Wednesday, July 28, 2010

Yakala Bobi

Kiminizin karşı olduğu şeye o kadar yakınım ve kiminizin yakın olduğu şeye o kadar karşıyım ki… Siz de öyle… Muhalif olabilmek; bir ayrıcalık, bir sınıf belirleyici, bir şekil olmaktan çıkar mı? Gerçekten de bir gün “muhalif adam” kimliği elde etmek kaygısından sıyrılıp, gerçekten de bazı şeylere muhalif olmamızın “normal” olduğu bir doğrulamaya varabilir miyiz?

Kim ne derse desin, kendimizi ne kadar yırtarsak yırtalım; işte her birimiz “genellemeler” arasına sıkışmış ömürler törpülemiyor muyuz? Kendimizi yontma telaşımız olduğu sürece, daha bir kendimiz olacağız. Doğar doğmaz; muhtemel bir daha görsek de pek hatırlamayacağımız bir doktorun ya da ebenin; kıçımıza iki şaplak ile son civatalarını sıktığı bu kabuğu, ömrümüzün sonuna dek yonta törpüleye, içte hapis insanı aramıyor muyuz?

Bugün patron, “Yakala Bobi” dedi. “Sıkıysa yakalama, dışarıda o kadar çok Bobi var ki! En olmadı sığınaktan seçerim” edasıyla… “Ulan” dedim. “Düşsün bakalım yere, yakalamayayım, ne olacak?” Sonra daha havadayken hamleyi yaptırdı hayat…

Bobi’leşen yerlerime söve söve çürüttüğüm bir ömrün içinde, elimde törpü; kazıyorum taşı ve toprağı… Kelebek misali… Bir de Shawshank Redemption vardı. Nasıl güzel oyun çıkarmıştır orada Morgan Freeman… (Acaba soyadı sahne için mi seçildi? Araştırmadım. Araştırmayabilirim de…)

Hayatımı devam ettirmek, standartlarımı korumak ve sorumlu olduklarıma bir şeyler vermek için Bobi olmaktan başka bir çıkış var mıdır? Buradaki tek Bobi ben miyim? Yoksa burası da bir nevi Bobi Sığınma Evi mi? Yok mu la burada hiç Dino, Fifi, Fufu, Çufu?

1 comment: