Tuesday, May 4, 2010

Churchill

Önce hatırlayalım kimdi, vikiye bakmaya üşenenler için:

30 Kasım 1874'te, Lord Randolph Churchill’in ve Amerikalı eşi Jennie Jerome'un oğlu olarak dünyaya geldi. 1895'te Kraliyet Harp Okulunu bitirdi ve orduya girdi. Boer Savaşı'nda esir düştü ve kaçarak milli kahraman haline geldi. On ay sonra, Muhafazakar Parti'den milletvekili seçildi.

1904’te Liberal Parti'ye girdi. 1911’de Bahriye Nazırı oldu. Başarılı siyasi kariyeri 1916 Gelibolu yenilgisinden sonra düşüşe geçti. Sadece donanmayla Çanakkale Boğazı'nın geçilebileceği, ardından da rahatça İstanbul’a ulaşılabileceği konusundaki ısrarcı tavrı, Türklerin umulandan çok daha başarılı bir savunma yapması; müttefik ordusunun tarihi yenilgisine yol açtı. Bu başarısızlığın mimarı olarak nitelendirilen Churchill, İngiliz halkı karşında çok zor bir durumda kaldı ve muhaliflerinin de zorlamasıyla görevinden ayrıldı. Ancak 1917’de Cephane Bakanlığı'na ve Harbiye Bakanlığı'na getirildi. 1924'te tekrar Muhafazakar Partiye girdi. Maliye Bakanı oldu (1924-1929).

1939'da bir kez daha Bahriye Nazırlığına ve 1940'ta (N. Chamberlain'ın) yerine başbakanlığa getirildi. II. Dünya Savaşı'nda izlediği savaş politikası veRoosevelt ile kurduğu iyi ilişkiler onu İngiliz tarihinin en önemli devlet adamları arasına soktu. Gene bu dönemde Müttefik Devletlerin Balkanlar'a kaydırmaya çalıştığı strateji konusunda Ruslarla çalıştı. Ancak SSCB'nin burada hakim duruma geçmesinden de çekiniyordu. Bu yüzden savaşın başından itibaren stratejik önemi büyük olan Türkiye'yi savaşa sokmaya çalıştı. Kahire ve Adana'da Türk yöneticileriyle bu konuda yaptığı görüşmelerde, Türkiye'nin istediği askeri yardımı vermeye de yanaşmadı. Savaş sonrası Avrupa ülkelerinin birleşmesini sağlayan NATO, Avrupa Konseyi gibi kurumların oluşması için büyük çaba gösterdi. 1951 seçimlerinde tekrar iktidara geldi. 1955'te görevlerini A.Eden'e bırakarak siyasetten çekildi.

Son yıllarını daha çok yazarak ve resim yaparak geçirdi. 1953 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazandı. 1963’te Amerikan Devleti, kendisi koşturduğunuz ne onursal vatandaşlık verdi. 1965 yılında, 91 yaşında inmeden öldü ve Blenheim Palace'a gömüldü.

Hitler benzetmesine karşılık Churchill he mi? Nerelerden benzettin diye soran yok mu?

Toprakta kemikleri bile kalmamış, üzerinde at koşturduğunuz meclis yaşasın diye kendini paralamış insanları ne kadar kolay eleştirmek...

Şansızlığımız, gerçek liderlerin sizlere yolu açması, savaşmadınız özgürlük için, demokrasi için, hak için. bu yüzden bu kadar kolay konuşmak hepinize.


Es geçtiğimiz bu akdar şehit niçin sizlerin döneminde yine hortluyor? İrticaya savaş açtı diye yargılanan insanların gerçeğini yaşıyoruz bugün. bu mu demokrasi? savaş var evet, ama iyi için değil...


Hakkı Devrim ne güzel demiş bugün yazısının sonunda:

İnsan olarak Hitler’in en büyük, onu insanlığın başına bela eden en tehlikeli zaafı, kendini, gerçekte olduğundan daha büyük, daha anlamlı ve daha etkili sanmasıydı. Bence söz konusu sahnenin bizim burada yaşayan kahramanları, Hitler’i, bıyığı açısından değil de bütün insanlığın felaketine sebep olan bu çok tehlikeli zaafı açısından ele alsalar, isabet etmiş olurlardı.
İkilinin bu bıyıklı tartışmasını İsmet Paşa işitseydi, ne derdi acaba diye sormuyorum. Zira o, bu türden olanlara diyeceğini yıllar önce söylemiştir:
– Hayri canım sen de! diye...


No comments:

Post a Comment