Wednesday, June 27, 2012

Anadolu Feneri, Poyrazköy ve Yoros Kalesi

Çoktandır ihmal ettiğim bir bölge de Beykoz sonrasındaki bölge..Riva öncesinde aslında bakir fakat üçüncü köprü ile birlikte ırzına geçilecek şehrin belki de en nefes alınan bölgesi.
Tam karşısında ise tüm ihtişamı ile Rumeli Feneri ve İstanbul Boğaz girişi..
Anadolu Feneri aslında gerçekten çok ufak bir mevki..Mevki diyorum zira köy,kasaba gibi etiketlerden arındırılması gereken bir yerleşime sahip.Gittiğim gün Cumartesi olmasına karşın Deniz Fenerinin açık olmamasına biraz bozuldum zira manzarası şahaneydi..Onun yerine Fenerin yanındaki Camii'nin yanından çektiğim fotoğrafları yayınlıyorum. (Edit: 2'nci gidişimde fener açıktı ordan da resimleri ekliyorum)
















Yukarıdaki fotoğrafta da göründüğü gibi tam karşısı Rumeli Feneri, Anadolu Fenerinin dibinde ufak restoranlar ve çay içilebilecek kahveleri mevcut, aynı zamanda da balıkçı barınağından hallice bir çekeği ve denize girilebilecek bir minik limanı mevcut.

Mayomu yanıma almama rağmen denize giremedim ama en kısa zamanda girip raporu yazacağım :)
Yaklaşık 45 dakika sonra mini yolculuğumuza Poyrazköy ile devam ettik,
Poyrazköy Fener'e nazaran bir plaja, büyüyecek bir limana ve çok da keyifli kahvelere sahip.
Gittiğimiz kahve'de lezzetli bir ekmek arası köfte ve ayran ziyafeti yaptık. Öyle lüks veya kokoş şeyler beklemeyin..


 Poyrazköy'ün plajı burdan bile görünüyor, hem de kumsalı leziz..Giriş WC ve Duş dahil adam başı 5 lira..Biraz kalabalık ama suya girip serinleyip yola devam etmek için bence ideal..Kime ne :)

 Balıkçı barınağı arkasındaki İstanbul Silueti beni rahatsız etse de aslında uzak olduğu bilmek rahatlatıcı..







Güzel olan veya bana o an için güzel gelen şey ise şu oldu, buraları aslında İstanbul'a hem yakın ama aynı derece de uzak..Şehrin içinde bunalan bünyelere o kadar iyi ve rahatlatıcı geliyor ki, şehirde sürekli gözümüzün önünü kesen objelerle hem ruhum, gözlerim ve beynim yoruluyor.Şehirdışı diyebileceğim buralara geldiğimde gözüm sürekli ufka ve yeşilliğe baktığı için rahatlıyorum..Keyifleniyorum..

Gelelim Yoros Kalesine, İstanbul sınırları içerisinde bulunan bence en ihtişamlı, en gösterişli fakat kimsenin bilmediği, ilgi göstermediği, bakımsız ve zavallı kendi haline terk edilmiş kale..
Yoros Kalesi Romalılardan Cenevizlilere ordan da Osmanlı'ya gözetleme görevini de üstlenmiş, İstanbul Boğazına bakan bence inanılmaz heyecan verici bir kale..Zira bu kadar kendi halinde fakat zamana karşı durabilmiş ender kalelerden..
Kültür Mirası'nın Türklerin elinde maymuna dönebilmesinin en büyük göstergelerinden..Düzgün bakım yapılsa, temizlense ziyaretçiler gelse iyi olmaz mı ? Kimin görevi ? Bilemedim..sadece üzüldüm..
 Şu güzelliğe bakmaya doyamadım..

 Aşağıda görünen manzara Anadolu Kavağı manzarası..Hz. Yüşa Türbesine de burdan gidiliyor..arkadaki Siluet'e dikkat..Koy'u geçince Beykoz'un içine gidiyorsunuz..

 Kale'nin kapısı kilitli hemde asmalısından..Fakat içeride bir görevli vardı, birkaç turist için kapıyı açmışken içeride 10 dakika kalabilirsiniz dediğinde mutlu olup içeriye süzüldük..Dediğine bakılırsa kazılar başlamış ? Yıl 2012 ve Kazı daha yeni başlıyor..Kültürümüze ve tarihe ne kadar itibar gösteriyoruz milletçe buradan belli..

 Kalenin boğaza ne kadar hakim olduğunu görebiliyoruz, manzara nefes kesici..Açıkcası Boğaz'da o gün esen poyraz hem denizi turkuaz mavisine çevirdi hem de ufku güzel açtı..


 Kalenin içi sade ve abartısız, ama surlar hala heybetli, hala yerinde duruyor..

 Karşısı da Rumeli Kavağı...

 Aşağısı Beykoz ve Anadolu kavağı girişi..

 Kale'nin burçlarının birinin içine girilebiliyor, şu delikten görünen manzara ise paha biçilemez :)

Kaleyi saat 16 gibi terkettik, 10 dakika değil 30 dakika kaldık çok mutluyuz, tekrar geleceğiz..Şimdi tekrar soruyorum, üçüncü köprü gibi bir fuzuliyatla buraların iğdiş edilip etrafa 3 yıl sonra villa ve özel sitelerin yapılması lazım mıydı ?

Monday, June 25, 2012

isyaennnnnnnn

adamın neden bağırdığını anladım bugun
bi daha adama laf etmiycem
nokta

Thursday, June 21, 2012

You Only Live Twice - İnsan iki kere yaşar

You Only Live Twice
 or so it seems,
One life for yourself 
and one for your dreams. 

İnsan iki kere yaşar,
Ya da öyle görünür,
Biri kendi için...
Diğeri de hayalleri için...

Tuesday, June 19, 2012

pek güzel pazar







tavuk kaburga kara efe filan derken, geçti gitti bir pazar
öndeki havuz tabii ki  pırayslıs
keyfi paylaşan arkadaş daha da pırayslıs :)

Sunday, June 17, 2012

Odlek

Sevmiyorum odlekleri
O kaypak huzursuz halleri midemi bulandiriyor
Hesaplari kitaplari
Kendilerini zeki sanip guya adam kullanmalari...

Sorry dude, hep 2 kurusluk adam olacaksin, hepucuz, hep odlek

Thursday, June 14, 2012

Her True Blood arkası

kendimi sürekli söylerken buluyorum
başladı sezon, ayvayı yedim yine

şimdi bana

kaybolan yıllarımı değil de, yazlıkçı olduğum günleri verseler.
Sabah kalkıp ilk iş mayomu giyip denize koşsam, akşama kadar parmaklar büzüşünceye dek suda kalsam, oynasam.  birileri sahile sandviç ve meyva getirse, zor bitirip tekrar suya dalsam.  Arada kolunda çantası ile gezen alaska frigocuları yakalayıp, alelacele dondurmayı yesem ve tekrar suya dalsam.
Büyüklerin akşam hasta olacaksın, çık artık sudan deyişlerine omuz silkip, dalmaya devam etsem.

akşamı beklesem, babam gelse, onunla yarı yolu yüzüp, sonra sahilde onu beklesem.  Bir yandan da sahildeki voleybol maçındakileri kessem göz ucu ile. Evde annem salatayı yapıyor olsa, karpuz kesilip çekirdekleri ayıklansa (deliyiz biz, çekirdeği ayıklanmamış karpuz sofraya gelmez, gelemez).  Babam için mangal düzeneğini kursa, babam duşa girmeden yaksa mangalı, korunu alasıya duşunu alıp giyinse.  Mayomu çıkartmadığım için kavga etsem annemle, sabah vakit kaybetmeyeyim desem.  yorgunluktan bayılsam bir köşede, hadi kızım kalk yatağına git deseler...

Wednesday, June 13, 2012

Cam evler

Cam evde oturunca insan ya da korkacak çok şeyi olunca taş atarken dikkatli olmalı.
Benim korkum kalmadı mesela!
Karşıdaki neyi ne kadar tolere eder, nerede cinnet noktasına gelir, hesaplamak lazım.
Mesela iş yerinde rezil olmak, dayanılmaz bir şey ise ne yaptığına dikkat edeceksin.
Mesela, utandığın kusurların var ise, yine dikkat edeceksin.
diyorum ya, kimin ne zaman delireceği belli olmaz.

ben mesela, tam sınırdayım... delirmeden bir nefes öncesi...

Tuesday, June 12, 2012

gitti...

12 sene sonra gitti güzel kızım
hiç çıkmadığı bahçeden, yan eve gidesi tutmuş
2 koca köpek affetmemişler
paramparça o beyaz güzel bedeni
göstermediler
görmeyin dediler
aklımızda o pamuk haliyle kalsın diye
geriye bir topaç kaldı, bir de tarçın
Allah onların acısını göstermesin


kısa kısa

- geri geri gitmeyi becermeden, park etmeyi öğrenmeden trafiğe çıkmamak gerekir

- dar bir yolda, karşıdan gelen araç yolun yarısından fazlasını geçti ise, ve sana gelme bekle diye işaret verdi ise ve sen bana ne ya deyip burnunu soktu isen, ite ite geri gidersin.  Çünkü karşı arabadaki vakti bol ve kontağı kapatıp saatlerce beklemekten hiç sıkılmayacak biri olabilir.

- şayet geri gidemeyeceksen, burnunu sokmayacaksın (defalarca tekrar edeceğiz bunu)

- çok çaresizsen, aarbadaki müziği kapatır ve efendi gibi kusura bakmayın, yanlış yaptım ama rica edeyim, bu seferlik vs vs bir şey dersin, arabada son ses müzik ile elini kolunu sallamazsın, mazallah o el kola neler olabilir

- geçtikten sonra, camdan konuşmaya kalkarsan, canın çekişine göre manyak sürücü geri dönüp seni çok kötü taciz edebilir, dua etmelisin ki araç yeni tamirden gelmişti ve uykum vardı.

- kafayı kapamak, sana insan olmayı öğretememiş belli, trafik etiğini zaten mecburen pas geçiyorum. Bir yerlerde muhakkak kafam kapalı diye bana böyle davranıyorlar böhü böhü diye ağlaşırsın ama benim sana inanmamı bekleme, zira aynı hıyarlığı dini eğilimini görünüşü ile anlayamayacağım bir erkek yapsa, göreceği muamele aynen bu şekilde olurdu.

Monday, June 11, 2012

ZIÇAYIM

ALTI ÜSTÜ:
- PİJAMA
- KIZ DONU
- ERKEK DONU
- SÜTYEN
- KIZ ATLET
- ERKEK ATLET

NE KADAR KARMAŞA YARATILIR Kİ PAKETLEMEDE.
SALAK OLDUĞUMA İNANACAĞIM GÜN BUGÜN İŞTE
YETERRRRRRRR DİYE BAĞIRMAYA RAMAK VAR

Thursday, June 7, 2012

üşenmeyin, okuyun: tecavüz ve sonuç


Bir Kürtaj Olamama Hikayesi

Bir kız çocuğu tecavüze uğradı ve hamile kaldı. Kendisi de ailesi de hamileliğin sonlandırılmasını istedi ama olmadı. Sağlık müdürlüğü doğacak çocuğun evlat edinmeyi arzu eden bir çifte tahsisine hükmetti.
İstanbul - BİA Haber Merkezi
06 Haziran 2012, Çarşamba
* Bu yazı bianet yazarı bir psikiyatr tarafından kaleme alındı. Hastalarının mahremiyetini korumak için ismini saklıyoruz.
Hükümet kürtajı yasaklama konusunda el artırıyor. Sağlık Bakanı kürtajın, yani embriyonun tıbbi yardım eşliğinde düşürülmesinin tecavüz mağdurları için dahi caiz olmadığını döne döne ifade etmeye başladı. O halde, bağrımızı cayır cayır yakma pahasına başka bir düzeyden konuşmanın zamanıdır. Bakalım tecavüz mağdurları için Türkiye'de işler nasıl yürüyor? Birazdan anlatacağım ve içinde kısmen de olsa yer aldığım hikayenin bunu kavramaya yardımcı olacağını ümit ediyorum. Başlamadan belirtmekte fayda var: bu hikaye halihazırdaki durumdan bir kesittir. Hükümet engellenmediği takdirde neler olacağı herkesin kendi hayal gücüne kalmıştır.
Tecavüzün ardından hamile kalan Ş, psikiyatri uzmanı olarak çalıştığım hastanedeki odama geldiğinde çok ama çok geçti. Kendisini daha önce bir kez tecavüzün hemen ardından, yani birkaç ay önce görmüştüm. O zaman da iyi değildi elbet, sıcağı sıcağına yaşanmış bir travmanın hemen ardından ilaç kullanımını salık vermek adetim olmasa da, kendimi ilaç vermek zorunda hissettiğimi hatırlıyorum, notlarımda mevcut. Ancak Ş, bu sefer birkaç ay öncesinden de kötüydü. Yürümüyor, adeta dikilmiş bir ceset gibi kolundan kim çekerse, onun ardından donuk bir ifadeyle seğirtiyordu. Okulu bırakmıştı, bütün gün yatağında yatarak ağlıyor, daha birkaç ay öncesinde geçmişin karanlığında unutulmaya terk edebileceğini umduğu bir hadisenin artık tüm yaşamını belirleyecek heybette karşısına dikilmiş olması gerçeği önünde ketlenmiş, takatsizce bekliyordu. Hamile olduğunu ancak birkaç hafta önce fark etmişti, bu da doğaldı, reşit olmak şöyle dursun, o kadar küçüktü ki.
Neden kürtaja başvurulmadığını sorduğumda söylediklerini çelişkili ve tuhaf buldum. Bir yandan artık kürtaj olamayacağını söylüyor, bir yandan da, on gün kadar önce, hamileliği henüz kürtaj yapılmasına müsaade eder aşamadayken başvurduğu diğer bir şehirdeki hekimlerin operasyonu uygun görmediklerini ifade ediyordu.
Peki, şimdi ne olacaktı? Bana söylediğine göre kendisi için başka bir şehirde yer ayarlanmıştı, doğumdan önce oraya gidecek, doğumdan sonra çocuk kendisinden alınarak başka bir yere verilecekti. Böylece olayı zaten bilen yakın çevre dışında kimse öğrenememiş olacaktı. Ancak bütün bunlar ona zaten çok uzaktı. Karnına bakamıyordu. Yaşam, onun için gelecek olmaktan çıkmış, kapkara bir bahtın sonsuz bir şimdiye sıkıştığı, geçen her saniyeyle kendisini daha da büyüten ve gelecek her günü bir öncekinden daha karanlık kılan bir cehenneme dönmüştü.
Önce yasal sürenin dolup dolmadığını kontrol ettim. Rutin koşullarda 10 haftaya dek olan gebeliklerde gerçekleştirilebilen operasyona, hamileliğin tecavüz neticesinde vuku bulması durumunda yirmi haftaya dek izin veriliyordu.
Ş, hamileliğin 19. haftasında olduğunu söylüyordu, bunu gün içinde kadın doğum uzmanı bir arkadaşıma doğrulatacaktım. Sürenin dolmasına üç ya da dört gün vardı. Kötü: bu çok az zaman var demekti. İyi: hala zaman vardı.  Durum acil olduğundan derhal muayene için bekleyen hastaların bir kısmını tatlı dille ikna ettim ve biraz daha beklemelerini sağladım, ardından da telefona sarıldım.
Ş, çalıştığım civardaki diğer pek çok ergen gibi yalnız başına gelmişti. Önce anne ve babayı çağırmalı, gerçekte ne olup bittiği konusunda biraz daha bilgi sahibi olmalıydım. Madem hamilelik birkaç hafta önce fark edilmişti, neden fark edilmesinin hemen ardından sonlandırılmamıştı? İkinci ve benim için daha önemli olan konu: neden şimdi sonlandırılmıyordu? Hem şu başka şehirde doğum yapma ve sonra bebeğin kendisinden alınacak olma hikayesi neydi? Anne ve babanın telefonlarını aradım ve derhal hastaneye gelmelerini rica ettim. Açık olalım, ne olduğunu bilmiyordum ama bu kürtajın geciktirilmesinde anne ve babanın şu veya bu şekilde sorumlu olduğuna ilişkin bir önyargım vardı.
Gerekçelendirilmemiş önyargılar yıkılmak içindir, nitekim anneyle baba acil çağrıma evden ve işten icabet ederek derhal hastaneye intikal etti ve ilgisiz ebeveynler oldukları yolundaki önyargıma ilk darbeyi indirdi. İzleyen 3-4 gün hemen her gün görüşecektik.
Anne, önce tecavüz, ardından da tecavüzün ürünü hamilelik karşısında pusulasını tamamıyla yitirmiş durumdaydı. Kendisini aciz ve aşağılanmış hissediyordu, en az kızı kadar çökmüş durumdaydı ve düpedüz himmete muhtaçtı, kendisiyle ilgilenilmesini gerektiriyordu. Ama saatin tiktakları işliyor, önümüzdeki 3-4 gün çok hızlı davranılmasını gerektiriyordu. İptal olmuş bu annenin süreçte etkili olamayacağı, yani kızına yardımcı olamayacağı açıktı.
Baba çok daha farklıydı, acısını daha derinden yaşıyor, birkaç haftadır evin diğer bireyleri gibi o da kendi köşesine çekilmiş, sessiz sessiz ağlıyor da olsa, durumu bir ölçüde kabullenmiş, metanetini korumaya çalışıyordu. Yoksul insanlardı, dolmuşa binmek onlar için pahalıydı, ilaç katkı paylarını ödemekte zorluk çektiklerini hatırlıyorum. Paranın açabileceği her kapı onlara kapalıydı. Ama bu ilk tanışmanın en önemli sonucu şuydu: Her ikisi de, kızlarının uğradığı bahtsızlık karşısında ne kadar sarsılmış olursa olsun, hemen ardından kızlarının arkasına geçmiş, onun hamileliğe son verilmesi yolundaki arzusunu kendi arzuları bilmiş ve gerekli olan neyse onu yerine getirmek için harekete geçmişlerdi.
Peki, madem anne ve baba, daha onları görmemişken gerekçesizce varsaydığımın aksine gebeliğin sonlandırılması konusundaki iradelerini bu kadar net ortaya koymuştu, nasıl oluyordu da bu hamilelik hala devam edebiliyordu? Şu başka şehirde doğum yapmak ve sonra çocuğun bir yere verilecek olması durumu nereden ortaya çıkmıştı? Hikayemiz asıl şimdi başlıyor.
Hamile olduğu anlaşıldıktan sonra Ş, kendisini muayene eden hekim tarafından savcılığa yönlendirilmişti. Savcılık kendisine, daha doğrusu ailesine, özel durumu dolayısıyla hamileliğin 10. haftadan sonra da (kanun gereği 20. haftaya kadar)  sonlandırılabileceğini belirtir bir belge vermişti. Operasyon bulunduğu şehirde gerçekleştirilebilir nitelikte olmadığından, Ş, yanında anne ve babası, başka şehirdeki bir hastaneye başvurmuştu. Bu hastanenin uzman hekimleri operasyonu gerçekleştirmeyi reddetmişti. Bunu işittiğimde içimden biraz söylensem de, üzerinde fazla durmadığımı hatırlıyorum; olabilir, kürtaja karşı olabilirlerdi, belki kendileri karşı değillerdi ama hastane yönetiminin bir politikası mevcuttu. Üstelik Ş ve ailesinin her zaman başka bir hastaneye başvurma olanakları mevcuttu. Kimbilir, belki de anne ve babanın üzerlerine düşeni yaptıkları konusunda hala mütereddittim. Ancak olgular beni yine yalanlayacak, babanın zannettiğimden de becerikli olduğunu teslim etmek zorunda kalacaktım.
Hastane kadın doğum hekimlerinin olumsuz tutumu üzerine başhekimle görüşmüş, başhekim, kadın doğum ekiplerini kendisinin gözü önünde telefonla sıkıştırmaya çalışmış, ancak başarılı olamamıştı. Peki, neden başka bir hastaneyi denememişlerdi? İşte o zaman, baba savcılık belgesini hekimlerin alıkoyduklarını söyledi. Sarsıldığımı hatırlıyorum. "Neden bir fotokopisini olsun almadınız" diye (kafamdaki şablona uygun biçimde) yarı-suçlayıcı bir biçimde babaya sorduğumu da hatırlıyorum. "Vermediler" demişti. "Neden almadınız" diye sürdürmüştüm, o da bana "Dedim, ben buraya belgeyle geldim, hadi bir şey yapmadınız niye belgeyi alıyorsunuz dedim, 'böyle' dediler". Şimdi sıkı durun: bu hastanedeki hekimlerin hiçbiri Ş.'yi, yani onun yürüyen ceset halini, donuk bakışlarını görmemiş yani görmek istememişlerdi. Babası elinde savcılık belgesi kadın doğum hekimleriyle başhekimlik arasında mekik dokurken, Ş, annesiyle birlikte kantinde beklemekteydi. Konudan haberdar olmuş kadın doğum hekimlerinin hiçbiri (baba üç kişi olduklarını söylemişti) hastayı muayene etmeye, yani ne olup bittiğini ve kendisinin olup bitenler hakkında ne hissettiğini öğrenmeye tenezzül etmemiş, menfi yargılarını babaya bildirmekle yetinmişlerdi. Dinledikçe bir karanlığa usul usul adım atmaya başladığımı hissediyordum. Ve maalesef daha başlardaydım.
Ş ve ailesi muhtemelen "yirmi haftayı geçmediği sürece başvurduğu yerde gebeliği sonlandırılabilir" gibi bir ifade barındıran belgeleriyle başvurdukları hastanede kürtaj yaptıramamış olduklarıyla kalmamışlar, sözkonusu savcılık belgesi de kendilerinden alıkonulmuştu. Sürecin olağan olup olmadığını akşamına kadın doğum uzmanı hekim arkadaşımla konuşacak ve bir tuhaflık olduğuna tam anlamıyla ikna olacaktım.
Peki, sonra ne olmuştu? Yaşadıkları şehre dönünce baba sağlık müdürlüğüne başvurmuştu (ilgisiz ebeveynler şablonunu yıkan bir beceri örneği daha). Müdürlük özel bir toplantı düzenlemişti. Bu toplantıdan çıkan sonucu, Ş'nin bana başvurusundan bir gün önce babasına açıklamışlardı. Ne karar almıştı sağlık müdürlüğü? Hastayı derhal şu veya bu şehirdeki şu veya bu hastaneye ambulansla yönlendirmeyi mi kararlaştırmıştı? Yoksa önceki hastanenin kürtajı reddeden hekimleriyle temasa geçerek basınç uygulama yolunu mu seçmişti? Hiçbiri değil.
Sağlık müdürlüğü başka bir şehrin sağlık müdürlüğüyle temasa geçmiş, o şehirdeki kadın sığınma evinin doğumun gerçekleştirileceği merkez olarak kullanılması her iki müdürlükçe kararlaştırılmış, doğan çocuğun evlat edinmeyi arzu eden bir çifte tahsisine hükmedilmiş, üstelik bu 'talihli' çiftin kim olacağı da tayin edilmişti.
Hala okumaya devam edebilenler yine sıkı dursun, bu kararları başbaşa verip, bu çözümde karar kılan müdürlük bürokratları içinde de Ş'yi gören yoktu. Kimse onun ne istediğini duyma zahmetine katlanmamış, kimse aralarında konuşup Ş'nin hamileliğinin devam etmesine hükmettiklerini onun gözlerine bakarak tebliğ etme zahmetine katlanmamıştı. Kızlarını kürtaj ettirme şansı bulunan, üstelik her bir ferdi bunu arzu eden aileye sunulan yol haritası işte buydu. Kabul etmeye mecbur olacak denli yoksuldular.
Elbette hemen sağlık müdürünü aradım. Anlamıyordum. Bir bildikleri olmalıydı. Annenin, babanın ve kızın sonlandırılması gerektiği üzerinde hemfikir oldukları bir hamileliğin doğuma dek uzatılmasını önermek ve bunun altyapısını hazırlıyor olmak için bir bildikleri olmalıydı. Sağlık müdürüne durumu kavramış olduğum kadarıyla özetledim ve neden hastanın derhal kürtaj olabilmesi doğrultusunda tüm olanakların seferber edilmediğini sordum. Müdür'ün "takdir edersiniz ki o da bir can" demesiyle çok kısa bir süre içinde, yani bir gün içinde kendimi tekrar bir boşluğa yuvarlanır gibi hissettiğimi hatırlıyorum. Saflığımı itiraf ediyorum: İnsanların tek tek kürtaja karşı çıkmalarına alışıktım, ancak ilk defa bu karşı çıkışların organize, yani örgütlü biçimde kristalize olduğunu yani billurlaştığını görüyordum. Müdür ise, telefonda, organize ettikleri bu planın, bu kadar yoksul bir aile için nasıl da bir nimet olduğunu anlatmaktaydı.
Sonraki birkaç gün çok hızlı geçti. Artık bir kelimeyle 'vazgeçmiş' anne ve babayı canlandırmaya çalıştım, babayı yeni bir belge almak üzere kadın doğum uzmanı tarafından imzalanmış bir yazıyla tekrar savcılığa başvurmaya ikna ettim, savcılıkla kendim de temasa geçtim, operasyona uygun bir yer bulabilmek için kadın doğum uzmanı arkadaşımla konuştum ve uygun bir hastanede, operasyonu gerçekleştirebilecek bir kadın doğum uzmanıyla temasa geçebileceğimizin garantisini aldım, aileye yol masraflarını kişisel olarak karşılayacağımın garantisini verdim, sağlık müdürüyle iki kez argümanlarımı sunmak üzere tekrar konuşmayı denedim, ancak bir diyalog tesis edilemedi, bundan sonra ne işe yarayacaksa aileyi hukuksal yollardan haklarını aramaya teşvik ettim, Ş'yi takip eden günlerde görmeye devam ettim. Gitmesi yakındı, hamilelik kimse tarafından fark edilmeden gitmiş olmalıydı. Hafta sonu tatiline çarptık. Babayı ikinci bir savcılık belgesi almış olarak göremedim, saatin tiktakları çalıştı ve kanunun müsaade ettiği süre doldu. Sonrası sessizlik. Ş gitti, öykü bitti.
Sonuç: Bir süre önce bir kız çocuğu tecavüze uğradı ve hamile kaldı. Kendisi hamileliğin sonlandırılmasını istedi, babası sonlandırılmasını istedi, annesi sonlandırılmasını istedi. Bu hamilelik sonlandırılmadı. Sürece şahit oldum. Sonrasında ne olduğunu, yani bu hikayenin aktörlerinin nerelerde olduğunu bilmiyorum; canlı ceset halindeki Ş'yi, dağılmış annesini, vakur babasını ve mahpustan çıkacağı günü bekleyen mütecavizi (henüz) görmedim. Türkiye'de olduklarını, olmaya devam edeceklerini tahmin ediyor, bir sözde "can" kurtarmak uğruna bu ülke devletinin kaç kişinin hayatını tarumar edebildiğini şaşkın gözlerle seyrediyorum. (ÇT)

Alkol?


DAHA NE BEKLİYORUZ???


Başbakan Erdoğan, kürtaj yasağına karşı 'Benim bedenim benim kararım' protestosunun dini zemini olmadığını söyledi.

Doğmamış çocuğa mektup

http://www.habervesaire.com/news/dogmamis-cocuga-mektup-2341.html
Yazan: Barış Uygur


Pek bir istiyorlar doğmanı ve tükürükler saçarak savunuyorlar senin “yaşam hakkını”. Ama sanma ki doğduktan sonra da yaşamanı istiyorlar.
Merhaba. Henüz doğmadın ama seni sömürmeye şimdiden başladılar biliyor musun? Senin henüz oluşmamış ağzından mektuplar uydurup sen yazmışsın gibi televizyonlardan okuyorlar, salya sümük ağlayarak. Yalnız sakın ha sana üzüldüklerini sanma! O ağlayanlar ki zamanında öğretmenlerin parasına göz dikmişler, televizyon dağıtacağım diye on binlerin cebini boşaltmışlardır, sanma ki sana üzülsünler; onlar oturdukları yerden nice idama sevinç tezahüratları yapmış nice cinayete alkış tutmuşlardır.
Dedim ya, pek bir moda oldu, senin ağzından mektup yazıp salya sümük ağlayarak okumak. Pek bir istiyorlar doğmanı ve ağızlarından tükürükler saçarak savunuyorlar senin “yaşam hakkını”. Ama sanma ki doğduktan sonra da yaşamanı istiyor bunlar. Henüz doğmamış olan senin yaşam hakkını savunanlar, yarın öbür gün en ufak itirazında seni biber gazına boğacaklar ve öldüğünde “Eşkıya! Biri de ölmüş” diyecekler.
Belediye başkanları senin yaşam hakkını savunurken, onların korumaları tekme tokat saldıracak kadınlara ve saçlarından tutulup sürüklenecek ablaların, teyzelerin.
Şimdi sana ağıt yakanlar çocuğum, gün gelip de doğduktan sonra, canına okuyacaklar senin; zaten onun için istiyorlar ya doğmanı. Hele bir doğ da, gerisi kolay onlar için. Dünyanın en kötü okullarında okurken okulun kapısına sıkışırsa körpe bedenin ya da ucuzcu bir müteahhittin taktığı lavabo üzerine düşüp öldürürse seni, sanma ki şimdi bu salya sümük ağlayanlar lafını edecek.
Bakma sen, doğ istiyorlar ama, doğduktan sonra sana yaşam hakkı tanımayacaklar ki? Allah korusun başına bir hal gelir de bütün bir kasabanın siyasetçisi, memuru, öğretmeni, sivili, üniformalısı sırayla tecavüz ederlerse sana, “kendi istemiştir” diyecek hâkim abilerin. O zaman kılını kıpırdatmayacak sahte gözyaşları, botokslu teninden yağmur gibi akan o ablan.
Ya da belediyenin açtığı bir çukurda, açık bıraktığı bir logar deliğinde son buluverebilir ansızın hayatın. Ah, o zaman sanıyor musun ki hesap soracak şimdi salya sümük ağlayanlar belediye başkanına?
Okul bitecek, ya askere gidecek ya asker yolu gözleyeceksin. Belki bir bayrağa sarılı tabut içinde dönecek gencecik bedenin eve. O zaman bile üzülmeyecekler sana, fırsat bilecekler nefret çığlıkları atmak için. Gazetelerinde, propagandalarında bir rakam olacaksın sadece.
Bakma şimdi yaşama hakkını savunduklarına. Okullar, karakollar, cezaevleri, yetimhaneler, kışlalar bekliyor seni doğduktan sonra. Ve hepsinde, her an ölebilir, sakat kalabilirsin, bunların hiçbir önemi yok onlar için. Sadece sen doğana ve bir istatistik olarak kâğıt üzerine geçene kadardır onların yaşam hakkına saygısı. En ufak bir itirazında buharlaşıp gider o yaşam hakkın ansızın. Suçlu bile çıkarabilirler seni ve gerektiğinde yaşını bile büyütebilirler asmak için.
Dedim ya, ancak sen doğana, doğup da bir nüfus istatistiği olana kadar savunurlar yaşam hakkını. Çünkü güzelim; bu dünyanın dört bir tarafında, daha çok şeye sahip olanlar; paraları, pulları, fabrikaları olanlar her zaman daha çok nüfus isterler. Onlar senin yaşam hakkını; daha az maaş ödemelerine gerekçe gösterecekleri, pazarlarını bir ucuz iş gücü cenneti haline çevirecekleri istatistiğe katkı için isterler. Doymak bilmez futbol taraftarı gibi bir, iki, üç yetmez; beş tane kardeşin olsun isterler. Sırf fabrikaların, şirketlerin kapısında sıra olun da, sizden korkusuna zam isteyemesin diğer çalışanlar ve itiraz eden olduğunda hemen yerine geçin de dönmeye devam etsin çarkları diye.
İnsanca çalışma koşulları isteyenlere “nankörlük etmesinler, ben onların aldığının yarısına çalışırım” diyen kindar bir nesil istiyorlar çünkü. Seni; yaşatmak değil, tornadan geçirmek için istiyorlar. Köleliğe razı, en büyük korkusu işsizlik olan ve boğaz tokluğuna iş bulabilenin haline şükrettiği bir ülke için ihtiyaçları var sana.
Bakma güzel evladım, senin doğmanı insani gerekçelerle, yaşam hakkı diyerek istediklerine. Hele bir doğ, sendikanı yasaklayacak, grev hakkını elinden alacak, yazı yazmanı engelleyecek ve pisipisine ölmene bile gıkını çıkartmayacak o senin ağzından yalan mektuplar okuyan ablaların. Hep beraber el kaldırıp illa ki doğmanı sağlayacaklar ya, sanma ki zerre kadar seviyorlar seni; hani utanmasalar koşa koşa gidip tebrik edecekler annene tecavüz edeni.

Wednesday, June 6, 2012

özel alan?


hadi len!!!

Kendini bilmez müşteri

adamı çıldırtabilir
ama yapılması gereken, derin nefes alıp, çalışmaya devam etmektir.

Kendime not

içinde ki salaklık genini ve zükülmeye hazır genini bul yok et

olmadı çevreni yok et

ola ki çevreye kıyamadın kendini imha et

dolu dolu siktiriniz efendim diyorum

Bok

Boktanlık, bokluk, boklar, bokumuz, boka batmakla ilgili kısa fakat gayet etkili bir deyiş...


Tuesday, June 5, 2012

Café de Flore

Bu gecenin başarılı seçimi oldu film.
Aslında tüm yüzeyselliğim ile Vanessa Paradise için gitti elim filme.
Kısaca özetlemek gerekirse: yönetmen sorularının cevabını reenkarnasyona bağlamış.
Detaya gelirsek: 40 yaşlarında bir çiftimiz var, high school sweethearts, evlenir ve 2 çocukları olur.  Adamımız bir DJ.  Alkol ve uyuşturucu problemi tedavi edilmiş, ama AA toplantılarında sarışına gönlünü kaptırır.
diğer tarafta ikinci hikaye olarak bir anne ve down sendromlu çocuk.  Çocuğun bir başka sarışına gönlünü kaptırması.
Sevgi çeşitlemeleri ve giriftliği var filmde.  Eski eşe duyulan sevgi, yeni aşk, anne çocuk ilişkisi, yeni eşin eski eşe duydugu sevgi, kayınpederin gelin sevgisi derken insan hepsinin yerine koyuyor kendini.  Doğru ve yanlış kayboluyor, hayat geliyor göz önüne.
Henüz seyretmediyseniz, seyrediniz.


Imagine Me & You

**Everyone promises you happily ever after... but life turns into a different kind of fairy tale.


Kahramanlarımız Rachel ve Hank çocukluk arkadaşı, sonra sevgili ve biz düğünleri ile başlıyoruz filme. Düğün çiçekçimiz Luce and guess what? She's a lesbian!!!! şok şok şok Aşk meşk derken film mutlu sona doğru gidiyor.


Filmin sonunda ne kalıyor aklımızda?


Henk ve Rachel parkta sevişirken, arkalarındaki ağaçtaki gay couple ile tanışmaları


 I think you know immediately. As soon as your eyes... Then everything that happens from then on just proves that you have been right in that first moment. When you suddenly realize that you were incomplete and now you are whole... ve arkasından gelen tartışma


- You need a love life. 
+ I have a like life. It suits me fine.











çocukluk

yazdım sildim
bildigin suskunluk, bilmediğin konuşmadan iyidir

Hepsi ben, ortak payda çığlık




Makbul kimdir?

Makbul iyi ya da kötü, kim olduğundan korkmayandır.

Makbul, karamsar değildir, vehameti tespit eder ama çıkış yolunu düşünmekten geri kalmaz.

Makbul, hatasından sonra özür dilemeyi bilir, hatası ile ömür boyu yaşamaz.

Makbul, hatasını tekrar etmez, ikinci tekrarın aptallık olduğunu bilir.

Makbul, her açıdan farklı sonuç alacağını bilir, kendini tek açıya bağlamaz.

Makbul, "gibi" değildir, bir formu vardır, gelişir, değişir.

Makbul, "gibi"ye hoş bakmaz, olamayacağı şekillerde ısrar etmez.

Makbul, hoş seda bırakır.

Makbul, insandır.

Makbul, beyazda olsa yalana saklanmayandır, acı da olsa söyler gerçeği.

Makbul, yiyemeyeceği organların altına yatmaz.

Makbul, sözünden dönmez.  Sözü tutacağından emin olana dek ağzını açmaz.

Makbul, çoktur, azalmaz, çoğalır.

Makbul, onun olandan utanmaz.

Makbul, .........

Monday, June 4, 2012

Devletten sapıklara müjde


oksijen israfısınız


tabii ki akit

Bir imza

http://kurtajyasaklanamaz.com/kategori/imzala

fetva da geldi işte

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20687889.asp

peki diyelim ben ateistim
benim başbakanım da herkesi kucaklıyor ya (tamam canım nasıl kucakladığını hepimiz biliyoruz)
nufus cuzdanımda ki malum haneyi dinsiz olarak cevirirsem muaf kalacak mıyım saçma sapan kurallarından?

madem acil fetvan geldi be deyyus, aklın nerede grev yaptı diye işten atılanlarda?  Kocası tarafından dövülüp, bıçaklanıp öldürülenlerde? Peşkeş çekilen devlet arazilerinde?

Priceless

Hayatında sünnet dışında bir ihtimal böbrek taşı düşürünce acı çeken bir cinsiyetin, doğum üzerine ahkam kesmesi kadar priceless ve mide bulandırıcı bir durum daha bilmiyorum.

Azıcık kabız oldunuz mu dünyaları yıkıyorsunuz be.
Nezle de ölüm döşeklerindesiniz.
Size ne kimin nasıl doğuracağından?
Bir cocuğun büyümesi için yeterli şartları sağlasaydınız, ikide bir değişen eğitim sistemi ile bok etmeseydiniz, yasaklarla dolu bir cehennem yaratmasaydınız, seve seve bir futbol takımı kurardım size.
Siz kuş beyinlilerin ortalaması da azalırdı.

Normal olmayan cinsel davranış

Her sabah yeni bir garabete uyanmak normal oldu.
efenim haberimiz: http://www.aksam.com.tr/-yargitaydan-porno-kriterleri--119356h.html


"doğal olmayan yoldan yapılan cinsel davranışlar"


e peki buna neler dahil? anal seks/ oral seks vs vs, bu bugun pornoda yasak, yarın öbür gün tabii ki özelde yapmaya da yasak gelecektir.


Normal nedir? Kime göre neye göre normaldir?

Kendi adıma bugune değin yeterince rağbet etmediğim normal yoldan olmayan çeşitlere de (kaldı ise :p) sonsuz ilgi göstereceğimi beyan ederim.

Deliklerimle ne yapacağım sadece beni ilgilendirir zira. bugünden beyan edeyim, yarın öbür gün ama olmasın.

Her şeyimi halletiniz, düzenleyeceğiniz bir seks hayatım kaldı çünkü.

bi sittirip giden be yahu allah rızası için.

Friday, June 1, 2012

kilo vermek için mutlaka bir amaç lazım

Ne idi ne oldu

önce de niro vardı

sonra ayu


ve nihayet


Kürtaj

Bu yasakların yaklaşımın yeni mi olduğunu sanıyorsunuz?

Daha 2010 eylülünde, hastahanelerin çoğunun bu işlemi yapmayı red ettiğini biliyor musunuz?
Ya da ücretlerinin doğum ücretleri ile eş olduğunu? dış gebelik için laproskopik ameliyatın, kürtajın yarı fiyatına yapıldığını?
SSK'nın estetik yaptırmakla aynı kefeye koyup, keyfi işlemdir diye karşılamadığını?

Artık sadece konuşuluyor, hem konuşturup bir sürü konuyu gargaraya getirip sağ gösterip sol vuruyorlar, hem de elimizden alınan bir çok hak gibi bu da gidiyor. Akraba olmadığınız veya evli olmadığınız adamlarla dolaşmanın yasaklanmasını uzak ihtimal gibi görüyorsunuz hala değil mi?

Yakında kendimizi, ama iş için olursa dolaşalım derken bulacağız.  Aynen bugün aman bari tecavüzde serbest olsun demeye başladığımız gibi.

Kötü bir dönemin başlangıcı epey geride kaldı, artık ustalık dönemi.
Lubricantsız dibine kadar köklüyorlar ama, hala sadece kendi aramızda konuştuğumuz kadarız.
Ve ne acı ki 50% in bile altındayız.
Cahil bırakılmanın bedelini hep beraber ödüyoruz ve daha çok ödeyeceğiz.
Bir derlenip toplanma zamanı gelmedi mi?  aktif olarak savaşmaya ne zaman başlayacağız acaba?

Thursday, May 31, 2012

aklımı kaçırmadan az önce

şunları okudum:


Ayrıca bebek bereketiylen gelir. Aç bırakacak değilsin. Başka ülkeler beni hiç ilgilendirmiyor. Ben türküm o kadar. Madem bi iş yapıyosun sonrasına katlanacaksın. O çocuğun sen daha az para alıcaksın diye cinayete gerek yok bence


kopegin böceğin yasam hakkını savunan millet sıra kendi türüne gelince ne gariptirki katil olmayı destekliyor.Bu nasıl bir çelişki anlamak mümkün değil.Kazayla oldu öldür gitsin.'MEdeniyet dediğin tek dısı kalmış canavar


keske bu yasayi chp cikarsaydi :) o zaman yorumla ve tpkiler eminim cokfarkli olur. hrkes kurtaj yasaklansin die duserdi yola :)))))

DEVLET BAKAR

http://www.dipnot.tv/31427/5-yasinda-arkadasini-bicakladi.aspx#.T8eYMFhyRPs.facebook


Konya'da 5 yaşındaki A.R., oyun oynarken sokakta kavga ettiği 4 yaşındaki S.K.'yı bıçakladı. Alnından yaralanan S.K., hastaneye kaldırıldı.  Olay, dün meydana geldi. S.K., evlerinin önünde oynadığı sırada aynı mahallede oturan arkadaşı A.R. ile henüz belirlenemeyen nedenle kavga etti.  A.R., kavga sırasında eline geçirdiği meyve bıçağını rastgele sallayınca S.K., alnından bıçaklandı. Alnı kesilince kanlar içinde kalan S.K., bağırarak annesinden yardım istedi. S.K., çağrılan ambulansla annesi Zeynep K.’nin kucağında Meram Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Tedavi altına alınan S.K.’nın sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi.  A.R. de kimlik tesbiti ardından yaşı küçük olduğu için serbest bırakıldı. S.K.’nin dedesi Dursun Erdemir, "Bu mahalle de hep böyle olaylar oluyor. Bıktık artık, korkuyoruz. Devletten yardım istiyoruz" dedi. 

İÇİNE TÜKÜREYİM BU İŞİN

HOUSTON WE HAVE A PROBLEM


EĞİTİM ŞART


Bugün

günün tüm karmaşasına, tüm tersliklerine, tüm zorluklarına inat:

ayvalık, manastır yolu, denize girdiğim koy, bir minder, bir kitap, bir sigara, müzik
hafif uyku, güneş kavurmuyor ısırıyor, deniz, denizin içinde ben, portatif buzlukta hafif bir iki içecek, biraz sigara
akşam sanki yörükte bir sofra
sonra temiz çarşafta uzun uyku

çalışmak ile zorum yok, arada kaçabilsem yeter bana
pek burnumda tüttü bugün

son 24 saat

- Polise astımlı olduğunu söylemesine rağmen biber gazı yiyerek ölen gencin hastane önünde eylem yapan ailesine de biber gazı sıkıldı.
- Sağlık Bakanı "Tecavüze uğrayan kadının bebeğine devlet bakar" dedi.
- Kürtajı yasaklayacak kanunun Haziran'da meclise sunulacağı açıklandı.
- Havayolu çalışanlarına grev yasağı getiren yasa Meclis'ten geçti.
- 150 THY çalışanı grev yaptığı için işten çıkarıldı.
- Emniyet güçlerinin copları demire çevrildi.
- KCK davasında avukatlık yapan 103 avukat hakkında soruşturma başlatıldı.
- 16 yıllık Yeni Şafak yazarı Ali Akel, hükümetin Uludere'deki tutumunu eleştirdiği için gazetesinden kovuldu.

Wednesday, May 30, 2012

Tuesday, May 29, 2012

5bucuk cok erken


4+4+4 le hayatimiza giren 60/66 aylik cocuklarin okula baslamasina karsi imza kampanyasi basladi.
asagidaki linke tiklayarak imzanizi atip yetkililere sesimizi duyurabiliriz.
siz de cevrenize yayar mısınız?

sıkıntı

sıkıntı aylardır işle ilgisi kalmayan iş arkadaşının, bugün kafayı her şeyi yetiştirmeye takması, beceremeyeceğimi iddia etmesi, ve ilgisi olmayan üreticilerle ilgili kritiklerini beyan etmesidir.

kendisinin kafasını duvara vurmamak için, büyük bir gayret sarf edilmektedir.

lakin, içimden geçenlerin reele dökülmesi an meselesidir.

Hepsi yetmiyormuş gibi, aylarca iş yapmayıp, üzerine etiket çıkışı diye pek mühim bir iş yaratıp kendine, 450 TLyi sokağa saçmakta beis görmemesi ile ortaya çıkan kaosu düzeltmem için gözümün içine bakması, abesle iştigalin bir milim üzeri değildir ve kafa duvar sürecine hız katmaktadır.

zenci bile paklamaz bir durumun içinde olmak, işte böyle bir şey

Benim bir bedenim var

Herkes gibi
ona iyi ya da kötü davranmam tamamen kendi seçimlerime bağlı
onunla ne yapacağıma ben karar veriyorum
sevişebilirim, koşabilirim, şişmanlayabilirim, dövme yaptırabilirim, çıplak bırakabilirim, çarşafa sokabilirim
doğru ya da yanlış her şeyi ile bana emanet bu beden
çok küçükken hamile kaldım ben
sevdiğim bir adamla evlenmiştim
ama alkolik olduğunu geç öğrenmiştim
daha yolun başındaydım
ne evliliğime güvenim vardı ne de geleceğime
nerede ise son mümkün güne kadar bekledikten sonra karar verebilmiştim aldırmaya bebeği
sene 1994

sonra sene 2006/2007 olmalı
bir daha hamile kaldım
daha çok tazeydi her şey
olduğunu bile söyleyemezdim
tek başıma gittim aldırdım

ben hep zannederdim ki benim bir sürü çocuğum olacak
çok sevdiğim bir kocam olacak
hep mutlu olacağım
yaşam başka başka yollara sürükledi
yine mutlu oldum, yine güzel şeyler oldu
sadece çocukluk hayalim olmadı.

Benim bir bedenim var ve içinde yeşerebilecek bir canı istersem bir hapla öldürebilirim, istersem son dakika da kürtajla aldırabilirim, istersem doğurabilirim.  Nasıl doğuracağıma da ben karar veririm.  Bedensel acıya toleransım yüksek sayılır artık, doktorların verdiği binde bir şansı kullanıp hamile de kalabilirim, korkup kaçabilirim de.
Benim bir bedenim var, benim bir aklım var, benim özgür iradem var.
Devlet ya da herhangi bir allahın kulu bana karışma hakkına sahip değil.
Devletim devlet olup, bana gül bahçeleri sunsa idi, 1994de korkmazdım ben. ya da 2006/2007de, ya da 2001de, ya da 2003te.  Hele bugün daha da korkarım ben bir çocuk için karar vermeye, 66 ayda okula alınan çocuklar, yasaklarla ve hurafelerle beklenen bir gelecek var önümde.  Kendim yaşamaya korkarken, başka bir can için nasıl sorumluluk alayım.

60 aylık başladım ben okula, daha gelişmemiş kaslarla yazmanın nasıl azap olduğunu ben bilirim, kendinden büyüklerle başetmek için nasıl sertleşildiğini ben bilirim.

Benim bir bedenim var.
Sadece benim.

Şeker?


Monday, May 28, 2012

Glad I ate Her (Cass&Slide)

Düşünüyorum da bazen...

Gozunuz kedi gorsun :)

Gilli

Simdi firenze'de olmak vardi

eller eller eller


yağmur başlangıcı

YAĞMUR BAŞLANGICI
Siz bir başlangıç bile değilken
yokken denemez çünkü vardınız
geyikler inerdi gözlerinize
ağaçlarınız fındık ve sincap
bu yüzden omuzlarınız
memeleriniz bir kitap gibi okunaklı
oluklara düşen sessiz damlalardı

bin kez yondum sizi bin kez doğurdum
bir keten buruşukluğu her seferinde
yağacak diye düşünürdüm havalara bakarak
bir serinlik bir kıpırtı otta ve ağaçta
akşamın kanından gecemize yaklaşan
bir gemi gibi önce küçük sonra yakın
iri damlaları o seyrek yağmurun
tüterdi ot çakıl kum

siz bir başlangıç bile değilken
sizi yazdım kotardım
bir başucu kitabı olmanızı istedim
tek tek iri o yabanıl kelimeler
onlar işte renkli zarlarının içinde
olukların çinkosunda yuvarlanan

siz daha bir başlangıç bile değilken
yağmur başlamıştı
ama ne ben ne bahçe ne yaz
hiçbirimiz.

OKTAY RIFAT HOROZCU



pazartesi

yağmur yağmasa
haftasonu dinlenilmiş olsa
keyifli olunsa
kötü bir gün olmayabilir

ama bu hafta sevmiyorum. kesin ve net

Thursday, May 24, 2012

çok sevdim sizi :)

Salakla aynı havayı solumak

Faşizan biri değilim, ara sıra sinirlenince sorgulamaya başlarım sadece. Ben mesela şuna takığım, sen şimdi salaksın, bana olta atıyorsun, ben bunu kulağımın üzerine yatmış gibi sana iş çiziktiriyorum ve sunuyorum, sen kalkıp olabildiğince gerzek cümleler kurup sana hayal üzeri krema soslu konsept sunmamı bekliyorsun...Şimdi salak kim ?

Wednesday, May 23, 2012

keyfim geldi

çalsın yine



ve dahi:


hatta:


devam:

aklımı koru yalabbim

ofise gelecek bir üretici var
kendisine telefonda yolu anlatıyoruz
yolda ne kadar komplike olabilir siz düşünün: akmerkezin karşısı

adama akmerkez sağınızda kalacak diyorum
aldığım cevap: ben sağımı solumu nereden bileyim

sevgili patronlar sevgili ik'cılar
bir embesili işe alacaksanız, en azından sağını solunu bilip bilmediğini öğreniniz
yoksa bizim gibilerin diline .aşak oğlanı olup çıkarlar

uzlaşma


Monday, May 21, 2012

Saturday, May 19, 2012

pişmanım


gençlik?

dün sabah Brindisi'de bir okulun önünde bomba patladı
5 yaralıdan bu sabah itibari ile 2si öldü
ölenler 2 genç kız
yaklaşık 16 yaşındalardı

Bu hafta İtalya'da mafyaya karşı savaşlarını sürdürürken yaklaşık 20 yıl önce öldürülen iki savcının ölüm yıl dönümü sebebi ile gösteriler yapılacaktı.  Bölgenin belalısı Sacra Corona şovların en büyüğünü yaptı.
Sahne çaldı.

Ne orada ne burada gençlerin değeri kalmadı, sadece harcanabilir, üzerinden prim yapılabilir
bütün dünya mı benden sonrası tufan diyor?

çocuklara seksi anlatmak



kutlu olsun


Atamızın hitabıyla...
"...memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde..."
olanlar için yine bir şey ifade etmiyor.  Özgürlüğü, gençliği, konuşmayı, sanatı, her şeyi unutturmaya çalışıyorlar.  Seneye özgürce kutlayabilmek, şüpheye düşmeden, umutla geleceğe bakabilmek ümidi ile.