Saturday, February 4, 2012

Vesikalı Yarim




1968 yılı yapımı siyah beyaz bir film, Vesikalı Yarim… Ömer Lütfi Akad’ın yönetmenliği ile hayata geçirilen bu film; aslında sinemamızın mihenk taşlarından biri durumunda… Kısa süre önce kaybettiğimiz Şükran Ay’ı da bu vesile ile anabileceğimiz bu yazıda, Vesikalı Yarim ile ilgili bazı konulara parmak basacağız.

Sait Faik Abasıyanık’ın kitabından senaryolaştırılan film; kendisinden sonra çekilmeye başlanan belli bir senaryo kalıbının da önderliğini yaptı. Hayatını kazanmak için, eli mahkum pavyonda çalışan ancak iç dünyasında namuslu, “bizim kız” diyerek izleyebilmemizi sağlayan toplumsal değerlere sahip, insanlara “kişileri yaptıkları iş ve yaşadıkları hayatla yargılarken, onların kendi dünyalarına da dikkat etmelisiniz” mesajları içeren Vesikalı Yarim; Türk Sineması’nda benzeri senaryoların yıllarca farklı karakterler çevresinde döndürülüp duracağı bir dönemin de neredeyse kurucularından biri…

Film aynı zamanda; kendi dar aile ve arkadaş ortamında, şehrin gece hayatından ve pırıltılı dünyasından bihaber yaşayan, gözü açılmamış Türk erkeği prototipine de sağlam bir gönderme yapıyor. Evdeki aile hayatının yeknesaklığı, karısının genel salıvermişliği gibi unsurları; gece hayatına atacağı ilk adıma kadar kanıksamış olan erkek, ilk pavyon deneyiminde gördüğü “süslü, esans kokan” kadına olan tutkusuyla farklı bir dünyayı ve belki de aşkı ilk kez tanımış oluyor.

Bu iki karakterin başarıyla çözümlendiği Vesikalı Yarim; sinemamızın sultanı olarak önemli bir yer elde eden Türkan Şoray ile zamanın jönlerinden İzzet Günay’ı bir araya getiriyor. Türkan Şoray’ın gerçekten nefes kesen güzelliği, siyah beyaz bir filmde bile oldukça sıra dışı bir noktaya ulaşıyor. Keza İzzet Günay’ın da tipik bir sahiplenici erkeği başarıyla ortaya koyduğunu söylemek gerek.

Türkan Şoray’ın sahnedeki sesi ise yakın zamanda kaybettiğimiz Şükran Ay… Şükran Ay da Türk Sanat Müziği’ndeki dönemin en popüler seslerinden biri olarak, filme çok ciddi bir katkı sağlıyor. Plakları en çok satan sanatçılardan biri olan Ay; filmde seslendirdiği “Kalbimi kıra kıra” şarkısı ile tüm salonu gözyaşına boğma konusunda Ö. Lütfi Akad’ın en önemli ağır topu konumunda…

Filmin kısa özetine bakacak olursak eğer; Manav Halil kendi halinde yaşayan bir adamdır. Bir akşam, arkadaşlarının ısrarıyla gittiği pavyonda şarkıcı olan Sabiha'yla tanışır ve birbirlerine aşık olurlar. Sabiha, arkadaşı Müjgan'ın birbirlerine uygun olmadıkları yönündeki uyarılarına rağmen Halil'i evine alır ve birlikte yaşamaya başlarlar. Ancak, Sabiha'nın Halil'in hayatıyla ilgili bilmediği gerçekler vardır.

Vesikalı Yarim; kadrosunda gerçekten önemli isimleri barındıran, zamanının önemli bütçelerinden birini kullanmış filmlerden biri… Dış mekan çekimlerinin de yoğun olduğu filmde, kameranın yakaladığı doğallık, o döneme göre gerçekten şaşırtıcı… Bugün bile bir kamera gördüğünde neredeyse içine düşen halkımın, o yıllarda sokakta yürüyen Türkan Şoray’ın eteklerinin dibinden ayrılmamasını hadi başardın bir şekilde diyelim… Sokaktaki adam, sanki filmin doğal figuranı gibi günlük işleri ile uğraşan, kameraya bakmayan bir pozisyonda çekime yansıtılabilmiş. Bu da ekibin ciddi bir zaman ve emek harcadığının önemli işaretlerinden biri…

Gerek Türkan Şoray’ın ve gerekse Ömer Lütfi Akad’ın “Sinema yaşantımda çok ayrı bir yeri var” dediği Vesikalı Yarim; aşkın ve namusuyla, onuruyla sevmenin kimsenin tekelinde olmadığının altını çiziyor. Aynı zamanda da aşkı ve tutkusu ile sorumlulukları arasında kalan Türk erkeğine belki de biraz yönlendirme koksa da belli yol haritaları gösteriyor.

Filmde Ayfer Feray, Selahattin İçsel, Aydemir Akbaş, Behçet Nacar, Hakkı Kıvanç gibi isimler yer alıyor. Türkan Şoray’ın seslendirmesini Jeyan Mahfi Tözüm üstlenmiş. Yine oldukça güçlü seslendirme kadrosunda Lale Belkıs gibi isimlere de rastlanıyor.

Arşivlenmesi gereken filmler arasında yer alan, zamanının en başarılı çalışmalarından biri…

Bu da soundtrack katkısı olsun yazıya:
http://www.youtube.com/watch?v=hlNTNIKAJAs

3 comments:

  1. sevmek belli kalıba uyabilenlere ait bence
    altını herkes sevebilir diye çizse de, realitede yeri yok

    ReplyDelete
  2. Ben sevemediğimi anladım mesela... Yılmaz Erdoğan'ın da dediği gibi, sanırım sevmeye engel evcil acılarım var.

    ReplyDelete
  3. ehehehhe ben de dün kendimi ifade edemediğimi öğrendim :)

    ReplyDelete