Sunday, February 13, 2011

Bazen çıkılmaz çukurdan

Dear Evrim,

Önce yorumuna cevap yazıyordum, sonra düşünceler birbirini kovaladı.
Dün yazıyı yazarken gelen telefonla beraber dışarı çıkmam gerekti acilen. yolda bir yandan konuşup bir yandan giderken trafikte bir an oldu ve normalde kolay yapabileceğim bir fren çok zor oldu. Haftalardır lastiklerimi değiştirmem gerektiğini biliyordum, bitmek üzerelerdi ve başıma dert açmaları an meselesi idi.

Hayatım içinde aynı şeyi hissetmiştim uzun zaman önce.

Dün bir anda durdum ve gidip lastiklerimi değiştirdim, ihmal ettiğim rot balans ayarlarını yaptırdım. Ve araba yine benim bildiğim, sevdiğim minik böcüğüm oldu. Yine güvenmeye başladım ona, herhangi bir parçası bakım sinyali verene dek güveneceğim ona, sinyal geldiğinde ise güvenimi kaybetmek yerine gidip gerekenleri yapacağım.

Söz konusu hayat olduğunda ise işler bu kadar kolay değil. sinyalleri ciddiye alıp almamak çok şeyi değiştirmiyor. Mesela kendimi hapsettiğim odacığı yıkmam gerektiğini, yıkmama değeceğini düşündüğümde çok korkarak, korkmak ne kelime titreyerek yerle bir etmiştim odayı. Taze havayı ciğerlerime doldurdum korkarak, gün ışığının gözlerimi kamaştırmasına alışmaya çalıştım, net göremezken ellerimle de olsa etrafımı tanımaya kalktım. Bütün korkularıma rağmen uyum sağladım, hatta bu korunaksız ortamı, risklerini çok sevdim. Çok şey değişti, tansiyonum yükselmez oldu mesela. Başkasına güvenmeyi öğrendim, hiç bir şey yapmamayı, eve para getiren olmamayı, kural koyan olmamayı öğrenmeye çalıştım, adım adım başarmaya bile gittim.

Ama... malum amalar genelde olumsuzluğa giden yoldaki çakıl taşı :)

İnsan ne yaparsa yapsın değiştiremeyeceği şeyler varmış. Gidip kendi lastiklerimi değiştirip, ayar yaptıramıyorum mesela. Zaman geliyor, görüyorsun ki odasız yaşaman mümkün değil. Hatta pencere bırakman bile çok tehlikeli.
İnşaat zamanım sürüyor bir süredir. Yavaş ilerliyor inşaat ya yağmur yağıyor, ya belediye sorun çıkarıyor. diğer inşaatım kadar hızlı ilerleyemiyor çünkü artık artık o kadar genç ve enerji dolu değilim.

Ve 19lar geliyor arkadan... Yaşamam gereken hayatın bir parçası bu.
Nefes almak kadar normal artık.
Çünkü ülke gerçeğinin aksine, ben işini zamanında, doğru ve gerektiği şekilde yapan olmak için savaşıyorum. Ben sözünü tutan, ne olursa olsun, bedeli ne olursa olsun sözünü tutan olmak için çalışıyorum. Çıkan olumsuzlukların, bozulan sağlığın, aşılamaz gözüken engellerin beni durdurmasına müsaade etmiyorum. Artık herkesin normal kabul ettiği 2 sıfatın üzerime asla yakışmadığını düşünüyorum.
İşimi yaparken bahanelerin ardı yerine, savaş alanını seçiyorum.

İnan bana 19, korkaklıktan, kaçmaktan daha tehlikesiz.

1 comment:

  1. Dear Seden,
    Anne tadında bir yorum girmişim değil mi? Hani sen tansiyonuna bakmayı filan bilmiyorsan dedim! :)))
    Yüzleşebilmek, kendin olabilmek ve öyle kalabilmek sanırım hipertansiyonu etkisiz hale getirebilecek güce sahip. :)
    Hep böyle kal sen, kıvamında, ayarında..
    E.

    ReplyDelete