kafamızdan geçen arasındaki farkı bilmek mümkün değildir, elbet seçim olarak bunu tercih eden ve bununla çok mutlu olan vardır ama hepimiz bir değiliz.
4. Üretmek çocuksuzluğa mı bağlı? JK Rowling de istisna...
5. ağız ve yürek dolusu BSG dileklerimle

Problem solved

Friday, November 18, 2011

diamonds are girls best friend?


mi acep?
cuk
pearls are better
pearls with black diamonds even better

ADELE

Fenaymış bu kadın...

I heard, that your settled down.
That you, found a girl and your married now.
I heard that your dreams came true.
Guess she gave you things, I didn't give to you.

Old friend, why are you so shy?
It ain't like you to hold back or hide from the lie.

I hate to turn up out of the blue uninvited.
But I couldn't stay away, I couldn't fight it.
I'd hoped you'd see my face & that you'd be reminded,
That for me, it isn't over.

Nevermind, I'll find someone like you.
I wish nothing but the best, for you too.
Don't forget me, I beg, I remember you said:-
"Sometimes it lasts in love but sometimes it hurts instead"
Sometimes it lasts in love but sometimes it hurts instead, yeah.

You'd know, how the time flies.
Only yesterday, was the time of our lives.
We were born and raised in a summery haze.
Bound by the surprise of our glory days.

URUK HAI

EFENDI YAZMIŞ:

‎"O gelip bana yağmazsa, ben ona gider ıslanırım" diyorum.
Sonra işte nedense gitmiyor;
oturup usulca kaldırım taşlarının üstüne,
Karayel'in önüne kattığı bulutların olduğum yere gelmesini bekliyorum.

BEĞENDİM

Thursday, November 17, 2011

bazen



bazen çift kaşarlı sucuklu ve 2 budweiser gibisi olmaz

Seni parmağımda oynatırım

Fairy Tales


Senelerle birlikte masallar da değişime uğruyor tabii ki. bizim pamuk prenseslerimiz, yedi cücelerimiz, kötü kalpli kraliçelerimiz yerlerini başka kahramanlara bırakmaya başladı çoktan. Belki de onlar iyice unutulmaya yüz tutmadan yapılan en iyi işlerden biri Once upon a time.

70 ve öncesi kuşağın aklına gelen tüm masal kahramanlarını bir arada düşünün, ve yapılan bir büyü ile halen bir kasabada hep beraber sıkışıp kaldıklarını. Minik bir çocuğun büyüyü bildiğini ve çözülmesi için uğraştığını ve gelişen olayları.
flashbacklerle once upon a time'a da dönüp hem geçmişi hem de bugün ki versiyonları seyredip, biraz düşünceye dalıyorsunuz.

Cast'te benim en çok dikkatimi çeken House'un güzeli Jennifer Morison.
Prince Charming, snow white, periler, cindirella, geppetto, derken vakit hızlı akıyor, her bölüm sonu da bir iki soru takılıyor akla.

Tavsiye eder miyim? yes

yeni merakım burç

yay
Farklı konuların ve olayların sizi heyecanlandıracağı bir gün geçireceksiniz. Aniden çıkacak bir seyahat veya yolculuk, tüm neşenizi yerine getirebilir. Özgür olmayı ve değişik davranmayı seviyorsunuz. Bugün, çevrenizdeki insanlandan da aynı düşünce ve davranış tarzını görmek isteyebilirsiniz

oğlak

Üzerinizde hissettiğiniz baskıyla hareket etmek zorunda kalacaksınız. Hayatınızda ilginç deneyimler yaşıyorsunuz. Bu sıralar kendi kabuğunuzda olmak size iyi geliyor. Yine de göz önünde olacağınız ortamlarda ve iş alanlarınızda, bugün ilişkilerinizden büyük fayda görebilirsiniz.

eksik kalmasın boğa
Aşk hayatınız için harika bir gün. Şansınız yüksek olacak. Özellikle sanatla uğraşanlar için çok güzel haberler alacakları ve sağlam projeler içinde bulunacakları bir gün olabilir.

çok şükür

sabah sabah 2 çok şükür

uyuz elixir beyin sesi iyi, kikirdiyor

bakanlık temiz bulmuş, 70,000 TL para cezası yok, oh oh oh oh

çok şükür....

sabah

kapalı hava
yağmurlu
insan zıplayarak kalkamıyor yataktan
gözler şiş
kahve elde
baygın baygın dolaşıyor, rutin sms + telefon görüşmesi
rutin ya, rahatlatıcı her şeye rağmen

ellerim gerilmiş, şişmiş ya da
az kaldı hafta sonuna
rahat yatağa az kaldı

Wednesday, November 16, 2011

günlük burç yorumlarından mahrum kalmayalım

YAY

Kariyerinize dayalı hizmetlerinizde süper yaratıcı ve güzel bir gün olabilir. İşinizi yapacak ve karşılığını fazlasıyla alacaksınız. Akşam saatlerinde ilgi alanınız dış ortamlara kayacak.

OĞLAK

Aşk hayatınız güzel gelişmelere gebe. Sevdiğiniz insanla seyahat hazırlığı yapabilirsiniz. Sanatla uğraşanlar için harika bir gün olacak. Akşam saatlerinde para konuları konuşulacak.

günlük burç yorumlarındna mahrum kalmayalım

sıkarım artık

kendimi bile sıktım süreçte

kafa dağıtalım, yarın kasım üçüncü perşembe
yani primeur şarapların çıkış günü, Beaujolais Nouveau
6 ayda tüketilecek, bağbozumundan hemen sonra çıkan taze şaraplar
içimi su gibi, meyve kokularının hakim olduğu içimi kolay, herkesin sevip tüketebileceği şaraplar

dünyada 150 ülkede aynı gün satışa sunuluyor ve ilk kadehker kalkarken Le Temps des Cerises söyleniyor

sözlerini şuradan okuyabilirsiniz

ensemiz kalın olsa, konsolosluktan bize d edavetiye gelirdi belki bu kutlama için, ama bu gecelik bize yalanmak düşer :)

Tuesday, November 15, 2011

5

5 kez açıp kapadım sayfayı
yazma isteği var ama ne diyeceğini bilmek yok

son haftaların olağan salı gecelerinin aksine gelişen bir gece...
trafik yok
sakin
sessiz
ben-klima-bilgisayar-biraz kola-bol su
sistemden temizlemek lazım alkolü
filmler iniyor bir yandan
yorucu abuk sabuk gün bitmek üzere
sabah olunca her şey normale dönmüş olur mu?
normal var mı?
varsa bile, ben gördüğümde tanıyabilir miyim ki?

Elixir beye not: uruk beyle konuştum, haberler iyi, buluşalım dedik...

Monday, November 14, 2011

Pazar süprizi

"Bu sefer seninle ilgili hiç bir şey yanlış gelmiyor"

BSG!

Saturday, November 12, 2011

rana der ki

Rana der ki:
Sabah gözünüzü açtığınızda evin herhangi bir köşesinde 'günaydın' diyeceğiniz biri varsa, evden çıkarken 'hoşçakal' diyeceğiniz biri varsa, gece uykuya giderken 'iyi uykular' dileyebileceğiniz biri varsa mutlu olun, şükredin vs..

Ben derim ki:
bazen bunların hiç biri yetmez

ha bir de "once ödlek, always ödlek" zaman içinde götlek olma ihtimali de var

Thursday, November 10, 2011

deneme

denedik tutturamadık elixir beye
önümüzdeki maçlara bakacağız
muhahahhahaha

Allah Allahhhhhh

sabah 10da ben sana hediye aldım diyen bir tip
utanan ben...

Monday, November 7, 2011

garip ruh halleri

hep beklenen sahnelerin içine kendini oturtamamak...
her sahnede bir tuhaflık...
neden?
fikir yok

çeneyi tutabilme?
sıfıra yakın

huzurlu muyum? evet
mutlu muyum? evet
adını koyamadığım bir iğreti hal
muhtemel güvensizlik kaynaklı

her zamanki gibi en top noktada sanki bitecek duygusu
duygu esir aldı
bekliyorum
hafıza kötüyü iyiden fazla tutuyormuş galiba

kafam okşanıp bitanem dendiğinde bile, beklediğim 5 sn sonra bitmesi
her an ağzından bir şey çıkacak duygusu

tecrübe
öğrenmişlik
oysa ki şirket sözleşmeleri hazırlanıyor
ev kuruluyor
aile toplanıyor

AMA BEN GÜVENMİYORUM

ps: ohannes, dr'da bana brad mehldau cdsi arattı, elixirin twitterda dinlediğini yazmış, elixir=bu mu? kopyalarla yaşıyoruz muhahahaha

Friday, November 4, 2011

isimsiz (untitled) 12 ISTANBUL BIENALI - Antrepo 5

Bienalin açılışından sonra pek de katılım sağlayamadım.Dün başka bir event için antrepo'ya gitmişken Bienali'de şöyle bir gezeyim dedim. Dürüstçe konuşmak gerekirse çok da ahım şahım iş göremedim ama bu demek değildir ki Bienal'i gezmeyin. Vasat asla değil ama çok da enteresan işler bulamadım açıkcası..
Baktım işler beni sarmıyor kendi otoportremi yarattım ;)

 Mona Hatoum'un işleri iyiydi..

Bu 4 metreye 2 metrelik bir iş..

Bu paraları beğendim
bu işleri de beğendim, 6 parçadan oluşuyordu..
Bu kocaman bir işti..
Netice itibariyla bende fotoğraf çekip isimsiz-untitled olarak yayımlıyorum. Beğeniler subjektif olup yorumlar beni bağlar..


Thursday, November 3, 2011

aidiyet

kimi kahvesiz, kimi sigarasız, kimi bilmemne tişörtü olmadan yaşayamaz ya
benim kendimi bir yere, bir şeye ait olmak hoşuma gider
uzuncadır, yok aidiyetim sanıyordum
hayatım boyunca nadir hissettim ait olmayı

bu gece fark ettim ki, muhtemelen ben ait olma hissini bilmiyorum
bir kaç haftadır, çokça değişken ama aslında rutin geçen zaman fark ettirdi bu hissi

keşfettim ve bir işe mi yaradı? yoooo
mutlu hissettim ama
bir de güvende
tüm ince ip oyunlarına rağmen, güven

susan miller ablayı okumaktan mı, yoksa sevildiğimi çokça insanın hissettirmesi mi, yoksa bir sorundan komple kurtulmak mı bilmiyorum, ama güven-heyecan-huzur-yenilik-rutin böyle tuhaf bir hal
sevdim ama bu hali

bir şeyler değişti sanki

Wednesday, November 2, 2011

Bi pet shop boys vardı



artık yok
ah be abim, tamam tepe açılmış ama o saçları öne getirmek nedir...
ahhhh ahhhhh
...
hoşgeldin kadınım benim, hoşgeldin
yorulmuşsundur,
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını...
ne gül suyum ne gümüş leğenim var...
susamışsındır
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır
sana beyaz keten keten örtülü sofralar kuramam
memleket gibi esir ve yoksuldur odam
hoşgeldin kadınım benim, hoşgeldin
ayağını bastın odama,
kırk yıllık beton çayır çimen şimdi
güldün,
güller açtı penceremin demirlerinde
ağladın
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam
hoşgeldin kadınım benim, hoşgeldin

akşam içkiye meze olan sohbet, kadın erkek ilişkilerini bendeniz üzerinden incelemekti bir yerde
benim korkutuculuk ve kaçırıcıklarımı bulmaya çalıştık
bir yerlere kadar gelsek bile, esas sebep hala soru işareti benim için

taşların yerine oturma dönemi, benimse sessizce fırtınanın dinip, görüşümün açılmasını beklediğim dönem. Değişiklik olarak, olaylara yön vermeye debelenmeyip, kendiliğinden gelişmesini bekliyorum. Koşulları yaratmak yerine, oluşan koşullara nasıl uyum sağlayacağıma bakıyorum.

gülmeyi bekliyorum... doya doya, korkmadan, düşünmeden

Çarşamba

uyuşturucu sonrası yoksunluk krizi, haleti ruhiyemi net açıklayacak şey

kafam toplanmıyor, 10 dakikada bitirdiğim işleri saatlerce yapamıyorum
daraldım, sıkıldım
hadi tatil gelsin yine

gazete okumak ayrı işkence, her haber sonrası bir küfür sallıyorum en adanalısından

neyse daha akşam olacak... belki kayda değer bir şey olur

Thursday, October 27, 2011

Sabah Kahvesi

Uzundur sabah kahvesi içemiyordum, denk gelmiyordu 1 haftadır düzenli olarak yine filtre kahveye düştüm, içmeden de kendime gelemiyorum.Şimdi sabahları capuccino içiyorum, çok tiryakisi değilim lakin capuccino ile sabah muabbeti de eklenti halinde geliyor :) bu yüzden capuccino içmek iyi..sabah kahvesi güzel..tavsiye bundandur...

tarihe not

bugün şişme yatak geldi
iki kat uyumak yok


tam 1 sene sonra tekrar okumak için bu notlar
yeni yaşımda, nereden nereye geldiğimi unutmamak için
her karanlığın sonunda pırıl pırıl bir güneş beklediğini hatırlamak için

Wednesday, October 26, 2011

gün özeti

sabah kalk, surat asık
öğlen, surat asık
akşamüstü, surat asık
akşam, surat asık ama eh işte
ofisten çıkış saati
elixir bey, ben, nergis: asansörde kopulur, asansörden karşı komşu çıkar, nero ve ben gireriz, kibar elixir kapıyı tutar, karşı komşu elixirin katta ineceğini mi yoksa asansöre mi bineceğini anlamak üzere berabermisiniz diye sorar
elixir bey cevap verir:
- biz arkadaşız

nergis anlamaz, seden yarılır

sonra elixir ve seden ikea ya giderler, sedenin nihayet bir yastığı ve yorganı olur
dönerler, hesapta ofiste laylay yapılacaktır.
ama sedene beklenmedik bir telefon gelir, uçarak ofise gidilir, seden saçını yıkar, üstündeki sigara kokusunu yok eder ve dışarı çıkar
keyifli bir 1,5 saat geçirir
ve şimdi bu satırları yazar

Tuesday, October 25, 2011

Monday, October 24, 2011

Elixir bey, elixir bey

lan elixir bey, diyorum ki bu hafta içi bir akşam karşıya geçelim, dükkan burger şubelerine gidelim, hangisinde ise şu çakma gülse birsel ben bir yakından göreyim

gömmeye çalışırsam engel olursun

ama bir bahane ile arıza çıkarayım ben
bir çemkireyim
bir şey yapayım

belki bir parça rahatlarım
sende arada bir burger yersin
ni dersin?

çene düşmesi

nasıl çenem düştü
durmadan konuşmak istiyorum
durmadan ağlamak istiyorum
durmadan anlatmak istiyorum

boş boş hepsi
sanki anlatmak bir şey çözecek
sanki...

SUPER SIC...arrivederci marco simoncelli!

arrivederci marco simoncelli..ciao tutti..#forza58SIC

 Çok sevdiğini insan kaybedince bir tuhaf olabiliyor.

Thursday, October 20, 2011

not ver. bilemem ki kaç

dün gece itibarı ile uyku mekanı ofistir
bir süre ikamet edecek ev yoktur
ama olsundur
huzur gelecektir
hepsi geçer...

hele eşyaları bir deliğe atalım...

Tuesday, October 18, 2011

hep şarkılardan

hep bu şarkılar yüzünden ki...
kaptırmış çalışırken, bir bakıyor insan oooo nerelere gitmiş.

öyle bir kaç hafta geçiyor ki, officially, yaşadığıma şaşırıyorum
her seyahatte sanki biri gidişin olsun dönüşün olmasın demiş
yok yere 2ye yarılan bavullar, giden işler, geri dönen işler, tekrar giden işler
bozulan sağlık, kafaya düşenler, yere kapaklanmalar, en son freni patlayan yağı boşalan uçak

verilmiş sadakalar işe yarıyor demek ki... aklın ve mantığın yetmediği haftalar bunlar

sonra şarkılar giriyor yine devreye, lal çalıyor mesela

oradan aklıma rüya geliyor

sonra zeynep arıyor, 7-8 senedir yolumun belki 1 defa kesiştiği zeynep, yenidoğanının hediyesi için teşekkür edip, cumartesine davet ediyor.
sonra sabahları telefonumda günaydınlar var
çok eskiden kalma günaydınlar
sonra sorular geliyor, saygımızı kaybetmeyiz değil mi diye
oysa neler geçirdik, neler yaşadık, neleri yaşamaktan mahrum ettik kendimizi, hatta çoğunda sen mahrum ettin bizi, ben çoğunda sana uydum
hiç ses yükseltmedik ki, kırmadık; kendimiz ya da belki ben çok kırıldım ama, birbirimizi kırmadık. bensiz girdiğin yerden, benimle çıkmak?

Sonra Zaferlerim çınlıyor kulağımda

sonra, uzun aradan sonra yenidoğan seveceğim için heyecanlanıyorum, özlemişim o kokuyu, burnumda hala.

Ardından garip geliyor, cuma günü artık değil istanbul'a dönmek, yaşamak bile süpriz, ama bir saatte dönüyor insan, geç olsa da, güç olsa da.

Cumartesi gecesi, taaaaa kaç sene öncesi gibi. Oturulan yerler değişmiş sadece, bu sefer korkan başkası, ölü gözler başkasında, yaşama çağıran ben, yaşamaya gelen o.
bir nevi başlanan nokta tekrar.
bundan yola çıkarak hayat yuvarlaktır denir mi?
hayatın p.şt ve i.ne olduğu kesindi, ispatlandı bir nevi...

cuma akşamı nefes alacağım mesela, süpriz nefes...
cumartesi kahvaltı
cumartesi konuşma
cumartesi yol
cumartesi dinlenme

yolun bir yerinde birbiri için üzülen, sevinenler yine aynı
tanıdık
bildik
olması gereken gibi
geciken gibi

ya bu sefer tüm taşlar yerine oturursa diye sormadan geçemiyor insan
40a 38
az değil
insanın özlediğine sarılıp, kokusunu çeke çeke yanaklarından öpmesinin huzuru, mutluluğu kaç şeyde var ki?
çocuk gibi her yere gider miyiz diye soruşunda? dolaşma isteğinde? sabah burak ile gidişim deyişinde? her günün dışında yaptığı şey için çocuk gibi gülerek haber verişinde?

ne medcezirler oldu... ne ya sonra soruşları...
kaç şey dayanıyor ki zamana?

her yan soru işareti, ben soru işaretiyim
ama hafifte olsa bir tebessüm var
bilinmeyenin korkutuculuğu yok, çünkü en kötü senaryo zaten defalarca yaşandı
bir daha gelse ne olur? sadece bir tekrar
ya tekrar etmezse? ya senaryo yeniden yazıldı ise? değmez mi risk almaya?

insan istediği kadar beni oraya gönderme diye yalvarsın, istediği kadar silsin, istediği kadar kaçsın, istediği kadar sevsin, istediği kadar düşlesin, istediği kadar hayallerde olsun
o araba yine aynı yere park eder
o araba yine orada bekler
o arabada yine çıkmadan önce ağıza bir sakız atılır
o arabadan inmeden yine mutlaka cama bakılır kafa kaldırılıp
kurutemizlemecinin kokusu yine çekilir buruna
merdivenler yine 2şer 2şer çıkılır
yatağın yine soluna yatılır
yine cenin gibi kıvrılır insan
yine içi dolar insanın
yine olacağı varsa kadın olur
olacağı varsa yine en akıllı, en sevimli, en küfürsüz, en saygılı, en sevgili, en çocuk, en komik, en ince, en nazik olur insan
yine uykudan uyanır insan
yine sımsıkı sarılır biri
yine her yer sıcak olur
yine konuşurken uyuya kalır
yine yine yine olur işte her şey, yaşam yine olur
yaşamak yine gelir hayata, sadece nefes almak biter
kimse nefesini engellemez
kıskanılırken, güvenir yine biri
döndüğünde yine sanki ilk defa görüyormuşça bakan olur
kalbinin çarpışını yine gülerek dinler biri
o hızlandırır, o yavaşlatır
doymak yine hatırlanır
uykuda yapılan en masum hareket, bambaşka kapıları açar
en zor olan, en kolay olur
normaldir çünkü
olması gerekendir
sanki başka hiç bir şey yoktur
sanki her şey budur
tüm üzenlere inat, tüm kıranlara, tüm kaçanlara, tüm düşüncesizliklere inat zarif olur her şey yeniden

uyurken ayrılamamak gösterir hepsini, yalan söylemeyen gözler değildir, uykudur
en rahatlığın kolaylıkla seçildiği uyku gösterir hepsini

cuma günü, bu sefer de ölümle mi kaybedeceğim diye meraktaydım
her birimiz bir ölümden döndük geldik
kimimiz mecazi, kimimiz gerçekten
o uçlar güzel değil
o uçlar sevgisiz
o uçlar eksik
kimse gelmeseydi de ortada olmak lazımdı
sabır lazımdı
sebat lazımdı
denemek lazımdı
cesaret lazımdı

derin nefesi alıp, daldım mavi derinliğe

Saturday, October 8, 2011

Biberiye


fotoğraf bildiğiniz çalıntı, noni'den
pek sevdiğim biberiyenin böyle güzel çiçek açtığını bilmiyordum

Monday, October 3, 2011

çok yol

çok yol yaptık biz
uzun uzun, kısa kısa, ama çok
en sertimi yumuşatıp, en yumaşağımı sertleştirdik
sonra denge
sonra süpriz
sonra?
bilmem...
beklemedeyim, bakmadayım, az biraz heyecandayım
son dakika korkuları
çocuğuna isim koyarken annenin heyecanı işte
ya da sevgiliden ilk öpücüğü bekleyişin...

kumar masasındayım ben
bile, isteye
iyiyi de, kötüyü de düşünmemeye çalışıyorum
adı üzerinde kumar masası, çokça kaybedip, nadiren kazandığın
diyorum ki, o kadar çok kaybettim ki, belki artık zamanıdır hep doğruluğunu bildiğimin

son dakika oturmam belki masaya, belki diğer oyuncular oturmaz ve iptal olur
bilmiyorum
bekliyorum
sorgulamıyorum
yaşıyorum
arıyorum
aranıyorum
koşul yok
nasıl akarsa...

Friday, September 30, 2011

Fethiye yolculuğu Bölüm 3/ Trip to Fethiye,Turkey Part 3 (videolu) with videos

Eh sıra geldi en zevkli kısma, ben yürümekten hoşlanıyorum sanırım bizim aile'nin genlerinden falan geliyor yoksa bazen hiç çekilecek şey olmayabiliyor lakin Fethiye'de dehşet bir öğlen vakti, hiç olmayacak yerden yürümeye tamamen bakmadan yanlış bindiğim minibüs'ten sonra karar verdim.Minibüs'le Ölüdeniz'e gideceğime Kayaköy minibüsüne binmişim, sonrada dedim ki, boşver ovacık'ta iner, Ölüdeniz'e yürürüm.Yaklaşık 3 km yol, çok sayılmaz yalnız sıcak+güneş+yokuşaşağı gibi parametreleri var :)
Manzara muhteşem ötesi, söylememe gerek yok..
Here is the most amazing part of my short trip to Fethiye, when i got in minibus (how silly i am), i hopped on the wrong way, so i decided to walkthrough to Deadsea (Oludeniz).These pictures taken by me as i walked :)
Bu görüntü ovacık çıkışından, toroslar gerçekten inanılmaz. This shot taken from the just the exit of the Ovacik district of Fethiye.
Bu noktadan itibarende yokuş başlıyor, as of this point all way is down.So basically climbing down these road all to the Fethiye/Oludeniz (Deadsea) takes 3,5 km.

Yokuş inerken aradaki bir yoldan girip eşsiz manzarayı görüntüledim. Hem video hem de fotograf..So I decided to take both vids and pictures below unique scenery of Oludeniz/Deadsea.


Bu video aslında paraglide olayı, yamaç paraşütü yapanları görüntülemeye çalıştım, pek becerdiğimi düşünmüyorum ama yine de görüntüye dikkat ederseniz sevinirim. This video includes Paragliders from the mountains.The quality of the vids are not bad however not good either.
Bu video Ölüdeniz Plajında çekildi, gördüğünüz gibi plajda çok bir numara yok , deniz muhteşem, tesisler orta karar, yürüyüş yolu bence çok iyi düşünülmüş ama hareket yok, dükkan yok.Sol tarafta bulunan bar,restoran vs. tarzı tüm tesisler hem fiyat olarak hemde kalite olarak orta ayar, fiyatlar da bence gereksiz pahalı.Vid taken from the Oludeniz Beach, as you can see the video there is plenty of shops etc. But food are expensive, please take a good note.
This below vid is contains one Paragliding Landing :) Alttaki video'da ise Yamaç Paraşütü yapan bir sporcunun inişi yer alıyor.
Oludeniz'in bir de milli park kısmı var hani senelerdir kartpostallardan gördüğünüz, o kısmı da sonraki gidişimde yazacağım.Burda pek vakit bulamadım.Tabii ki yolculuk devam ediyor.