Friday, November 4, 2011

isimsiz (untitled) 12 ISTANBUL BIENALI - Antrepo 5

Bienalin açılışından sonra pek de katılım sağlayamadım.Dün başka bir event için antrepo'ya gitmişken Bienali'de şöyle bir gezeyim dedim. Dürüstçe konuşmak gerekirse çok da ahım şahım iş göremedim ama bu demek değildir ki Bienal'i gezmeyin. Vasat asla değil ama çok da enteresan işler bulamadım açıkcası..
Baktım işler beni sarmıyor kendi otoportremi yarattım ;)

 Mona Hatoum'un işleri iyiydi..

Bu 4 metreye 2 metrelik bir iş..

Bu paraları beğendim
bu işleri de beğendim, 6 parçadan oluşuyordu..
Bu kocaman bir işti..
Netice itibariyla bende fotoğraf çekip isimsiz-untitled olarak yayımlıyorum. Beğeniler subjektif olup yorumlar beni bağlar..


Thursday, November 3, 2011

aidiyet

kimi kahvesiz, kimi sigarasız, kimi bilmemne tişörtü olmadan yaşayamaz ya
benim kendimi bir yere, bir şeye ait olmak hoşuma gider
uzuncadır, yok aidiyetim sanıyordum
hayatım boyunca nadir hissettim ait olmayı

bu gece fark ettim ki, muhtemelen ben ait olma hissini bilmiyorum
bir kaç haftadır, çokça değişken ama aslında rutin geçen zaman fark ettirdi bu hissi

keşfettim ve bir işe mi yaradı? yoooo
mutlu hissettim ama
bir de güvende
tüm ince ip oyunlarına rağmen, güven

susan miller ablayı okumaktan mı, yoksa sevildiğimi çokça insanın hissettirmesi mi, yoksa bir sorundan komple kurtulmak mı bilmiyorum, ama güven-heyecan-huzur-yenilik-rutin böyle tuhaf bir hal
sevdim ama bu hali

bir şeyler değişti sanki

Wednesday, November 2, 2011

Bi pet shop boys vardı



artık yok
ah be abim, tamam tepe açılmış ama o saçları öne getirmek nedir...
ahhhh ahhhhh
...
hoşgeldin kadınım benim, hoşgeldin
yorulmuşsundur,
nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını...
ne gül suyum ne gümüş leğenim var...
susamışsındır
buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
acıkmışsındır
sana beyaz keten keten örtülü sofralar kuramam
memleket gibi esir ve yoksuldur odam
hoşgeldin kadınım benim, hoşgeldin
ayağını bastın odama,
kırk yıllık beton çayır çimen şimdi
güldün,
güller açtı penceremin demirlerinde
ağladın
avuçlarıma döküldü inciler
gönlüm gibi zengin,
hürriyet gibi aydınlık oldu odam
hoşgeldin kadınım benim, hoşgeldin

akşam içkiye meze olan sohbet, kadın erkek ilişkilerini bendeniz üzerinden incelemekti bir yerde
benim korkutuculuk ve kaçırıcıklarımı bulmaya çalıştık
bir yerlere kadar gelsek bile, esas sebep hala soru işareti benim için

taşların yerine oturma dönemi, benimse sessizce fırtınanın dinip, görüşümün açılmasını beklediğim dönem. Değişiklik olarak, olaylara yön vermeye debelenmeyip, kendiliğinden gelişmesini bekliyorum. Koşulları yaratmak yerine, oluşan koşullara nasıl uyum sağlayacağıma bakıyorum.

gülmeyi bekliyorum... doya doya, korkmadan, düşünmeden

Çarşamba

uyuşturucu sonrası yoksunluk krizi, haleti ruhiyemi net açıklayacak şey

kafam toplanmıyor, 10 dakikada bitirdiğim işleri saatlerce yapamıyorum
daraldım, sıkıldım
hadi tatil gelsin yine

gazete okumak ayrı işkence, her haber sonrası bir küfür sallıyorum en adanalısından

neyse daha akşam olacak... belki kayda değer bir şey olur

Thursday, October 27, 2011

Sabah Kahvesi

Uzundur sabah kahvesi içemiyordum, denk gelmiyordu 1 haftadır düzenli olarak yine filtre kahveye düştüm, içmeden de kendime gelemiyorum.Şimdi sabahları capuccino içiyorum, çok tiryakisi değilim lakin capuccino ile sabah muabbeti de eklenti halinde geliyor :) bu yüzden capuccino içmek iyi..sabah kahvesi güzel..tavsiye bundandur...

tarihe not

bugün şişme yatak geldi
iki kat uyumak yok


tam 1 sene sonra tekrar okumak için bu notlar
yeni yaşımda, nereden nereye geldiğimi unutmamak için
her karanlığın sonunda pırıl pırıl bir güneş beklediğini hatırlamak için

Wednesday, October 26, 2011

gün özeti

sabah kalk, surat asık
öğlen, surat asık
akşamüstü, surat asık
akşam, surat asık ama eh işte
ofisten çıkış saati
elixir bey, ben, nergis: asansörde kopulur, asansörden karşı komşu çıkar, nero ve ben gireriz, kibar elixir kapıyı tutar, karşı komşu elixirin katta ineceğini mi yoksa asansöre mi bineceğini anlamak üzere berabermisiniz diye sorar
elixir bey cevap verir:
- biz arkadaşız

nergis anlamaz, seden yarılır

sonra elixir ve seden ikea ya giderler, sedenin nihayet bir yastığı ve yorganı olur
dönerler, hesapta ofiste laylay yapılacaktır.
ama sedene beklenmedik bir telefon gelir, uçarak ofise gidilir, seden saçını yıkar, üstündeki sigara kokusunu yok eder ve dışarı çıkar
keyifli bir 1,5 saat geçirir
ve şimdi bu satırları yazar

Tuesday, October 25, 2011

akşam süprizi

kayıp anahtar bulundu
çantanın astarı yırtılmış :)

Monday, October 24, 2011

Elixir bey, elixir bey

lan elixir bey, diyorum ki bu hafta içi bir akşam karşıya geçelim, dükkan burger şubelerine gidelim, hangisinde ise şu çakma gülse birsel ben bir yakından göreyim

gömmeye çalışırsam engel olursun

ama bir bahane ile arıza çıkarayım ben
bir çemkireyim
bir şey yapayım

belki bir parça rahatlarım
sende arada bir burger yersin
ni dersin?

çene düşmesi

nasıl çenem düştü
durmadan konuşmak istiyorum
durmadan ağlamak istiyorum
durmadan anlatmak istiyorum

boş boş hepsi
sanki anlatmak bir şey çözecek
sanki...

SUPER SIC...arrivederci marco simoncelli!

arrivederci marco simoncelli..ciao tutti..#forza58SIC

 Çok sevdiğini insan kaybedince bir tuhaf olabiliyor.

Thursday, October 20, 2011

not ver. bilemem ki kaç

dün gece itibarı ile uyku mekanı ofistir
bir süre ikamet edecek ev yoktur
ama olsundur
huzur gelecektir
hepsi geçer...

hele eşyaları bir deliğe atalım...

Tuesday, October 18, 2011

hep şarkılardan

hep bu şarkılar yüzünden ki...
kaptırmış çalışırken, bir bakıyor insan oooo nerelere gitmiş.

öyle bir kaç hafta geçiyor ki, officially, yaşadığıma şaşırıyorum
her seyahatte sanki biri gidişin olsun dönüşün olmasın demiş
yok yere 2ye yarılan bavullar, giden işler, geri dönen işler, tekrar giden işler
bozulan sağlık, kafaya düşenler, yere kapaklanmalar, en son freni patlayan yağı boşalan uçak

verilmiş sadakalar işe yarıyor demek ki... aklın ve mantığın yetmediği haftalar bunlar

sonra şarkılar giriyor yine devreye, lal çalıyor mesela

oradan aklıma rüya geliyor

sonra zeynep arıyor, 7-8 senedir yolumun belki 1 defa kesiştiği zeynep, yenidoğanının hediyesi için teşekkür edip, cumartesine davet ediyor.
sonra sabahları telefonumda günaydınlar var
çok eskiden kalma günaydınlar
sonra sorular geliyor, saygımızı kaybetmeyiz değil mi diye
oysa neler geçirdik, neler yaşadık, neleri yaşamaktan mahrum ettik kendimizi, hatta çoğunda sen mahrum ettin bizi, ben çoğunda sana uydum
hiç ses yükseltmedik ki, kırmadık; kendimiz ya da belki ben çok kırıldım ama, birbirimizi kırmadık. bensiz girdiğin yerden, benimle çıkmak?

Sonra Zaferlerim çınlıyor kulağımda

sonra, uzun aradan sonra yenidoğan seveceğim için heyecanlanıyorum, özlemişim o kokuyu, burnumda hala.

Ardından garip geliyor, cuma günü artık değil istanbul'a dönmek, yaşamak bile süpriz, ama bir saatte dönüyor insan, geç olsa da, güç olsa da.

Cumartesi gecesi, taaaaa kaç sene öncesi gibi. Oturulan yerler değişmiş sadece, bu sefer korkan başkası, ölü gözler başkasında, yaşama çağıran ben, yaşamaya gelen o.
bir nevi başlanan nokta tekrar.
bundan yola çıkarak hayat yuvarlaktır denir mi?
hayatın p.şt ve i.ne olduğu kesindi, ispatlandı bir nevi...

cuma akşamı nefes alacağım mesela, süpriz nefes...
cumartesi kahvaltı
cumartesi konuşma
cumartesi yol
cumartesi dinlenme

yolun bir yerinde birbiri için üzülen, sevinenler yine aynı
tanıdık
bildik
olması gereken gibi
geciken gibi

ya bu sefer tüm taşlar yerine oturursa diye sormadan geçemiyor insan
40a 38
az değil
insanın özlediğine sarılıp, kokusunu çeke çeke yanaklarından öpmesinin huzuru, mutluluğu kaç şeyde var ki?
çocuk gibi her yere gider miyiz diye soruşunda? dolaşma isteğinde? sabah burak ile gidişim deyişinde? her günün dışında yaptığı şey için çocuk gibi gülerek haber verişinde?

ne medcezirler oldu... ne ya sonra soruşları...
kaç şey dayanıyor ki zamana?

her yan soru işareti, ben soru işaretiyim
ama hafifte olsa bir tebessüm var
bilinmeyenin korkutuculuğu yok, çünkü en kötü senaryo zaten defalarca yaşandı
bir daha gelse ne olur? sadece bir tekrar
ya tekrar etmezse? ya senaryo yeniden yazıldı ise? değmez mi risk almaya?

insan istediği kadar beni oraya gönderme diye yalvarsın, istediği kadar silsin, istediği kadar kaçsın, istediği kadar sevsin, istediği kadar düşlesin, istediği kadar hayallerde olsun
o araba yine aynı yere park eder
o araba yine orada bekler
o arabada yine çıkmadan önce ağıza bir sakız atılır
o arabadan inmeden yine mutlaka cama bakılır kafa kaldırılıp
kurutemizlemecinin kokusu yine çekilir buruna
merdivenler yine 2şer 2şer çıkılır
yatağın yine soluna yatılır
yine cenin gibi kıvrılır insan
yine içi dolar insanın
yine olacağı varsa kadın olur
olacağı varsa yine en akıllı, en sevimli, en küfürsüz, en saygılı, en sevgili, en çocuk, en komik, en ince, en nazik olur insan
yine uykudan uyanır insan
yine sımsıkı sarılır biri
yine her yer sıcak olur
yine konuşurken uyuya kalır
yine yine yine olur işte her şey, yaşam yine olur
yaşamak yine gelir hayata, sadece nefes almak biter
kimse nefesini engellemez
kıskanılırken, güvenir yine biri
döndüğünde yine sanki ilk defa görüyormuşça bakan olur
kalbinin çarpışını yine gülerek dinler biri
o hızlandırır, o yavaşlatır
doymak yine hatırlanır
uykuda yapılan en masum hareket, bambaşka kapıları açar
en zor olan, en kolay olur
normaldir çünkü
olması gerekendir
sanki başka hiç bir şey yoktur
sanki her şey budur
tüm üzenlere inat, tüm kıranlara, tüm kaçanlara, tüm düşüncesizliklere inat zarif olur her şey yeniden

uyurken ayrılamamak gösterir hepsini, yalan söylemeyen gözler değildir, uykudur
en rahatlığın kolaylıkla seçildiği uyku gösterir hepsini

cuma günü, bu sefer de ölümle mi kaybedeceğim diye meraktaydım
her birimiz bir ölümden döndük geldik
kimimiz mecazi, kimimiz gerçekten
o uçlar güzel değil
o uçlar sevgisiz
o uçlar eksik
kimse gelmeseydi de ortada olmak lazımdı
sabır lazımdı
sebat lazımdı
denemek lazımdı
cesaret lazımdı

derin nefesi alıp, daldım mavi derinliğe

Saturday, October 8, 2011

Biberiye


fotoğraf bildiğiniz çalıntı, noni'den
pek sevdiğim biberiyenin böyle güzel çiçek açtığını bilmiyordum

Monday, October 3, 2011

çok yol

çok yol yaptık biz
uzun uzun, kısa kısa, ama çok
en sertimi yumuşatıp, en yumaşağımı sertleştirdik
sonra denge
sonra süpriz
sonra?
bilmem...
beklemedeyim, bakmadayım, az biraz heyecandayım
son dakika korkuları
çocuğuna isim koyarken annenin heyecanı işte
ya da sevgiliden ilk öpücüğü bekleyişin...

kumar masasındayım ben
bile, isteye
iyiyi de, kötüyü de düşünmemeye çalışıyorum
adı üzerinde kumar masası, çokça kaybedip, nadiren kazandığın
diyorum ki, o kadar çok kaybettim ki, belki artık zamanıdır hep doğruluğunu bildiğimin

son dakika oturmam belki masaya, belki diğer oyuncular oturmaz ve iptal olur
bilmiyorum
bekliyorum
sorgulamıyorum
yaşıyorum
arıyorum
aranıyorum
koşul yok
nasıl akarsa...

Friday, September 30, 2011

Fethiye yolculuğu Bölüm 3/ Trip to Fethiye,Turkey Part 3 (videolu) with videos

Eh sıra geldi en zevkli kısma, ben yürümekten hoşlanıyorum sanırım bizim aile'nin genlerinden falan geliyor yoksa bazen hiç çekilecek şey olmayabiliyor lakin Fethiye'de dehşet bir öğlen vakti, hiç olmayacak yerden yürümeye tamamen bakmadan yanlış bindiğim minibüs'ten sonra karar verdim.Minibüs'le Ölüdeniz'e gideceğime Kayaköy minibüsüne binmişim, sonrada dedim ki, boşver ovacık'ta iner, Ölüdeniz'e yürürüm.Yaklaşık 3 km yol, çok sayılmaz yalnız sıcak+güneş+yokuşaşağı gibi parametreleri var :)
Manzara muhteşem ötesi, söylememe gerek yok..
Here is the most amazing part of my short trip to Fethiye, when i got in minibus (how silly i am), i hopped on the wrong way, so i decided to walkthrough to Deadsea (Oludeniz).These pictures taken by me as i walked :)
Bu görüntü ovacık çıkışından, toroslar gerçekten inanılmaz. This shot taken from the just the exit of the Ovacik district of Fethiye.
Bu noktadan itibarende yokuş başlıyor, as of this point all way is down.So basically climbing down these road all to the Fethiye/Oludeniz (Deadsea) takes 3,5 km.

Yokuş inerken aradaki bir yoldan girip eşsiz manzarayı görüntüledim. Hem video hem de fotograf..So I decided to take both vids and pictures below unique scenery of Oludeniz/Deadsea.


Bu video aslında paraglide olayı, yamaç paraşütü yapanları görüntülemeye çalıştım, pek becerdiğimi düşünmüyorum ama yine de görüntüye dikkat ederseniz sevinirim. This video includes Paragliders from the mountains.The quality of the vids are not bad however not good either.
Bu video Ölüdeniz Plajında çekildi, gördüğünüz gibi plajda çok bir numara yok , deniz muhteşem, tesisler orta karar, yürüyüş yolu bence çok iyi düşünülmüş ama hareket yok, dükkan yok.Sol tarafta bulunan bar,restoran vs. tarzı tüm tesisler hem fiyat olarak hemde kalite olarak orta ayar, fiyatlar da bence gereksiz pahalı.Vid taken from the Oludeniz Beach, as you can see the video there is plenty of shops etc. But food are expensive, please take a good note.
This below vid is contains one Paragliding Landing :) Alttaki video'da ise Yamaç Paraşütü yapan bir sporcunun inişi yer alıyor.
Oludeniz'in bir de milli park kısmı var hani senelerdir kartpostallardan gördüğünüz, o kısmı da sonraki gidişimde yazacağım.Burda pek vakit bulamadım.Tabii ki yolculuk devam ediyor.

not olsun

olur olmaz bilememek ile beraber, belki belki kendime ait 4 duvar olur

belki huzur yeniden payı çalar

belki akşamüstleri çaylar içilir

belki akşam sofraya oturmak gerçek olur

şimdilik belki, ama kafa evirip çevirmeye başladı

Thursday, September 29, 2011

o diil de ver. bilmemkaç + 1

2 capuccino + 3 minik sandviç + 1 kadeh kallavi proseccoya ben 11€ ödüyorsam, bu ülke ne işe yarar sorarım
sorarım ama cevap alamam...

onu da geçtim, michelin tek yıldız lokanta
4 kişi
antre+ana yemek+tatlı+1 şişe şarap ve ödenen para adam başı 30€ ise,
marinada lüksçe bir restaurantta antre+taze balık+1 şişe şaraba biz adam başı 18€ ödedi isek, buradaki balık lokantalarının durumu nedir diye tekrar sorar, essahtan uykuya giderim

o diil de ver. bilmemkaç

bu gırtlaktan michelin tek mek yıldızlı yemek geçti bu hafta

bu beden alitalia sayesinde harap olmanın ötesine geçti: bknz geçen hafta + bu gece 4 saatlik rötarı ile beni sabahın 4,20sinde ülkeme soktu, hayrettir bavulum kaybolmadı, ama caaaaanım portomu kırdı, + 2 gömlek pert. Kendime not: minimum 3 havlusuz seyahat yok, ancak kışın kazaklarla idare edebilirsin, lan bunca sene ilk defa kırdım, içime işledi evlat acısı gibi

bunca senedir italya ya giden bünye nasıl piadini bilmez şaşıldı...

italya da markette 7 € olan votka duty free de nasıl 12€ olur merak edildi

1 ay geç mal yüklediğim adam beni nasıl kucağını açarak karşıladı, üzerine de bu kadar iş verdiği merak edildi, ayrıca adam neden otel paramızı ödedi daha da fazla merak edildi, dahası neden patronla ikimize suit tuttuğu ayrıca merak edildi

San Marino hakkat cücük kadar yermiş öğrenildi, ama fiyatların italya ya göre 6-10% arası ucuz olması takdir edildi

İtalyan polisine cool ve yakışıklı diyenlerin, san marino yu görmeden bir bok dememeleri gerektiği anlaşıldı

Bir daha seyahate giderken nike'tan başka ayakkabı giyenin ağzına biber sürüleceğine karar verildi

babam doktor kontrolünde turp gibi çıkmış, sevinildi, eller ayaklar hepsi kullanılıyor be yaw, tahtaya vurup, dil ısırılıp, kıç kaşındı

bu kadar, şimdi yatarım ki ben

Wednesday, September 28, 2011

Fethiye yolculuğu Bölüm 2/ Trip to Fethiye,Turkey Part 2

Fethiye'ye gelmek havaş yardımıyla yaklaşık 40 dakika civarı sürüyor.Araç otogar'da yolcularını bırakıyor.Bu noktadan aslında fethiye'nin her yeri araçla 10 dakika..Minibüsler yaygın ve ekonomik.Otogar'a yakın kalkan minibüslerle Ölüdeniz 4,5 tl, Ovacık 3,5 tl..Çalış mahallesi de aklımda kaldığı kadarıyla 2,5 lira sanırım.
Kaldığım yer Fethiye'nin karagözler mahallesi, gayet sakin, muntazam bir mahalle, oldukça yeşil..
Balkon manzarası aşağıda
This is where I stayed during my trip.It was a place called "Karagozler District"..

Bu noktadan şehre doğru yürüyerek gittim, bunun zevki başka, çok sıcak olmasa evet daha rahat olabilirdi ama şikayetçi değilim.
Yürüyüş yolumun üzeri haliyle deniz kenarından geçiyor.
This street goes to the center of Fethiye...
Yürüyüş yolundan bu manzara ile devam edip şehre inmeye devam ediyorum.
It's a ten minute walk from where i stayed to Fethiye Marina and the center as well.
Sahil Güvenlik bile insana yürürken şirin gözükebiliyor.Even coast guard seems nice,not looking a serious military thing...
 Fethiye Marina'sından bir görünüş, açıkcası çok büyük değil ama gayet düzenli ve temiz görünen bir marina, içinde de her türlü detay düşünülmüş.İnanın fiyatları hakkında bilgim yok.
A scene from Fethiye Marina, seems nice and clean,it has so many amenities in it.
 Bu resimler de yolun sonundaki şehre girişteki Termessos Antik Tiyatrosundan geliyor.Dedikoduya göre Bu Tiyatronun üzerinde farklı yapılar varmış, şehirdeki müze müdürü değişince adam buraya farklı gözlerle bakarken aslında tiyatroyu keşfetmişler ve ortaya çıkarmışlar.

 These 4 pictures taken from Termessos Antique Theater.Rumors said that there was something on it and when they decided to dig it, they found this theater.

Fethiye'de yaşam kolay ve temiz, taksiler aşırı kazık özellikle uzak durulmasını tavsiye ediyorum.Semt Pazarları veya şehrin içindeki pazar kesinlikle gidilesi.Hal'de ucuz balık oluyor hatta bunun için şehirdeki hoparlörlerden duyuru bile yapılıyor.İstanbullu olarak bunu duyup üzülmemek ne mümkün.Fethiye'nin yerlisi is şahane, çok yardımsever ve nazik insanlar.
İkinci bölümde burda bitti.Üçüncü bölümü bekleyin.
Living in Fethiye is kind of cheap and easy.Of course there are pricey restaurants and facilities but still is easy to live.The weather is always excellent believe me, even winter!

Monday, September 26, 2011

Fethiye yolculuğu Bölüm 1/ Trip to Fethiye,Turkey Part 1

Bir cuma sabahı çıktım yola,gerçekten de şehrin üstü puslu ve karanlıktı.Zaten sabahın köründe kalkınca ister istemez her türlü karanlık detaya çarpıyorsun.Neyse çok trafik yoktu da rahat rahat Sabiha Gökçen'e gidebildim, içerde klasik 1,5 saatlik bekleme süresi sonrasında uçağa biniş ve akabinde çekilen fotoğraflar..Uçak Isparta semalarındayken gökyüzü düzeldi,renk geldi..şu şekilde
Bende o sıralar uçak içinde servis başlasında kahvemi içeyim diye çırpınıyordum.Zaten kahveyi yudumlarken alçalmaya başlıyorsun böyle ironi var.
Torosları görünce zaten anlıyorsun geldiğini...
Hakkını da vermek lazım zira nefis görünüyorlar tepeden..
Toros Mountains from above..looking magnificent..
Göcek'in koylarının tepeden görünüşü..hizmette sınır yok, tabii ki elixir stayla farkıyla...
Gocek from above..satisfaction guaranteed :)
Bu görünense Dalaman havalimanı...uçak burda geldiği noktadan dönüş yapıp,alçalıyor..This is the view of Dalaman Airport (backthere)..
Uçak dönüş yapıp,alçalmaya başlayınca böyle görünüyor..Zaten dönerken canımın sıkıntısı bu sebepten..This is the other side of the plane when landing...Enjoy the sea! :)
Evet..Dalaman'a geldik..Şimdi buradan yolculuğun devamına geçeceğim,Resimlerin orjinali büyüktür,tıklayıp büyütebilir, arzu ettiğinizi desktop resmi olarak kullanabilirsiniz.Ok, now we are landed..So far so good..You can click on the pictures too..
Detaylara fazlasıyla yer vereceğim,bunlar girizgah aslında..Kahve'de fena değildi ama üstüne para vermek enteresan oluyor...

Gelecek Program - Teaser - Merak Edin!

Pek yakında..detaylarla..burada..ben olsam merak ederdim...

Geldim... gidiyorum

raki güzel
şi kebap güzel
yine gelecek ben

turist gibi 1,5 gün geçirip dönüyorum geriye
bu sefer rota iyice kuzey gibi
farklı sahildeyiz bu kez
San Marino
namı diğer Serenissima republica san marino: çok huzurlu san marino cumhuriyeti
3 eylül 301 kuruluş yılı
1301 değil, bildiğiniz 301...
arada naziler geçmiş üzerlerinden ama hala dimdik bağımsız ayaktalar
evropa da en küçük dendi mi vatikan, monaco, arkasından bunlar geliyor
hepciği akraba sayılır
çikolatalı kekleri pek meşhurmuş dediler, bakacağız artık
üşenmedim baktım 61 km2 tüm ülke

eh bu seferde gülüver olalım bakalım

Saturday, September 24, 2011

sabaha karşı 4

Sabah olmuşsa kimin umurunda
Haydi dostlar yanı başıma
Bana laf geçmez yazı tura atmam
Bize gidelim beyler

derdim var, aklımı işe veremiyorumu hiç anlamadım.
aha da derdim var, gece 2de yoldan geldim ve ofise girdim.
çalışmaktan güzel insanı o dertlerden koparan ne var ki?
aklım berrak, uyku yok, ki en son uyuduğum sanırım çarşamba gecesi idi.
perşembe 4te yola çıkaran yolculuk, az önce nihayete erdi.
gerçi yolculuk mu idi, yoksa pişmiş tavukla yarışta mı idik hangimizin başına daha fazla şey gelecek diye bilmiyorum.
Allah'tan benimle gülebilen bir patronum var ve biz bu işten sağ çıktık, ya da yaralı ama gururlu. bavul kaybetmekten tutun, müşteri kaybına varın, benim şişen ayaklarıma ayakkabı bulamayıp, en sonunda pufidik yatak odası terliği almamıza varın, yok yoktu.
salı sabah 4te aynı yolu bir daha tepeceğimizi de ekleyelim, çarşambanın gelişi, bir önceki perşembeden başladı denir sanırım...

tüm bunların üstüne neden aklımda sürekli bilimum mustafa sandal şarkıları geçişi neye delalet hiç bir fikrim yok, ama bu da var başımda, o hiç özellikle oturup dinlemediğim şıkır şıkır gülben ergenli varyantı ne ara öğrendim de kafamda dönüyor?

BEN İŞE DÖNEYİM....

Sunday, September 18, 2011

çatlamak desem...

çatlamak desem çatlamak değil

kendime ait bir odayı özlüyorum
kimsenin huzur bozamadığı günleri özlüyorum
kapımı kapadım mı hayata dair her şeyden kaçmayı özlüyorum
ben bir sahibinden.com'a bakayım

Thursday, September 15, 2011

Hamilenin dönüşü...

nerde return of jedi...

bayram ertesi 1 senelik iznini bitiren hamilemiz geri döndü
karakterde bir düzelme olmadığı gibi, sanki hamile olduğu günlerdeki gibi herkesin yazıktır diyerek susacağını da hayal etmiş...

odasına girdi yerleşti, ya da dağıttı, hangisi doğru kelime bilemeyeceğim, zira hadi düzgün başlasın diyerek biz salaklar bir güzel yerleştirmiştik. ama arkadaş su şişelerini bile yerde bırakıp masasına bardak koleksiyonları dizmeye başlayınca, doğal olarak herkes yavaş yavaş başladı çığrından çıkmaya.

Hani işini yapıyor olsa, yine susacak herkes, ama çok yoruldum dediği benim hazırladığım bir şablonu 10 kişiye mail atmak...

ofis kadın ağırlıklı olduğu için, kimseye gereksiz yük kalmasın diye bugune kadar hepimiz işleri bölüştük, biri yemek mi yaptı, diğeri hemen bulaşığa girdi, öbürü çöpü attı, netice olarak kimse kimseye yük bindirmemek için elindne geleni yaptı. Benim yoğun donemimde kızlar benim yerime yaptı, başkasının yoğun doneminde ben üstlendim. kimse kimseye aa hadi kalkta yap canım demek durumunda kalmadı.
Ablanın dönüşü ile baktık 2 gün kılı kıpırdamıyor, yaptık listeleri dağıttık, herkesin yemek, bulaşık, çöp günü sıraya dizildi.

Çöp atması gerektiği gün nasıl çöp atacağını sordu.
Bulaşık sırası olduğunda o mutfak doldu taştı
Bugun yemek günü idi, tuvalet öğürenlerle dolu, bir insan köfteyi de kötü yapabilir mi? evet, yapabilirmiş...
çakal ve kötü niyetli ben evden getirmiştim...

1 hafta işe geldi, yaydı, pazartesi salı çocuk hasta diye gelmedi.
dün patron odasını görüp, kendinden geçti, hadi adam daha da delirmesin diye el birliği ile odasını topladık. 4 kadın 15m2 odayı toplamak için 45 dakikaya yakın uğraştık, varın siz düşünün odayı ne hale çevirdiğini...

beni asiste eden bir yardımcım var, yaklaşık 8 sene uğraştıktan sonra çocuk sahibi olabildi, aman evladım da evladım diye göz yaşı dökebilecek biri varsa, bu kızcağızın sonuna kadar hakkı. Garibim, işe geldi, ilk gün azıcık ağladı, ikinci gün hafif mahzundu, üçüncü günden itibaren kaptırdı kendini işe, yemeklerde ya da kahve içerken mola verdiğimizde aradı sordu çocuğunu, biraz bizle paylaştı maceralarını.
Ben hafta sonları iş olsa da onu çağırmadım, o hafta içi akşamları bana daha fazla destek oldu, bir şekilde düzenimizi kurduk karşılıklı.

Diğer hanım kızımız halen günde 5 saat böğürerek ağlamalarda... hadi 5 saat ağladın, ayıptır diye 3 saati çalış. fantazi bizde ki..
Eh arkadaşım, çalışmak mecburiyet ise, aklımızı verip işimizi yapacağız
Değil ise evde oturup bakacaksın ve çevreye rahatsızlık vermeyeceksin.

Tuesday, September 13, 2011

İstanbul'da elektrik üretmek için rüzgar türbinleri var ama kimse bilmiyor


Bu şahane Rüzgar türbinleri Arnavutköy/İhsaniye'de bulunuyor. İnanılmaz büyük ve ihtişamlılar.Ben yaptığım ufak yolculukta bunları görünce arabadan inip fotoğrafladım.İşin matrak tarafı muhtemelen istanbul'da rüzgar türbinlerinin varlığından çok az insan haberdar.Hiç gazetelerde bahsi bile geçmemişti.Hatam varsa not alınsın.

Sunday, September 11, 2011

doktor var doktorcuk var

1 seneyi geçti
önce omuz tutulması
sonra dizler
sonra tekrar kol
atak üzeri atak
güya hastalığın uzmanı
1 seneden fazla, her bir gün daha kötü
3 ayda bir gelen ataklar düştü her güne
başka doktora gidelim dedikçe, ben doktoruma güveniyorum...

baktı ki artık bizi dinlemesi lazım
vedat bey dediler bu işin uzmanı
dün gittik
bir önceki sadece hastalığa göre basit ilaçlarla maskelemeye çalışmış semptomları
oysa tedavi mümkün, hastalığı yok etmek değil ama daha 10-15 sene sakat kalmadan yaşamak mümkün

dün ipten döndük
aylardır ilk defa 8 saat uyanmadan uyuyabildi
bugun ilk defa tuttuğu bardağı düşürmedi
biraz daha ilerleme için 10 gün gerekliymiş
10 gün sonra yaşının adamı olacak
ve o ilk doktoru tartaklamaya gideceğiz

o sevgili doktora 70 yaşında diye kimseyi sakat bırakmak zorunda olmadığını uygulamalı anlatmak boynumun borcudur
3. sayfada haber okursanız, o doktora üzülmeyin

Friday, September 9, 2011

Tarihe tatsız not

sabah 10da sek votka attırmayı başaran gündü bugün.
Akşam yaklaştıkça oh derken...
Zübük kızım gitti bugün.

13 senedir hayatımı işgal eden, korkaklığı ile bezdiren, nişantaşı kızı zübüğüm gitti

yeni evlenmiştik daha, balayından yeni dönmüştük.
aylardan kasım, güneşli ama soğuk bir gün
balkonda miiklemesine güldük, biraz sucuk attık
2 dakikada almaya karar verdik eve
başkaydı
çirkindi
huysuzdu
korkaktı
asabiydi
bendi...

yalnız kaldık beraber
çok şey geçirdik beraber
parasız da kaldık, çok rahatta ettik
kalabalık olduk, tek başımıza kaldık
hep beraber
beraber uyuduk
beraber büyüdük
beraber ölmedik kavun yiyen kedimle, çiğ balık aşıran kedimle, yıkanan kedimle...
bir parçam onda, gerisi burada

Sunday, September 4, 2011

sabah 06.40

bazen göze girmez uyku
diker adamı böyle
3 film, ama ı ıh
mahjong: ı ıh
okumak: ı ıh
kapanmıyor işte, zorlamamalı

bir de beceremeyeceği şeylerin hayalini kurmamalı insan, kendine dışarıdan bakabilmeli.
İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar filan, hepsi hikaye.
Elindeki kartlarla yaşar insan, gözü açık yaşar, kartı değiştirme fırsatı bulduğu anda değiştirir, değiştirebilmek için bakmak gerekir, görebilmek gerekir, sabır gerekir.
Şu anda sabrım taşı çatlatır halde, bende beraberinde çatlar mıyım? bilinmez henüz...

hava pırıl pırıl dışarıda
hani hazırda çay olsa, ekmek olsa, balkona kurulup kahvaltı edeceğim, üzerine de bir acı kahve.
akşama yapacağım terbiyeli haşlama etin kafamda dönüp durması da tuhaf.
Pazartesi sabahını ise düşünmek acı verici, alıştım sessizliğe, pazartesi kavga ve speed demek oysa.
Çalçene kedi susmuyor bu saatte, hep bir şeyler anlatmada.

ne çok zaman geçti son birine sarılıp huzurla uyumanın ardından, ya da usul usul sevişmeyeli araya gereksiz fantaziler, kıyafetler, ekler koymadan...
hatırlamaya çalışıyorum ne zamandı en son? kaç sene kaç ay önce idi?
en son ne zaman bedenim ve ruhum beraber doydu?
en son ne zaman şüphe etmedim birinden?

dönüp dönüp aklıma KV'de ki akşam geliyor, en son o zaman biri arkadaşları arasına da sokmak için heyecanlamıştı. Soğuktu hava. En son o gün mü araba kapım açılmıştı? Hatırlamıyorum. O gün ki LAL kulağımda ama, sonrasında defalarca çalındı, ama o günkü LAL benim aklımda. İlk kocamla THY'nin boş odalarında öpüşmeler kaldı mesela aklımda, yüreğim çıkardı yerinden. Yağmur altında son öpüşme bir de.
Sahrayıcedid'de ki eve son girişini hatırladım şimdi, siyah takım elbise ile, nefesim kesilmişti

Küvet ne kadar önemli idi, mumlarla, kokularla, köpüklerle
sonra bir zaman korundum ben, hiç aklıma gelmedi başka şeyler...
bir daha aynı sevecenlikle biri gelse, inanır mıyım? güvenir miyim? sever miyim?

komik geldi birden hepsi...

Friday, September 2, 2011

Burger Story - Ankara-Pandora AVM

Arasıra bu blog'un yeme,içmeye ait rafine zevklerimizinde bulunduğu bir yer olduğunu gelen ziyaretçilere unutturmamak gerektiğine inanıyorum (kurduğum cümleye bak)

Herneyse 2 günlük kısa Ankara turumun içerisine olmazsa olmazlarımı da kattığıma göre Ankaralıların yeni gözdesi Pandora AVM'nin içinde bulunan Burger Story'ye ayırayım dedim. Dükkanın tek dezavantajı bence çocukların oyuncak dükkanlarıyla bitişik komşu olması hatta bitişiğinde atari salonu olması (onları atari diye biliyoruz ama aşmış makineler) .

Burger Story tavanı yüksekçe olmayan bir dükkan,Espas giriş kısmındaki ufak asma tavan içerisine yerleştirilmiş eşyalardan dolayı epey inmiş. Dükkan girişinde sol kısımda ızgaralar mevcut, sağ kısım (cam kenarı) masalardan oluşuyor, hava güzel diye dışardaki balkon kısmında oturduk. Dekorasyon ahşap ağırlıklı, içerisi de bu yüzden kahve tonlarında tasarlanmış, açıkçası bana daral geldi..Aydınlatmada pek kuvvetli olmadığı için iç kısım oldukça karanlık.


Gelelim menüye, Menü temiz tasarlanmış, her içerik anlaşılır halde olmasa da fena değil.Fiyatlar bilindik hamburger dükkanları ile hemen hemen aynı.
Lezzet diye kıvrandığınızın farkındayım, detaylara geçelim.BBQ burger ısmarladım. Sunum olarak fena değil lakin Burger'i ben az/orta pişsin istedim, orta yapabildiler.Et umduğum gibi değil çok çekilmiş ve çok açıkcası hamburgerlerinde hiçbir numara yok.Lezzet olarak vasattan halliceler, bakmayın böyle tombik göründüklerine, yediğim hamburger gayet sıradan, gayet ortalama bir lezzeti barındırıyor.Ne pişim olarak, ne yağ oranı, ne sıcaklığı hiç biri beni tatmin edemedi.Çok matah değil, yani dükkanın albenisi, menünün tasarımı ,dekorasyon falan hepsi hikaye sevgili okuyucu.Üzgünüm ama gayet sıradan bir hamburger yemek insanı pek bozmuyor ama bu sıradanlığın standart hale gelmesi asap bozucu.Hadi bizde girişelim bu hamburger furyasında bizde kazanırız sıradanlığı.

Patatesler dolgunca idi ve tadı fena değildi, iri taneli hardalla çok iyi gitti hakkını vereyim.Dark Bira ile güzel ikili oldular.

Bu da kuzenimin istediği Karamelize Burger.. Aynı yavanlıktan kendisi de şikayet etti, düşünsenize BBQ sipariş ediyorsunuz hamburgerin tepesindeki ekmeği kaldırınca bir tutam barbekü sosu görüyorsunuz yani et pişerken bir füme tadı verilebilecekken barbekü sosuyla durumu kotarmış olduklarını, karemelize Burger yediğinizde de soğumuş karemelize soğan parçalarıyla bunun da berbat edildiğini görüyoruz.Çok mu zordu o soğanların hamburger pişerken taze olarak yapımı ? Falan filan..işte bu özensizlikler, makyajla örtülmüyor ben oraya hamburger yemeğe gidiyorum.Ne dekorasyona, ne de menü'ye bakıyorum.Lezzet istiyorum, bulamıyorum bu kadar basit.Sıradanlıktan şikayetim bu.


Tuesday, August 30, 2011

uzun günler

tatillerin tek kötü tarafı kaçacak yer olmaması
düşünceler teker teker rahatça saldırabiliyorlar
ve kaçacak yer yok, uyanıkken susturmanın yolu olsa bile rüyalarda yapacak bir şey kalmıyor
ya da uyanık kalınan anlarda bir an, bir cümle gelip kulakta çınlıyor.


kaçmak mümkün o cümlelerden, ama kabul edip, hazmedip devam etmek ilk anında zor gelse de daha faydalı.
Fayda...
Nasıl soğuk, nasıl faydacı, nasıl didaktik

Okuduğum bloglardan birinde CP'li bir çocuğu olan bir anne var. İçlerini, gerçeklerini bilemem tabii, ben sadece okuduklarımı gerçek kabul ediyorum. Çok, doğru kelimeleri bulamıyorum ama sanırım şöyle diyebilirim, meydan okuyucu ve sabırlı bir hayat. Desteksiz çökebilecek bir hayat.

Bu kadar ilişki, güya aşk, evlilikten sonra itiraf etmesi zor ama kimse beni o kadar sevmemiş; ya da bir değişiklik yapıp cümleni değiştirmem lazım, ben kimseyi o kadar sevmemişim. Uzun yolculukları becerememişim.

Bu tatilin, bu uzun günlerin en zor tarafı işte bu cümleler oldu şimdiye kadar. günde 14 saatten fazla uyumak bile bu cümleleri söylemekten kaçmama yetmedi.

Bu cümleyi edebilmek ne işe yarayacak henüz bilmiyorum, ama bilinç bunu illa söylettiğine göre vardır bir sebebi. Şu an düşünmüyorum... Merak ediyorum, ama düşünmüyorum

Sunday, August 28, 2011

çıkmadık can

ben hâlâ dolaşıyorum avare
hani görsen, enikonu divane
ne yaptıysam olmadı, ne çare
unutamadım, gitti!

unutamasa da insan devam ediyor ya, eksik tatlar var.
o eksikleri kapamaya bazen dost omzu, bazen 2 kadeh, bazen iş...
ama işte o buruk tat var ya ağızda, hani sabah ilk iş sigara yakmak gibi
gripten önceki kırgınlık gibi
sonbahar geldiğinde ilk üşünen gece gibi
en güzel köftenin yanına gelen ekşi ayran gibi


sonra Nil çaldı
hakkında her şeyi duymak istiyorum
belki dedim..
neden olmasın
belki becerir tekrar attırmayı
belki o bakire halleri geri gelir
titrenir
heyecan gelir
o yorgun, ama doygun yüz ifadesi gelir yine

çıkmadık candan? kesilmez herhalde...