Friday, May 28, 2010

Bir Türk Erkeğinin, Türk Kadınları İçin Üzülmesi

Efendim ortayı gördüm, göğsümde yumuşattım ve dahi dömi vole ile ağlara gönderesim var. Lakin Elixir mirim de aynı kaleye gol atmakta mıdır şu an bilmiyorum. Zaten kesin farklı goller atıyoruzdur ama neticede ikimizinki de buz gibi goldür. Bu kadar da yüksektir basenlerim, afedersiniz.

Genel toplum anlayışımıza baktığımızda görüyoruz ki; evlenen erkeklerdeki genel tutum, kerhanelere harcanan paraların tasarrufa dönüşmesi şeklinde ilerlemektedir. Kızı tavlayana dek binbir dereden su getiren, türlü şebekliği gözü kapalı yapan erkek şahsiyet, genelde bu salaklığının bedelini nikah masasına oyurup da “ulan ben ne imzalıyorum acaba?” diye sormayı akıl ettiğinde ödediğini çok geç anlayacaktır. O an gerçek ve mecazi anlamlarda nasırına basılan Türk erkeği, ömrün geri kalanında “Ulan ben senden bunun acısını çıkarmaz mıyım?” diyerek, gaflet anının faturasını “tapulu” karısına kesecektir.

Evlilik işlemi bittiğinde, nikah memurunun “Al kızım evlilik cüzdanı sende dursun” cümlesi ile uzattığı cüzdan, aslında artık evli kadının öyle ya da böyle terfi edeceği “bacılık” statüsünün pasaportudur. Erkek artık evinin kadını olacak biriyle evlenmiş, çamaşırlarının yıkandığı ve ütülendiği, yemeğinin hazır olduğu, taşaklarını yaya yaya TV izleyebileceği bir kanepesinin de konumlandırıldığı bir hayata dikey geçiş yapmıştır.

Evliliğin ilk aylarında eşlerde hala süregelen kör gözlülük zamanla düzelecektir ve kadının da erkeğin de göt-göbek salınımlarının birbirleri ile yarıştığı evlilik kurumu, tüm hızıyla ağlarını örecektir. Erkeğin gözü genelde dışarıda olacaktır. Bu kaçınılmaz birşey ne yazık ki... Zira karısının bedeninde merak edilecek bir yer kalmadığı gibi, üstüne üstlük evlendiği bu kadın ojelerini salonun ortasında çıkarabilecek ve kullanılmış pedlerini tuvalette rahatça açıkta bırakabilecektir. Herhangi bir gizemi kalmayan kadının özenle sakladığı evlilik cüzdanı da o andan itibaren işte bacı pasaportu haline gelmiş olacaktır.

Nitekim komşuların karılarından arkadaşların sevgili ve eşlerine, yolda taksi bekleyen kadınlardan pavyonlardaki yabancı uyruklu kadınlara dek herkes av sahası içindedir ve erkek artık avlanma sezonundadır. Av yasağı denilen şey ise sadece korucunun (adamın karısı ya da avlana kadının kocası-sevgilisi-abisi-babası) olaya uyanması ile gerçekleşebilecektir.

Erkeğin bu aç gözlü et düşkünlüğü; kadını her daim av pozisyonunda tutacaktır. İşin garibi; NG’de falan izlediğimiz gibi, avlanan genelde aciz olandır. 100 tane geyik, 10 aslanlık bir ordunun canına okuyabilir mesela... Ama kadınlar arasında böyle bir dayanışma asla olmaz. Var diyen çarpılır. Zira kadına sorsanız; kocasının gözü dışarda değildir ama o permalı orospu ayartmıştır gül gibi kocasını... Peh... Ulan bari kendini kandırma...

Neyse efendim; neticede kadın kendisine ne kadar bakarsa baksın, erkek etobur bir hayvandır. Her şekilde, farklı bir etin tadına bakmak isteyecektir. Kadınların otobur yaklaşımları sürdüğü sürece de her zaman içlerinden biri avlanacaktır.

Sonuç: Evlenmeyin. Evlenip ne yapacaksınız? Bırakın herkes özgürlüğün ve maceranın tadını çıkarsın. hahahahahhahahahahaha

10 comments:

  1. hocu ana fikir kendi cinsine bok atmaktı
    saydırmışsın arada karşı cinse :))))

    ReplyDelete
  2. göğsünle yumuşatmamış bile!!! ahahaha

    ReplyDelete
  3. hatta senin post'una açılım yapmis ahahaha

    ReplyDelete
  4. açıcam onu ben bir müsaitte :)

    ReplyDelete
  5. la kendi cinsime de bok atmış durumdayım. ama ayrımcılık şeedemedim :P her iki cinse de ne kadar biriktirdiğim varsa... diyerek köşeye yapıvermişim :P

    ReplyDelete
  6. tabii, şunu da unutmamak lazım bu kafaya bu kadınlar sizlere çok bile :)

    ReplyDelete
  7. ohooo... aynı kefeye tıkıştırmışsın sen bizi :D
    sen de bunu söylersen, ben kime anlatayım kendimi? :((((

    ReplyDelete
  8. iş intikama gelince Türk kadını oluveririm biliyorsun :))

    ReplyDelete
  9. ben herkes icin üzülüyorum be..

    ReplyDelete