Friday, October 23, 2009

Tanımam Kumdan Kaleler'i...

Tanımam Kumdan Kaleler'i... Bilmezler yüreğimi... Karşı karşıya birer bira yuvarlamışlığımız yoktur. Ya da oturup eski aşklarımızdan söyleştiğimiz de vaki değildir. Doğum tarihimi bilmezler. Ben de ilgilenmedim onlarınkiyle...

Ama "yanlış aşklar yaşayıp yanlış köprülerde, yanlış gemiler yakıp aldırmadan gidişlerimiz" aynı... Sonra kuşlar gittiğinde anladım dünya yorgun. Ben yorgun... Tortusu kalmış eski bir korkunun... Sordum: Biz var mıydık? Aşk var mıydı?

Sana dair... Bir şarkı boyunca söyledikleri seninle ilgili, ne kadar da bana dair... Ve ben üstüne neler neler yazabilirken hala... Sen hala bir başka yaşamın içinde, bir başka omzun düşünde... Kısacık saçlarını dayamak için bir göğse, orada kaybolmak için belki, beklemelerdesin. Yüreğini kıpırdatacak bir kıvılcımı arıyor gözlerin... Ve zaman benim için ters yönde akarken, U dönüşü yapılmaz yerlerden geçerken sürekli ve giderek uzaklaşırken, daha da kötüsü yanımdan yöremden ayrılmayan bir fırtınanın içinde, herhangi bir kıvılcımı yakamaz, yaksam da yaşatamazken...

Yol ayrımlarına bölündü yaşamım. Uzun süredir bilinen rotaların dışına iten, giderek daha da ıssız bir yaşamın içine çeken beni ne? Nedir yüreğimin içinde western filmlerinin değişmez dekoru kurumuş çalıları önüne katıp sürükleyen? Göz alabildiğine kum dolmuş bir yüreğin içinde nasıl yeşerme telaşı bu?

Anladım ki naif olandan, yar olmuyor. Anladım ki bir sevgiliye; yaşama değer verir gibi değer vermek, umuda sarılır gibi sarılmak, ışığa sığınır gibi sığınmak para etmiyor. Olduğum gibi olmaya devam ettikçe, yarim olsun istenenlere ulaşılamıyor "yar" olarak...

Benden güzel dost oluyormuş, bunu anladım. Yaşamına "yar" olarak giresim gelen 3-5 kadın... Her birinin cümlelerinde aynı sözcükler, seslerinde aynı tınılar... "O kadar anlayışlı, o kadar başkasın ki!.. Senin gibi bir dostum olduğu için mutlu hissediyorum kendimi!" Ne kadar onur verici değil mi?

Bir yürek çiziyorum, sıradan "kalp" şekillerine sadık kalmadan... Binlerceymişcesine yoğun bir duygu sıkıştırıyorum. Sunuyorum, buradayım diyorum. Ve dinliyorum, izliyorum: Sözler nasıl akıtılacak bilinmeyen anlar, gözler kaçırılarak anlatılmaya çalışılanlar, sen benim dert ortağımdınlar, aslında ne kadar güzel anlaşıyorduklar ve daha binlerceler... Her biri de binlerce gibi...

Bir adam çiziyorum, aradığı tek şey gerçek olan... Anlıyorum ki; olduğum gibi olmamak gerekiyor. Anlıyorum ki; anlamamak gerekiyor. Anlıyorum ki; ertesi sabah o uyanmadan sıvışmak gerekiyor. Anlıyorum ki; karşımdakinin eksiği gediği ne ise onu özenle arayıp bulup, orayı sanki çok acayip bir şekilde dolduruyormuşum gibi yaparak, alacağımı alıp gitmem gerekiyor. Bu bekleniyor benden. Çünkü hep bunlar yapılmış şimdiye dek "yar" olasılara... Başka türlüsünü beklemiyorlar artık. Ama yapamıyorum. Anlıyor olmam, yapabiliyor olmamı sağlamıyor.

Bir kadın çiziyorum sonra... Hayatının anlamını, hayatımın anlamına bulamak isteyen... Gözüme baktığında, kuşkular yerine kendi değerini görebilen... Yüreğini örseleyen ne varsa hepsini ardında bırakıp, onun için inip kalkan göğse usulca başını dayayan... Orada olduğumu bilen... Gitmeyeceğimi... Sonra gömüyorum o kadını... Düşler tarlamda yeni bir filiz...

Tanımaz beni Kumdan Kaleler... Kısacık saçlı, kumral yüzlü, göğsüme başı değmeyen, yüreğimin neyle çalıştığını merak etmeyen de bilmez, tanımaz beni... Ve zaman akar hızla... Kumdan Kaleler söyler Sana Dair'i... Ben dinlerim... Ben söylesem çünkü, dinleyecek kimse bulunmaz.

"Bu ne senden ilk kaçışım ne de son düşüşün yüreğime. Ne bu serden son geçişim ne de son küsüşüm kaderime..."

2 comments:

  1. HALA OKUYAMADIM...
    AMA OKUYUNCA TAM YORUM YAAPCAM...

    ReplyDelete
  2. gemileri yakmak var ya
    yalan...
    o yakılasılar yanmıyorlar asla, hep ensenin dibinde, sen görmek istemedikçe gözünün dibinde

    ReplyDelete