Monday, September 28, 2009

Çok Üzülüyorum

Bazen kesin hükmediyorum salak olduğuma.
Dünyanın en bilen insanlarından değilim, kendimi tanımlayacağım kelime asla entelektüel olmaz, ama cahil demekte haksızlık olur bana.
Limitlerimi bilirim.
En çok bilmeden bildiğimi zannetmekten korkarım. Fikri savunmak ile bilimsel bir gerçeği savunmak arasındaki farkı çok şükür biliyorum. bir de susmam gereken zamanı biliyorum.

Ama benim canım arkadaşlarım, bildikleri konuları kime aktardıklarını hala anlamadıklarında bildiğiniz üzüntüyü kemiklerime kadar hissediyorum.
Ah be canım arkadaşım, senin anlattığın kara cahil. Erkekler mars, kadın venüsün ötesine gidememiş, gidemediği gibi rahatça bilimsel çalışmada uyduruverir sana.
Israr ile herkes eşitmiş gibi davranıyorsun, değil güzel arkadaşım herkes eşit. Her üniversite bitiren eşekliğini bırakmıyor bahçede. Bırakmadığı gibi rahatça aha da ben oldum diyor. Hem oldum diyor, hem benden başkası da bilemez diyor.
Kime anlatmaların güzelim benim? İnanıyor musun herkesin öğrenmeye açık olduğuna?
bilimden anladıkları nedir hala bilmiyor musun?
Ah be güzel arkadaşım, boşa kürek çekmeler için var mı vaktimiz?

Sunday, September 27, 2009

Sevgili Günlük

- çok bozuldum button 5. olunca, hoşlanmıyorum
- Tekirdağ'da sübyan koğuşunda tecavüz ettiler ya çocuklara, ona da kılım. İçimdeki canavar salıyor kendini ortaya
- PMS bir cinnet hali, insanın nasıl bir deli olduğunu görüp kendini durduramaması pek feci
- Dondurma yemenin kıymetli olduğu yaşlar var ya, pek güzeldi. En son Poyrazköy'de güzeldi dondurma yemek.
- Çok güzel köfte ekmek yedim ben bugün, sosu mmmmm idi. Canıma değsin, hepsi tuzsuz idi.
- Sabah 6'da kalkmak lazım, bahane ile evi toplarım biraz, saçımı sararım, sonra 9a beş kala çıkar işe giderim.
- Perşembe günü ilk maaşımı alacağım ya, pek heyecanlıyım
- Evde tereyağ yapmaya karar verdim, denemek lazım, mandıracı dedenin kemiklerini sızlatırcasına. Keşke satılmasa idi oralar, belki şimdi çiftlik kadını olur idim.
- Uruk'un çiçek hala yaşıyor, kendimi aştım. Maaşımı alınca ona bir saksı alacağım. Sulamayı nasılsa unutmuyorum.
- Yatağa baza almak lazım. Nasılsa kıracağız yine, ucuz nerde buluruz ki?
- İncecik, çıtır çıtır pizza istiyorum. Üstünde bol taze roka ile, mis gibi zeytinyağı son dakika da. Hatta Güney İtalya'da ki gibi içine acı biber attığım zeytinyağım olsun.

Bu kadar şimdilik

Saturday, September 26, 2009

Sıkıldım

Bre yalnızım. Bre yanımda; yüzü boynuma sığacak biri uzun süredir yok. Bre nasıl yoruldum. Tüm yüzler mi büyük gelmekte boynuma?

Hala, içtikçe aynı kadın doluyor boş kalan yerlerime. Değişmemiş. E değişmesin. Değiştirmesi muhtemel olan, değiştirmek istemedikten sonra ne gam?

İşte bir hafta sonu akşamı... Sıkışıp kaldım ofise... Yorulacak kadar çalıştırdım kendimi... Gidesim olmayan bir ev ile kalasım olmayan bir ofis arasında; isteksiz ve mecburi bir seçimin sonucundayım. Kırdım dizimi, internet ortamına aktım yine... Canım Dumas'ın Üç Silahşör'ünü yeniden okumak istiyor.

Bre sıkıldım. Bre ses kalmamış. Bre geçmez olmuş saatler.

Tayfun'umun dediği gibi: "Ha bire uğraşıyorum, ikiye varam diye"...

Nerede benim ikim? Benim bir kadınım var mı yaşayan? Gelip akacak mı içime? Alacak mı yalnız kalan yerlerimi? Yoksa düş mü?

Friday, September 25, 2009

Yapaylık, Tavuk ve Yumurta

Doğal çevremizde olmayan ve insan tarafından yaratılan her şeye yapay diyebiliriz. İşin içine insan girdiğinde ve insanı “insanlar” olarak genişlettiğinizde, elde edilen toplum da bu yapaylıktan nasibini alıyor. Yapay; iki anlamı ile sürekli içimizde aslında… İlk anlamı “samimi, içten olmayan”… Diğeri de işte ilk cümledeki gibi, ağırlıkla bilim adamları ve mucitleri de içeren; keşfetme ve yaratma ile karşımıza çıkanlar…

İlk anlamına bir göz atalım: Bugün sürekli iletişimde olduğumuz çevremize, olabildiğince dışarıdan ve tarafsızca bakabilirsek neler görürüz? Yapay gülümsemeler, yapay nezaket gösterileri, yapay onaylamalar, yapay “ben senin yanındayımlar”, yapay sevgiler ve mutluluk tabloları…

Peki gördüğünüz hangi öfke, hangi kıskançlık, hırs, bencillik ya da hangi aldatma, yarı yolda bırakma, arkadan iş çevirme, sırttan vurma ve düşmanlık yapay?

İçimizde erdem dediğimiz her şey yapay mı? Doğal olan, kendimize sakladığımız kötü yönlerimiz mi? Kaza yapan iki sürücünün birbirleri ile kavga etmeleri mi yoksa birbirlerine geçmiş olsun demeleri mi daha doğal geliyor?

Gelelim ikinci anlamına… İşte insanoğlu; bu yukarıdaki “buluttan nem kapan” yapısıyla neler neler yaşamadı ki… Savaşlar, ihanetler, hatta işte keşifler ve icatlar…

Şüphecilik, bilim adamlarının olmazsa olmazı… Ancak ince bir çizgi var şüphecilik ile paranoya arasında… Yüzyıllarca, bilimle uğraşan adamlar az çekmedi “deli” etiketlerinden. Kimileri yakıldı, idam edildi ya da dışlandı. Dünyanın güneş etrafında döndüğünü ilk söyleyen; M.Ö yaşamış Yunan matematikçi Pisagor’du ama aynı teoriyi Ortaçağ’ın sonlarına doğru ortaya atan Galileo’nun başına gelmeyen kalmadı. Demek ki zamanlama çok önemli…

Aynı şekilde Galileo da Nostradamus da yıldızlara baktılar. Biri pozitif bilimle, diğeri kehanetle ilgilendiğinden olsa gerek, Nostradamus el üstünde tutuldu. Kaldı ki kendisi de Fransa’da saray doktorluğu yapmış adamdı. Demek ki aynı şeye baksanız bile, çıkardığınız ve sunduğunuz sonuç farklıysa, göreceğiniz muamele de farklı olabiliyor.

Bugün bilim inanılmaz bir hızla ilerliyor. Bilim adamları da saygınlıklarını kazandı. Demek ki değişim de insana özgü, kabullenmek de… Sonuçta kesin olan, doğrunun zamanla ortaya çıktığı… Kesin olmayansa ne zaman ortaya çıkacağı…

Yumurtanın tavuktan, tavuğun da yumurtadan çıktığı kesin aslında ama bakış açıları demiştik ya hani… İşte bazen yumurtadan horoz da çıkabiliyor. Kimileri yumurtladıkları için el üstünde tutuluyor, kimileri de erken öttüğü için kesiliveriyor.

Toparlayacak olursak; insanoğlu çevresini her iki anlamı ile yapaylık kavramından beslenerek örüyor. Aradaki çatlaklar; doğal olmaya karar verdiğinde, keskin sirkeleşmesinden kaynaklanıyor. Demek ki ne ka yapay, o ka insan!... Bu mudur?

October 31


Nasıl bir Halloween'im geldi anlatamam
Kabaklar oyasım, eve süsler düzesim
Cadı kostümleri giyesim var
Dahası Martha abla olucam haberiniz yok

Müstakil ev, bol para, işim iyi sayılır aynı kalsın, bol vakit...

Kozalakları boyayıp yılbaşı süsü yapmayan Seden ne olsun!!!!




Wednesday, September 23, 2009

Time after time...

Lying in my bed I hear the clock tick,
and think of you
caught up in circles confusion--
is nothing new
Flashback--warm nights--
almost left behind
suitcases of memories,
time after--

sometimes you picture me--
I'm walking too far ahead
you're calling to me, I can't hear
what you've said--
Then you say--go slow--
I fall behind--
the second hand unwinds


if you're lost you can look--and you will find me
time after time
if you fall I will catch you--I'll be waiting
time after time

after my picture fades and darkness has
turned to gray
watching through windows--you're wondering
if I'm OK
secrets stolen from deep inside
the drum beats out of time--

if you're lost...

you said go slow--
I fall behind
the second hand unwinds--

if you're lost...
...time after time
time after time
time after time
time after time
 --------------------------------------------

it's been dedicated our worst enemy..time..our mutual enemy..

Bayram Bitti Ya....


Bir kırmızı ayakkabı giymeden geçti...
Buna yanarım

Tuesday, September 22, 2009

Yazı..Kayan yazı..Kaymaz..kaymak..pastörize..süt

Bazen yazmaya karar veriyorum, o karar anından sonra yazıyı yazacak hal kalmıyor. Bir süre daha yazamayacağım sanırım. Aslında o kadar çok istiyorum ki yazmak..beynimden kelimeler, cümleler o kadar hızlı akmaya başlıyor ki..elimde değil..tutmuyorum hiç birini..bıraktım gittiler..biraz dolaşsınlar..saldım hepsini..bir vakitte gelecekler..işte o vakit yazı zamanı olacak..elinden tutup oturtacağım ve yazmaya başlayacağım..bu vakitsizlik yüzünden vücudumda isyanları oynuyor aylardır..sabah 4,5 gibi kalkıyorum..sanki önemli bir iş yapacakmışım gibi..oysa sadece uyanıveriyorum..sadece kalkmış oluyorum..sanki önemli bir yazı yazacakmışım gibi..oysa sadece....

Kestane


Havalar soğuyup da köşebaşlarında kestane kebapçılar çıktığında, artık kış geldi dersiniz.
O ufacık kesekağıdında eliniz ısınır.
Kestane kebap yemesi sevapppp


Bizler çocukken daha bir kıymetli idi şekeri,her yerde bulunmazdı. Bursa'dan gelen her misafirin eline heyecan ile bakılırdı. Alışveriş merkezleri yoktu ki,
her birinden içeri girildiğinde sadece şekeri ile değil, çeşit çeşit kestane bulunsun.


Sobadan bahsediliyordu ya geçen gün, ordan aklıma düştü namussuz...
Sobalar tedavülden kalkalı beri mini fırının ızgarasında evi sıcak kokusu ile saran, canımın içi kestane

İftar Sofrası


Buraya kopyalayayım bunu, kalmasın oralarda boynu bükük, neticede bir ailenin alışkanlıklarının notu...

Eylül, 2008
Köklerimizin indiği yerlerle bağlantılı olarak sofralarımız renklerini her gün dökselerde ortaya, ramazan geldi mi, nefisler sınandığında daha da fazla renk geçer akıllardan ve gelir sofralara.
Evcek alışkanlıklarımıza sıkı sıkı bağlanmayı marifet bilenlerdeniz. Çorbasız iftar sofrasına oturulmaz, ama bunda da babadan kaynaklı kurallar vardır. Ya süzme mercimek yapılacak ya da düğün çorbası. Davetli olunan yerlere bile hiç çekinmeden söylenir baba tarafından "ya bunları yapın ya da ben yanımda getireyim". Süzme mercimek dediğiniz bile evden eve farklılık gösterebilir. Bizce makbul olan önce soğan kavrulacak mercimeği patatesi ve havucu eklenip kaynatılacak. Pişince blendırdan geçirilip hiç pütür kalmaz hale varacak ve içine tereyağı atılıp sıcağında eriyecek. Eskaza tereyağı yakayım biber koyayım dediniz mi el tersi ile itilecek.
Çorbanın akabinde baba namazına giderken, fırındaki börek kontrol edilecek. Bir gün önceden kalan börek gelmez sofraya; tercih edileni elde açılan olsa da annenin aldığı yaşlar artık hazır yufka kullanımına da müsamaha gösterilirir. Lakin böreğin içi tartışmaya açık olmaz. Ya ıspanak-beyaz peynir-karabiber-yumurta yada az kıyma ile rendelenmiş haşlanmış patates soğan karışımı. Börek asla kalın hamur içi olamaz, dışarıdan bakıldı mı içi gözükmelidir. Bu da baklava yufkasını mecburi kılar.
Baba namazını bitirip sofraya döndümü önce iftariyeliklerini atıştırmaya başlar, sıcak pidesi peynirleri ve ev yapımı reçelleri. Arada kayısı ve cevizinide atar mutlaka ağzına. Mutlaka pidesini açıp içine özenle yerleştirecektir canının çektiğini. Reçelde mutlaka anne elinden çıkmış olacaktır, marketten bir kavanoz kapılıp sofraya konamaz.
Açlığın o ilk halleri gidince, ana yemekler gelmeye başlar. Anne sebze için savaş verirken baba ısrarla iftarda neden balık pişirilmediği konusunda ki mutad serzenişine başlar. 30 günde ancak bir kez başarsakta anneyi balık yapmaya razı etmeyi her gece mutlak bir konuşması geçer.
Bayat pidelerin birikmesi babanın ana yemeği yapacağı günün yaklaştığının habercisidir. Özenle minik minik doğranır pideler, tepsiye yerleşip fırınlanır. Sabahtan kuzu etleri minik minik doğranıp özel sosuna yatar. Bir kaç saat dinlenince konur çelik tencereye başlar pişmeye kısık ateşte. Rendelenmiş domatesler katılır sonra yanına. Uzun uzun saatler acelesiz pişer. Sarımsaklar ayıklanır, mutlak havanda dönülür, modern sıkma aletlerine yüz verilmez. Yoğurt dolaptan çıkar oda sıcaklığına gelir, uzun uzun karışır sarımsakla pürüzsüz halini alana dek. Sıcacık pidelerin üzerine önce etler yayılır, sonra da yoğurt.
Sofra toplanır ve kahve ateşe sürülür. Tatlı faslının yerini meyve aldı son senelerde, arada bir kaçamak ancak... O da ekmek kadayıfı, kaymaklı... Fatih'ten alınmalı, hep aynı eski ustanın elinden.

Güzellik

Buranın güzelliği ne biliyor musunuz?
Gereksiz konuşmalar yapmamak
Çene ishalinde değil, sadece gereken kadar konuşmak yazmak
Ne eksik, ne fazla
Tam kararında

Wednesday, September 16, 2009

İstersen uzanabilirsin gerçekten...

istersen uzanabilirsin gerçekten
ne fark eder ha bir anlık ha bir yaşamlık...
çoktandır izlemek istediğim bir film var yanımda
yanında patlamış mısır da yeriz tuzlu tuzlu
hayattan konuşuruz, ordan burdan
belki bizim de ortak korkularımız vardır,
sıradan belki ortak bir hayal bile kurarız, gerçekleşmeyen

Günün birinde ıssız bir sahilde,
ben hamakta uzanıp gökyüzüne bakarken
sen masmavi denizden yeni çıkmışken
tuzlu tuzlu tenine dokunurum sahiden
istersen uzanabilirsin gerçekten...

Seni o kadar çok özledim ki...
O güzel çiline dokunmayı,
Sevmeyi özledim...
bakmayı,
sarmayı,
gülmeyi,
koklamayı,
seni aslında..çok ama çok özledim...
istersen uzanabilirsin gerçekten...

Hatırlatın

Hatırlatın bana, bir daha dünyaya geldiğimde erkek olacağım.
Ver ver nereye kadar zira...
Sıkıldım

Sunday, September 13, 2009

Baba ve Piç

Sevdiğin bir arkadaş bulursan eninde sonunda hepimizin var oluşsal açıdan yalnız olduğunu, sonsuz yalnızlığın er ya da geç en beklenmedik arkadaşlıklara bile galebe çalacağını unutacak kadar alışmaya kalkma ona.

Önceki maddeyi unutacak kadar alıştığın bir arkadaş bulsan dahi hayatın başka başka alanlarında seni hezimete uğratabileceği gerçeğini asla gözden kaçırma.

En iyi arkadaş dahi zor durumda bırakabilir seni. Doğumda ve ölümde olduğu gibi tavlada da yalnızız.


Zor durumda bırakmak ile hayal kırıklığı aynı mıdır?
Zamana yenilmek farklı yönlere yol almak mıdır?
Farklı yönlere gitmek ahlaki değerleri ayrı kutuplarda algılamak ve yaşamak mıdır?
Hezimet bunları anladığın gün müdür?

Saturday, September 12, 2009

Diline Hakim Olmak

Çok yönü var konunun.
Aklıma düşen, biten her nevi ilişkinin ardından susma hakkını kullanabilmek, susacak kadar şerefli olmak, hatta aklıma düşürene ithafen "delikanlı" olmak.
Yakışmıyor rahlelerinden geçilen nice güzeller güzeli hocadan sonra bu sözler.
Varsın devam etsin tabii, ben nasılsa ısrar ile susacak olanım.

Thursday, September 10, 2009

13 Eylül 2009 İtalya GP MONZA

Şahane bir haftasonu olacak deyip sonra hava tahmin raporlarıyla ilginç bir yarış beklediğimi gün içerisinde yazmıştım.Şimdi edit ediyorum zira hava düzelecekmiş, yağmursuz yarış bize Ferrari,Mercedes ve Renault'ların kers'leriyle, Brawn ve RedBull'ların kapışmasını gösterecek. Bi de üstüne geçen spa'da kastıran Force India'yı da eklersek epey güzel bir yarış geçeceğe benzer.
Ellerimi ovuştururum bunun için...
Çok fazla sürpriz beklemiyorum bunun için elimdeki tek veri sanırım cuma günü antremanlar olur.
Haftasonu eve kapancaz en azından bunu biliyorum, derkenar beyle misafirlik yapcaz.

Wednesday, September 9, 2009

Komik?

Gülüp geçmeyi de öğrenmişim, en az silmek kadar
Başkaları yaşadıklarından bir şeyler öğreniyor mu?
Yoksa deve kuşu misali kafa toprağın içinde mi?
Bir baktım, kafa içeride imiş
Güldüm geçtim

Tuesday, September 8, 2009

08.09.2009















Beline orak olsam
Saçına tarak olsam
Vurdi yayla yukarı
Yüküne ortak olsam


Monday, September 7, 2009

İhtiyat Akçesi

ihtiyat akçesi gibi ihtiyat dostu da olur mu?
yedek
kolay kolay harcanmayan
gerek kalmasın diye tedbirler alınan
kemer sıkılan
tasarruf edilen

Sunday, September 6, 2009

Diyelim ki / Siftah olsun

Diyelim ki düne bomba atılmış, atom bombası misali
Kalmamış tek bir şey dünden
Ne güzel olmuş
Öyle bir atom bombası olsun ki, kanser yaratamasın, sadece temizlemiş olsun
Bembeyaz yapsın
Ben bugün, yarın, bugün itibarı ile her gün o beyaza o kadar özeneyim ki, ilk kirli elle yaklaşanın kafasını yediğimiz tavuklar misali edeyim, tek hamlede, hiç düşünmeden, otomatik, self defence.

Diğer yanda, ellerini yıkamadan düşünmemeye çalışanlar
Onları yerlere göklere koyamayayım, tedbir almak aklıma dahi gelmesin
Aklımdan geçer iken yüzüm gülsün
Kimseye sabrım senelerden dolayı olmasın, yaptıkları güzelliklerden olsun
Ve baktığımda 2 güzelliğe 5 kirlilik olmasın