Sunday, November 28, 2010

Borç çorbası desem deel

Hani bazı gün her bir şeyden birer-yarımşar kalır ya dolapta.
dün öyle kalanların hepsini bir poşete topladım. Dedim yarın kafam çalışır olur bunlardan da bir şey.

Yediğime içtiğime dikkat etmeye çalışıyorum. Her gün tüm besin gruplarını alayım, tüm renkli sebzeler insin mideme derdindeyim. Baklagiller, balık, tavuk hepsi sıra ile geçsin kursağımdan istiyorum. Ofiste öğlenleri ise tam bir azap. Her gün yemek sepetinden bu dengeye uygun yemek seçeceğim diye anam ağlıyor. Hafta da bir kaç gün evden beslenme çantamı yapmaya çalışıyorum. Termosta en azından her gün çorba götürmeye ise kesin dikkat ediyorum.

Sabah açtım dolabı,aldım artıklar poşetimi: 2 mantar-1 havuç-1 kırmızı biber-1 adet kemik-1 kabak (hani şu güdük şişkolardan)
Erzak dolabında kırmızı mercimek kalmış 1 parmak, kavanozunu yıkamak lazım.

Aldım minik tenceremi, soğan sarımsak hoppp, zeytinyağlıkta dibini bulmuş, anca bir çorba kaşığı, hadi seni de yıkamak lazım dedim, boşalttım tencereme, başladılar pişmeye, o arada küplendi sebzeler, pıt içeriye kavrulmaya. o arada mercimeğimi yıkadım, sebzeler kokularını salarken mercimekte döndü az birşey beraber. kemiğimi de attım içine, boca ettim suyu, aaaa tek domates kalmış, onu da kabukları ile bir kaç parçaya bölüp içine. Piştiler usulca, sonra malum bızzzzttttttt. yemek için tabağıma koymadan bir kaç baby ıspanak elimle paralandı, üzerine sıcak çorba, ne canı var ki ıspanağın? Zaten sevmem sümük gibi pişmişini.
bir dilim ekmek kızarttım yanına.
Ohhhhh mis, vucudum bayramda geçte olsa.

Deli gibi çalışmanın sonucu patrona süpriz bir 500.000 € ciro kazandırdım. Pek mutlu, dün telefonda konuşuyorduk ya çok teşekkür ederim Seden, inadınla aldın işi dedi. Ben geri dönüyorum patroncum, seneye bunlara ufak iş diye bakacağız dedim :)
Bugün güya hiç iş yapmayacaktım, iş şeytanım dürttü yine, çalıştım 1-2 saat.
Be happy!

Aşmışsınız arkadaş...

Saturday, November 27, 2010

Vallahi Evrim için :)

Pazartesi: köfte - püre - brokoli çorba- cacık

Salı: Dil balığı - salata - zeytinli ekmek

Çarşamba: kıymalı Red beans-pilav- turşu

Perşembe: (sarı-kırmızı-yeşil biber-pırasa-sarımsak-lahana) jülyen kesilip çevrilecek, kıymalı makarna-cacık

Cuma: deep freezeden önceden sardığım etli yaprak sarma pişecek - beyaz peynir ve maydanozlu kelebek makarna

Cumartesi: ızgara tavuk - pilav- yoğurtlu kavrulmuş sebze - yoğurt çorbası

Allah aklı vermiş, kullan be kadın


Büyükkkkkk insan Ece Vahapoğlu'na olan sevgim malum.
Ya benim kafam pek fazla çalışıyor, ya da benim kafam hiç çalışmıyor ve hanımefendi görmediğimi görüyor. Hani kendisine olan kıskançlığımı (!) bir kenara koyalım ve hep beraber bakalım.
Şimdi hanımefendi (hastasıyım hanımefendiyi maksadı dışında kullanmanın) demiş ki :

tıklıyorum linke:

ulen okuyorum okuyorum, adamlar sadece alt alta ikisinin yazısını vermiş.
yorum yok, bir şey yok.
nasıl hak vermişler arkadaş kadına? nerede vermişler? kim vermiş? ne zaman vermişler?
niçin vermişler? ne vermişler?
5n1k yı çözün allah muhammed aşkına benim için.

dip not: kıskançlığım kendisine bildiğiniz gibi deelllllllllll. kendimden utanıyorum

Friday, November 26, 2010

Cuma..

gece çalışması 1de biten gecenin sabahı 6da başlarsa...
7 de başlayan ofis saatleri ancak şimdi mi durulur?

ama nasıl özlemişim böyle ben gibi çalışmayı
hele artık işimi karıştıran yok, beni geri çeken yok
bi atlar bi ben
4 nala koşuyoruz
çok şükür!

biraz bloglara bakınıyordum, bu fotoğraf ile mest oldum
sonra da dedim keşke bi sıcak kahve ve lussekatter verseler elime.
Nasıl keyfim tam olurdu
Acep denesem mi yapmayı yarın?

Cuma..


gece çalışması 1de biten gecenin sabahı 6da başlarsa...
7 de başlayan ofis saatleri ancak şimdi mi durulur?

ama nasıl özlemişim böyle ben gibi çalışmayı
hele artık işimi karıştıran yok, beni geri çeken yok
bi atlar bi ben
4 nala koşuyoruz
çok şükür!

biraz bloglara bakınıyordum, bu fotoğraf ile mest oldum
sonra da dedim keşke bi sıcak kahve ve lussekatter verseler elime.
Nasıl keyfim tam olurdu
Acep denesem mi yapmayı yarın?

Wednesday, November 24, 2010

Sabah..

Sabah yediye on kala yemeyen içmeyen müşterim başlattı günümü

vurdum kafayı yattım akabinde. 9da kalktım, 9.10da cıktım evden, 10da ofisteydim.

arabada beşiktaş cd si kalmis, bende ööööllllleeeee bi havaya girmişim
taktım cd yi, açtım camı, güneş vuruyor, taktım gözlüğümü, eşlik ede ede gidiyorum.

Bir baktım bir ara bi amca dehşetle beni seyrediyordu.
Ne var ki, seviyorum takımımı, allah allah....

sizde dinleyin coşun, coşturun...

Tuesday, November 23, 2010

ilk sosyal medya uzantım..Twitter ...

Teşhirciliğin bu kadarı olabilir sevgili okuyucu..
O diil de bu twitter'da yazan insanların çoğu kendini halka seslenen politikacı sanıyor şaka gibi..
Bir de Kanaat Önderi kıvamına gelenler var onlar da ayrı..
Benim adresim belli www.twitter.com/elixmix2019
Acaba 140 harfle konuşma yetisini kazanmak nası bişi..ya da dağarcığı bu kadar olmak..hmm

2 toplantı bitti, next....


** alemin kralı geliyoooooo, geliyoooo, geliyooooo oooooooooooo

last 69 daysssssssss


** http://www.nicepackageblog.com/ buradan bir sürü fikir alıp, sonra alışverişe çıkıp, sonra yılbaşı hediyeleri yapmak istiyorum. Mesela küçük çuval bulsam içine mini çikolata-şampanya-kadınlara oje el maskesi vs-erkeklere traş köpüğü filan-prezervatifler-doğum kontrol hapları koysam-oyun hamurları filan üzerine de böle cici bici mesajlar yazsam

Monday, November 22, 2010

Saat 20.20

ve ben daha ofisi terk edemedim.
diyeceksin e neden yazarak vakit kaybediyorsun, çünkü printerdan çıkan 350 sayfanın bitişini bekliyorum.
Beklemesem olur mu? olur tabii, ama bugünün işi bitmediği için yarın daha büyük bir yığın gelir önüme. Yarının tüm gün toplantılarla geçeceğini düşünürsek, yarından hayır gelmeyeceği için çarşamba gecesi de zehir olur.
Ha bugun çalışınca çarşamba zehir olmayacak mı?
Şiddetle muhtemel olur, ama perşembe belki?

Ya işte böyle bir kısır döngü, sporda olmam gereken saatte burada popo yassılaştırıyorum.
ama ben hayri pıtırı seyretmek istiyorum.
sonra masaj yaptırmak istiyorum, efendime söyliyim anneme gitmem lazım, sonracığıma elixir ve uruk beyler ile içmek istiyorum, evrim hanım ile yüz yüze görüşmek istiyorum, suratımda kara noktaalr dağ olmuş cilt bakımı istiyorum, sonra doktorum bu ara yine bir göz atacakmış bana, liseden bir iki arkadaş gel lan artık diye rest çekti falan filan.
saat oldu 20.27
daha cevap verecek 3-5 mail var, ben işe dönüp onları yazayım en iyisi.
önce bir bardak kola alayım ama.
badem yedim de, ağzımın tadi bozuldu. yok aslında bademden değil, bir şey okudum ona bozuldum. Kezban bile değilmişim. ne hoş be yaw...

haaa bir de çok güldüm, bizim adamla biz ayrı iken onunda pek güzide bir hanım kızımız ile ilşkisi olduydu. allah için hoş kız, kuyumcu kızı, bir bankada iyi pozisyonda, xxxxxx manager kendisi.
6 ay bizimkini toparlamak için excel tablolar yapmış :)))) yemek seçenekleri için bile, valla bak.
hani dalga geçeceğimi sanmasa, açacam telefon güzel yavrucugum diyeceğim, adam toplamak tablolarla olmuyor, keşke olsa, neler döktürürdüm ben :)
bizim adam sebze yemez, ama yediğini anlamazsa yer. Pırasayı mesela soğan diye kakalarsın, havucu rende yapıp öldürürsün, kereviz patates olur. Lahana vs sebzeyi vokta şekilli kesip yaptığın sürece kakalarsın. Çok mu mızmız etti, domates sosunu yaparken atarsın tüm sebzeleri, 2 bıztttt anlamaz yer. güzel kızım sana el blendırı, robot vs her şeyi bıraktıydım, accuk pratik zeka çalıştırsan hepsi olurdu.
ayrılma sebepleri de beni unutturamaması imiş :) buna af edersiniz popom ile güldüm. Tablo yapasıya aksiyon yapsaydın valla 3 gün sürmezdi unutturmak. yeni nesil tın tın şekerim. hoş iyi yapıyorlar, ikiye ayrılsan bazı sonuçlar hep aynı.
oooo saat oldu 20,36, ben kaçar


Sunday, November 21, 2010

Bildiğin kurufasulye işte

Deep freeze bakıp duruyorum
Kalan azıcık fasulye.
Hadi dedim, bitsin artık, yenisine yer açılsın.
Dolabı açtım az bir şey artık sucuk, sucuk Beeves'ten. Denemedi iseniz deneyin, Dükkan'a 10 basar. Hem eti, hem yan ürünleri. dilerseniz orada yiyin, dilerseniz çiğ alıp eve. İthal et falan filan derken çok kasaptan elimi çektim, Beeves hala gönül rahatlığı ile aldığım yer. Tembel günler için köftelerinden de alıp atın buzluğa. Pınarın soya kırıntılı katkılarına verdiğiniz para ile aynı.

domatesimiz var, hmmm güzel chili, akşamdan kalan yarım kırmızı dolmalık, bir de küçük soğan alınırsa tamamdır bu iş.
Önce sucuklar minik kesilip atıldı tencereye, yağlarını sala sala pişiyor, o arada soğan küp edildi hooop içine. Ekstra yağa gerek yok. O arada kalan biber küp oldu, hoop onlarda atladılar tencereye. Blender alındı, biraz biber salçası, 2 domates, tuz, chili, karabiber, bzzzttttt su oldular.
fasulye tencereye, ardından domates suyumuz.
mum alevinde takıldılar uzun süre.
Fasulye zaten pişmişti, ayrıca suya ne gerek?
Pişince iki minik güvece, akşam olunca ısınmak için fırına girip daha da helmeleşecekler. Pilav ve cacıkta tamam. Çıkıp ekmek almak lazım, ama daha sonra.
Ben Dragon's Den'i seyretmeye. 2 aftalık birikmişim var.

Sıcak

Kasım'ın bitmek üzere olduğuna inanmak zor.
Geceleri hala açık cam ile uyuyorum; ya da uyumak için bir çabam oluyor diyelim.
Geceleri sessizlikte sesini duydugum bir kuş var, gece 2-3 gibi tam sessizlik başlayınca başlıyor ötmeye. Arkadaşım oldu :)
Bugün sanki biraz daha serince, bayram/tatilin bitmesinin huzuru var sanki üzerinde.
Bugün çalışmayı bıraktım artık. Sadece yıkanıyorum, televizyona boş boş bakıp bir şeyler atıştırıyorum, okuyorum.

Saturday, November 20, 2010

Haddini bilmek

Basit ama etkili örnek:

- (Mehmet Ali Erbil, Güner Ümit gibi ünlü isimlerin gafları yüzünden ekrana ara vermesiyle ilgili) Bu kadar değerli isimlerin benim yaşım kadar meslek hayatları var. O yüzden bu konuyla ilgili yorum yapma hakkı benim değil halkındır.

Friday, November 19, 2010

Mezar şart

mezarı olsa, aklıma estikçe gider, toprağını kabartır, dertleşir dönerim
o bile yok...

sabahlar... cambaz... walking...güller




Son günler...

bayram-tatil denen günlerin sonuna geliyoruz neyse ki...
bir gün güneşi fırsat bilip yürüyeyim dediğimde, suratım nasıl kötü ise, ben daha evden çıkamadan geldi almaya. süpriz, gidiyoruz dedi.
Uzunya'ya gidildi yine.
Güneşli İstanbul'dan sanki İskoşçya'ya ışınladılar. Sisler altında balık.
Uzunya'nın bildik orta güzellikte mezeleri, orta güzellikte balıkları.
Sessizlik ve tahta masalar olmasa gidilir mi uzunya'ya? gidilmez.
Bundan epey seneler önce gittiğimizde çok aşıktık biz, ellerimiz ayrılmazdı, güven vardı, gülüşler vardı, umutlar vardı, bekleyen güzel gelecekler vardı.
o günleri andık biraz, güldük halimize...
Bambaşka insanlar olmasak bile, yola çıkılan yerden çok uzaktayız, çok başkayız.

3-4 bira çarptı beni. Sarhoşluğun verdiği rahatlık, günlerdir masanın başından kalkmadan/kalkamadan çalışmanın yorgunluğu filan derken iyi geldi.
Ertesi sabah, caddeye inip birer kahve bile içip gülüştük. tuhaf geldi. Arkadaşlığın başka bir boyutu, özeni farklı, korkusu farklı; ama bir yapmacıklık var hep içinde.

Önümüzdeki ay endometriosis tedavisi başlayacak. ağrılar azalacak, hatta yok olacak diyor doktor amca. 2 gündür beni yerden yere vuruyor ağrılar, karnımda su torbası, yanımda ağrı kesiciler, gevşeticiler... akşam içtiğim ilaç sayısını unutup 2 kadeh şarabı yuvarladım, bir baktım başım döner, midem bulanır. Güzelim '99 Tempranillo çıktı tabii gerisin geri. Halbuki nasıl kadife gibi kaymıştı.

Uzunya'da ne çok cocuklu çift vardı... Ne çok çocuk ağlaması, ne çok şımarıklık, ne çok kapris. diğerlerine inat efendiliğinden ödün vermeyen bebekler ve minikler.
Hele Selim adında tahmini 8 aylık bir bebek bizi hayrete düşürdü. Kucağına gitmek istediği herkesi göz hapsine alıp, kahkahalar atarak ilgilerini çekip çağırdı mutlaka yanına; her gittiği kucakta bir sarılmalar, bir cilveler... 5 saat boyunca bir kez bile ağlamaz mı bir bebek? altını kirlettiğinde anneye acıklı bakışlar ve mırıldanmalar.

bir yandan tercümelerim, ne kadar derseniz bildiğiniz bir migros poşeti dolusu sayfalar :) yarısı bitti, yorgunluktan gözlerim kapanmazsa cumartesi akşamına bitirip pazar dinlenmek istiyorum.

Wednesday, November 17, 2010

Bayramın 2. günü

5te başladı gün
uyuyamıyorum
elixir bey'e döndüm

keşke hiç tatil olmasa, her gün iş olsa
ve aklımdan hiç bir şey geçmese
bir şey özlemesem, bir şey hatırlamasam
hafızamda iyi kötü ne varsa silip, ormana atsalar beni
sıfırdan başlasa her şey

ben işime geri döneyim, kendini dinlemek tehlikeli zira...

Tuesday, November 16, 2010

Bayramın 1. günü

Sabah 7de kalk
kahvaltı et
gazetelere bak
adamı kaldır
yedir, işe gönder
tatil ofisim olan yemek masasına geri dön
çalışmaya başla
3te cinnet geçir
kalk yıkan
dışarı çık, hava al, colan bitmiş al, sigara al
eve dön
çalışmaya devam et
müşteri bağla
elixir ve uruk beylere bayram maili at, ellerinden öp
post yaz
çalışmaya devam et
1 gibi yatmaya çalış, zira sabah yine 7de kalkıp çalışmaya başlamak lazım
nokta

ha bir de yemişim 9 gün tatili
bana değil lan o tatil!!!!!

Monday, November 15, 2010

2011'e x kala

2011 e kaç gün kaldı?
45 filan değil mi?
Aya gitmeyi filan geçtim, eller nerelerde...
Karşımda mba yaptım diye oturup, züktürüp giden şahıs var ya: hah işte o şahıs excel namına tek bir şey bilmiyor

ilkokuldan bir bebe çeksem, yapması gerekeni 50 kez yapardı
Sana geliyorum rabbim
İçim şişti

Çığlık atmama az kala

Lisanım için şimdiden özür, ama insanım
Ve rahatlamam şart

allahın şoparı,
zaten bir zük düzenli bırakmadan bastın gittin
bir de evden ona buna mail atıp, olmayan kafandaki olmayan bilgilerle ortamı züküyorsun
bir de arkandan onları topluyorum
bi sus be yaw
madem gittin, allah aşkına sus karışma
bari arkandan pislik toplamaya devam etmeyeyim
yaptığım işide züküp batırma