Evimiz kendi alanımız, ister pis, ister dağınık.
ancak kişiyi bağlar.
Lakin iş yerleri, ofisler umuma açık yerler, paylaşılan alanlar.
Derli toplu, düzenli ve temiz durmak zorunda.
Çok feci dosya yaparım mesela ben, her detay içindedir, kapakta neyi nerede bulacağınıza dair bir özet bulunur. Neden? Çünkü hastalanabilirim, ölebilirim, dışarıda olup ofisten bir şey istemek durumunda olabilirim, zükerim la bu işi deyip çekip gitmek isteyebilirim... Arkamdan kimse küfretmemeli, her aradığını da bulabilmeli.
Hepsinin üzerine bir de ben bir ofise girdiğimde ortalık bok gibi ise, kendi kıçlarını toplayamayan adamlar benim işimi nasıl kıvırırlar diye bir düşünürüm doğrusu.
bir kaç gündür, hem işlerimi yetiştirmeye çalışıp, hem de ofiste düzeni kurmaya çalışıyorum. İşler iyice yığılmadan düzeni sağlamak lazım ki bir şey aradığımda diğerleri gibi yığın karıştırmak yerine, elimi attığımda bulabilir olayım. Atılacak çıkanları söylüyorum:
- 3 büyük koli kağıt geri dönüşüme
- 2 büyük koli plastik geri dönüşüme
- 3 büyük koli kumaş artığı
- 1 koli yardım kurumuna giysi
- 1 büyük siyah çöp poşeti giysi kardeşe
- 1 büyük çöp poşeti giysi dükkandaki çocuklara
- 1 büyük koli kağıt, tekrar kullanmak üzere yazıcı yanına
- Tüm firma dosyalarını tekrar gözden geçirip düzenleyince 3 büyük klasör dolusu poşet dosya
- 2 klasör dolusu kağıt ayraç
- 2 kase dolusu ataş
yer 2 katlı, benim olduğum katta sadece 3 kişiyiz ve çıkanlar bunlar.
yukarı katı düşünmek istemiyorum. patron baktı ben dellendim, boya da yapalım mı deyince, dedim hemen. Haftaya boyacılar giriyor. Haftada 2 kez ofise kadın gelirken, fayanslar mutfak yağ içinde. Dedim kadına bir fırça kayabilir miyim? Eveti alınca, onları kazıttım kadına. Elinde tek bez her yeri siliyor kadın, hem masalar, hem banyo... aklım yerinden oynama raddesine geldi. İlk iş elindeki bezi atıp farklı renklerdeki bezleri verdim eline, bir kağıda da hangi renk hangi iş için yazdım, bir yandan işimi yapıp, yan gözle kadını kesiyorum.
Dip köşe her yer elden geçiyor. bilgisayar kasaları tozdan kat çıkmış üzerine.
Ve en komiği, ortalık bu halde iken, ay sigarayı x balkonda içsek koku gelmese içeri denmesi oldu. Kahkahayı koyvermişim artık. Dedim pisliğin kokusu gelmiyor mu allah aşkına burnunuza? Tozdan nerede ise birbirimizi göremeyeceğiz, önce şunu halledelim, sonra karar verirsiniz bir köşeye, ben içerim orada, sorun değil, gerekirse içmem de. Ses yok.
En acıklısı tüm ofisler kadın dolu, bir tek patron erkek. Ve pislik bu derecede...
Tamam iş tekstil, mutlaka tozumuz başkalarından farklı, arşiv yükü başkalarından farklı.
ama az bir düzen ile hal oluyor her şey.
Showroomda yerde klasörler... yukarıda atıl bir raflar buldum, şansa showroom takımı ile bir renk, getirttim aşağı, tüm klasörleri sildirdim. aksesuar klasörleri kurtuldu yerden, kartela halinde olmayan kumaşlar abuk naylon poşetlerle yerde, lan 3 kutu işi halleder. Aldım patrondan parayı, gittim ikeaya, 3 kutu hop içine kumaşlar, onları da raflara, bitti gitti.
Adam durup durup bizim showrooma iniyor aaa ne güzel oldu diye.
Nasıl işe şortla gelemiyorsam, sakız çiğneyemiyorsak, ayaklarımızı masaya uzatmıyorsak düzen de uymamız gereken konulardan biri. Kaldı ki günde 12 saatten fazla ofisteyiz.
Leş bir yerde bu kadar saatimi geçirmek istemiyorum.
Düzeni kurdum kurmasına, bakalım düzeni yaşatmak mümkün olacak mı?
Aslan yattığı yerden belli değil mi?
Prenses olup elimizi bir yere değdirmeyince adam olmuyoruz :))